Her ayın son haftasında düzenlenen Diyabet Okulu Seminerleri’nde “Diyabette tedavi, diyabetin komplikasyonları ve önlenmesi, diyabetle yaşam, fiziksel aktivite, diyabette beslenme” konuları ele alıyor.
Seminerde konuşan İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, diyabeti, kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun eksikliği veya vücutta kullanılmaması sonucu oluşan kronik metabolizma bozukluğu olduğunu söyledi.
Toplumda sık görülen bu hastalığın kontrol altına alınmadığı takdirde ciddi sorunlara yol açtığını bildiren Dr. Sümbül, diyabetin kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu vurguladı. Sümbül, “Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektiren diyabet, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek artmaktadır. Günümüzde küresel boyutta diyabet salgınından bahsedilmektedir” dedi.
Türkiye’de diyabet hızla artıyor
Türkiye’de diyabetin hızla arttığını aktaran Yrd. Doç. Dr. Sümbül, son yapılan çalışmalarda 20 yaş ve üzerindeki her 7-8 kişiden birinin diyabetli olduğuna dikkat çekti. Diyabet sıklığının yaşlanma ile arttığına işaret eden Dr. Sümbül, 65 yaş üzerindeki bireylerin yaklaşık yüzde 35’inde diyabet görüldüğünü kaydetti. Sümbül, “Ülkemizdeki diyabet oranı açlık kan şekeri ve OGTT değerlendirmelerine göre 1998’de yüzde 7.2 olarak saptanmışken, 2010’da bu oranın yaklaşık iki kat artarak yüzde 13.7’ye yükseldiği belirlenmiştir” ifadesini kullandı.
Vücudun temel enerji kaynağı glukozun iki yolla elde edildiğini belirten Sümbül, “Karbonhidrat içeren besinlerle alınabilir veya karaciğerdeki glukoz depolarından kana salınabilir. Besinlerle alınan glukoz, mideye oradan bağırsaklara geçer ve emilerek kana karışır. Pankreasta üretilen insülin hormonu ise dolaşımda bulunan glukoz düzeyini düzenler ve kanda glukoz yükseldiğinde pankreastan salınarak kan şekerini normal düzeye indirir” diye konuştu.
Diyabet tanısı nasıl koyulur?
Çok sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, aşırı sıvı tüketimi ve iştah artışı gibi şikayetleri olan bir kişinin aç ya da tok ölçülen kan şekeri düzeyinin 200 mg/dl veya üzerinde bulunması ile ‘diyabet’ tanısının konulduğunu bildiren Yar. Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, şöyle devam etti:
“Birinci derece akrabalarında diyabet bulunan, kan yağları yüksek olan, önceden gizli diyabet tanısı konulan, uyku-apne sendromu yaşayan, erken yaşta kalp-damar hastalığı başlamış kişilerde diyabet riski vardır. Tip 1 diyabet, genellikle erken yaşlarda başlar, tanıdan itibaren mutlaka insülin kullanılmalıdır. Tip 2 diyabet, genellikle daha ileri yaşlarda başlar. Sağlıksız yaşam biçimi ve aile öyküsü etkilidir. Beslenme, egzersiz ve anti-hiperglisemik ilaçlarla tedavi edilebilir.”
Tüm organlara zarar verebilir
Diyabet tedavi edilmediğinde, vücuttaki tüm organlara zarar verebileceğinin altını çizen Dr. Hilmi Erdem Sümbül, “Diyabet, bir yandan kan damarlarının yapısını bozarak göz, böbrek ve sinirleri etkilemekte, diğer yandan kalp hastalığı ve inme gibi bir çok tehlikeli hastalığa neden olabilmektedir. Körlük, böbrek yetersizliği, bunama ve ayak sorunlarının en önemli nedenlerinden biridir. Kan şekerinin normal sınırlarda tutulması, komplikasyonların ortaya çıkmasını geciktirebileceği gibi aynı zamanda önleyebilir” şeklinde konuştu.
