Elimizde bir terazi yok, tartıp değerini ölçebileceğimiz bir ölçü yok ama insani değerler var. Vicdan var, geçmiş ile geleceği muhasebe etme yeteneğimiz olan aklımız var.
Gördüklerimiz var, yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız var.
Bütün bunlara karşılık olarak bir de ortada duran hakikatler var. Ortaya karışık gibi…
Hemşerim Şükrü Işık son günlerde ‘Ülkücülüğü’ sorgular ve masaya yatırır oldu. Elbette haklı olduğu taraflar çok.
Şükrü Işık, ülkücülük üzerini ifadelerini geliştirir iken ‘Ülkücüler, Ülkücü Geçinenler, Ülkücülükten Geçinenler’ diyerek üç ayrı kategori yapmış.
Ülkücüleri anlıyorum. Yaşayan ve yaşatanları bilerek ve hissederek…
Ülkücü geçinenleri de etrafımızdaki tavırlarıyla, yaşamlarıyla, ekonomileriyle biliyor ve onları da çok yakından tanıyorum.
Bir de ülkücülükten geçinenler var… Onlar da parmaklarındaki balları yalayanlar…
Aslında Şükrü kardeşimin de ifade ettiği üzere kimin nerede durduğu, durmak istediği önemli bu saptama.
Son günlerde yerel seçimlerin yaklaşmasını fırsat bilenler yine gardlarını almaya başladılar!
Ülkücülük kispeti altında piyasaya çıkarak özellikle MHP’li belediyelere ve adaylara yanaşarak ‘rant kapılarını’ aralamak adına yarının hesabını yapmaya başladılar. Buna belediyelerin, belediye başkanlarının, ilçe ve il başkanının izin vermemesi gerekiyor.
Gelin görün ki onlar da başkaca işlerden dolayı bu gibi hassasiyetlere zaman bulamıyorlar.
Kurt puslu havayı sever. Bu tür hesap ve kitap peşinde koşanlar aslında ‘ülkücü geçinenler ile ülkücülükten geçinenler’ kategorisine giriyorlar. Bir dönem başka partilerin kapılarında el pençe divan durup sonrasında ‘dönüşüm muhteşem olacak’ diyerek 9 ışık doktrinini hayatında duymadıkları halde çengel bıyıkları ile hesap peşinde koşmak için spor kıyafetlerini giyiyorlar.
İhalenin teknik şartnamelerini iyi bilirler bu gibi insanlar. Dosya hazırlamayı, karşı dosya hazırlayanları ihaleye girmekten vazgeçirmeyi bilirler. Nerede hangi malın nasıl kalitesiz olduğunu bilerek onu nasıl olur da teknik şartnamelere yazdırıp hatırlı kişilerin de devreye girmesi ile aldıkları kazancı da paylaşarak ‘malı’ götürmenin de hesabı içindedirler.
Sanırım Şükrü Işık bunları biliyor, bunları kastediyor. Son günlerde Adana Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere MHP’li belediyelerden hiç çıkmayan bu tür ülkücü geçinenler ile ülkücülükten geçinenlerin sayısı artmaya başladı.
Kurt puslu havayı sever dedik ya. Puslu hava da tam bu havalar. Kimin nereden aday olacağının belli olmadığı ve aday olanların da oya ihtiyaç duyduğu anlar. Bunu da iyi değerlendiren yine bu tiplemeler…
Ortaya karışık gibi…
Aslında siyasette bu tiplemelere izin verenler sayesinde kendilerini kamufle etme zemini bulan bu zevatları herkes biliyor. Bilmeleri yetmiyor, kimin kimle nasıl bir ilişkisi var onu dahi biliyorlar. Gelin görün ki, önüne geçmede başarılı olunamıyor.
O vakit de gerçek ülkücüler küsüyor, darılıyor. Partilerine olan bakış açıları değişiyor.
Yeri geliyor, bu tip ülkücü geçinenlere genel başkan ve genel merkezde onay verip (bilerek ya da bilmeyerek) onların ekmeklerine yağ sürüyorlar.
Sonra onlar da farkına varıyorlar ama iş işten geçiyor.
Şükrü Işık’ın da meramı bunlardan ibaret olsa gerekir. Sorun ortak aslında. Adana’nın sorunu, Adana’daki yerel siyaset yapanların sorunu bu olsa gerekir diye düşünüyorum.
Yanlış mı düşünüyorum?