Siyasette kuraldır. ‘Gitmedik yer, sıkmadık el bırakmayalım’…
İyi güzel, her yere gidin ve her eli sıkın ama sıktığınız elin de sizi nasıl kabullendiğini bilerek el sıkın.
Son dönemde özellikle iktidar partisi başta olmak üzere sanki bir gelenek haline gelen ve benim de hiç tasvip etmediğim bir olaydan bahsetmek istiyorum sizlere.
Siyaset yapanlara bir hastalık bulaştı adeta. Caddelere çıkıp iş yerlerini ziyaret edip ‘hayırlı işler’ diyerek el sıkıp dolaşıyorlar.
Bu selamlaşmayı da sosyal medya hesaplarından yayınlayarak parti çalışması adına değerlendiriyorlar, gazetelerin de haber merkezlerine bunu servis ediyorlar.
Elini sıktığı esnaf gelen siyasiye ‘hoş geldin’ diyerek Türk örf ve adetleri gereğince gerekli misafirperverliği gösteriyor.
Bunda bir sıkıntı yok. Lakin siyasetçi kapıdan daha uzaklaşır uzaklaşmaz ‘düne kadar gelip elimizi sıktı mı? Esnaf olarak sorununuz nedir diye sordu mu? Bugün oy zamanı elbette gelir’ diyerek de homurdanıyor.
Bunu yaşıyoruz, görüyoruz.
Siyasetçi de arkasında üç beş kişilik partilisi ile cadde üzerindeki esnafları ziyaret edince ‘bu iş tamam. Bak esnaf kardeş bizi nasıl güzel karşıladı’ diyerek mutlu oluyor.
Olsunlar bakalım…
Ben sıkmadık el bırakmayalım diyerek listeye giren siyasetçilere bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
Listede partisinin alacağı oy oranına göre seçilmesine kesin gözü ile bakılan milletvekili adaylarının ‘kaçamak dövüşerek’ para harcamaya yanaşmadıklarını görüyorum.
Her şeye para bulan, masraf eden, milletvekili adayı olmak için Ankara dahil her yere dökülüp saçılan vekil adayı, listeye girdiğinde Adana’daki harcamalarında musluğu kapatıyor.
İşi dost, akraba, hatır gönül, ikili ilişkiler, seçimde kendisine maddi yardımda bulunacak ve yarın taleplerini karşılamaya söz vereceği siyasi destekler ile seçim kampanyalarını götürmek istiyorlar.
Yerel ölçekli harcamalarında her şeye para harcayan bu isimler, reklam ve tanıtıma gelince de ‘canım, ciğerim’ ilişkileriyle geçmişteki dostluklarıyla bir aylık seçim kampanyasını sürdürüp sonrasında da ‘Allah kerim’ diyerek Ankara’nın yolunu tutmayı hedefliyorlar.
Yanlarına bir basın danışmanı ihdas ederek işi kurtarmak isteyen milletvekili adaylarının basın ile ilişkilerini de hiç ayarlayamadıklarını ne yazık ki görüyoruz, yaşıyoruz.
Ak Parti’de, CHP’de, MHP’de hiç fark etmiyor bu söylediklerim. Sanki ağız birliği etmişler gibi davranıyorlar!
Aslında birbirlerine bakarak aynı şeyleri yapma ihtiyacı duyuyorlar. Bunu da gerçekleştiriyorlar.
Bazı kendilerini profesyonel sayan basın danışmanları var aramızda. Kral öldü, yaşasın yeni kral diyerek saf değiştiren, değiştirmek isteyen, kendilerini bulunmaz Bursa kumaşı sayan zevatlar.
Maalesef bu zevatlar yüzünden yerel basına karşı siyasetçilerin de bakış açısı olumsuz yönde değişiyor.
Lakin şunun bilinmesinde yarar var. Bu basın danışmanlıklarını pazarlayan aklı kendilerinden menkul olan bu zevatların da posalarının atılma zamanı geldi.
Seçim yaklaştıkça iplikleri pazara çıkacak, onu da sabırla bekliyoruz.
Gelelim asıl konumuza ve sözümüzü de fazla uzatmadan bitirmek isteyelim.
‘El sıkmak marifet değil, marifet olan elini sıktığınız kişinin oyunu almaktır. Bu nedenle eğer siz yerel basını da ihmal ederek kendinize göre siyaset yol haritası çıkarır iseniz yereldeki desteklerinizi kaybedersiniz’
Tercih sizin…
Siz bilirsiniz…
Biz hancıyız, sizler yolcu…
Baksanıza etrafınıza, dün milletin vekili iken bugün koltukları altından alınan kaç tane sizin gibi örneklendirebileceğimiz isimler var.
Bakmayın siz onların ‘partimizin emrindeyiz’ laflarına…
Önce can… Sonra canan…