Etkinliğin sonunda, katılımcılara “Diyabet Okulu Diploması” verildi.
Seminerde konuşan İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, diyabeti, kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun eksikliği veya vücutta kullanılmaması sonucu oluşan kronik metabolizma bozukluğu olduğunu söyledi.
Toplumda sık görülen bu hastalığın kontrol altına alınmadığı takdirde ciddi sorunlara yol açtığını bildiren Dr. Sümbül, diyabetin kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu vurguladı. Sümbül, “Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektiren diyabet, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek artmaktadır. Günümüzde küresel boyutta diyabet salgınından bahsedilmektedir” dedi.
Türkiye’de diyabet hızla artıyor
Türkiye’de diyabetin hızla arttığını aktaran Yrd. Doç. Dr. Sümbül, son yapılan çalışmalarda 20 yaş ve üzerindeki her 7-8 kişiden birinin diyabetli olduğuna dikkat çekti. Diyabet sıklığının yaşlanma ile arttığına işaret eden Dr. Sümbül, 65 yaş üzerindeki bireylerin yaklaşık yüzde 35’inde diyabet görüldüğünü kaydetti. Sümbül, “Ülkemizdeki diyabet oranı açlık kan şekeri ve OGTT değerlendirmelerine göre 1998’de yüzde 7.2 olarak saptanmışken, 2010’da bu oranın yaklaşık iki kat artarak yüzde 13.7’ye yükseldiği belirlenmiştir” ifadesini kullandı.
Vücudun temel enerji kaynağı glukozun iki yolla elde edildiğini belirten Sümbül, “Karbonhidrat içeren besinlerle alınabilir veya karaciğerdeki glukoz depolarından kana salınabilir. Besinlerle alınan glukoz, mideye oradan bağırsaklara geçer ve emilerek kana karışır. Pankreasta üretilen insülin hormonu ise dolaşımda bulunan glukoz düzeyini düzenler ve kanda glukoz yükseldiğinde pankreastan salınarak kan şekerini normal düzeye indirir” diye konuştu.
Diyabet tanısı nasıl koyulur?
Çok sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, aşırı sıvı tüketimi ve iştah artışı gibi şikayetleri olan bir kişinin aç ya da tok ölçülen kan şekeri düzeyinin 200 mg/dl veya üzerinde bulunması ile ‘diyabet’ tanısının konulduğunu bildiren Yar. Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, şöyle devam etti:
“Birinci derece akrabalarında diyabet bulunan, kan yağları yüksek olan, önceden gizli diyabet tanısı konulan, uyku-apne sendromu yaşayan, erken yaşta kalp-damar hastalığı başlamış kişilerde diyabet riski vardır. Tip 1 diyabet, genellikle erken yaşlarda başlar, tanıdan itibaren mutlaka insülin kullanılmalıdır. Tip 2 diyabet, genellikle daha ileri yaşlarda başlar. Sağlıksız yaşam biçimi ve aile öyküsü etkilidir. Beslenme, egzersiz ve anti-hiperglisemik ilaçlarla tedavi edilebilir.”
Tüm organlara zarar verebilir
Diyabet tedavi edilmediğinde, vücuttaki tüm organlara zarar verebileceğinin altını çizen Dr. Hilmi Erdem Sümbül, “Diyabet, bir yandan kan damarlarının yapısını bozarak göz, böbrek ve sinirleri etkilemekte, diğer yandan kalp hastalığı ve inme gibi bir çok tehlikeli hastalığa neden olabilmektedir. Körlük, böbrek yetersizliği, bunama ve ayak sorunlarının en önemli nedenlerinden biridir. Kan şekerinin normal sınırlarda tutulması, komplikasyonların ortaya çıkmasını geciktirebileceği gibi aynı zamanda önleyebilir” şeklinde konuştu.
Etkinliğin sonunda, katılımcılara “Diyabet Okulu Diploması” verildi.