Tarihin sıfır noktasından 9.600 yıl önce, yani 12 bin yıllık bir tarihten söz ediyoruz. Daha çanak çömleğin icat edilmediği bir zaman diliminde inşa edilen göbekli tepe, bugüne kadar yazılan tarih kitaplarının ve insanoğlunun ezberini sil baştan sorgulamasına, tarihin bir sonraki keşfe kadar yeniden yazılmasını gerektiren bir buluş hikayesidir göbeklitepe.
Göbeklitepe; Sadece Türkiye'de değil bütün dünyada yankı uyandıran bir hazinedir.
Şanlıurfa'nın 18-22 km kuzeydoğusunda ,Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe tarihin gizemli saklı bir hazinesi misali,günden güne dikkatleri üzerine çekiyor.
Bu saklı hazine;İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7000,Mısır piramitlerinden 7500 yıl ve adı dünya'nın en eski tapınakları ile anılan Malta Megalitik tapınaklarından 6000 yıl daha eski olan Göbeklitepe,1995 yılından bugüne kadar yürütülen kazı çalışmalarının ışığında insanoğluna sunulacak yepyeni hikayeler olarak arkeoloların karşısında duruyor.
2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan ve 1963 yılında öyküsü başlayan Bu gizemli buluş,İstanbul ve Chicago Üniversitesi'nin yürüttüğü bir çalışma ile silkinip gün yüzüne çıkmaya başladı, ancak önemi anlaşılamayan bu keşifin üzerine pek durulmadı.
Her nekadar 1980 yılında ABD'li arkeolog Peter Benedict makalesine konu etti ise de yine de üzerine pek durulmadı.Bu gizemli hazinenin kaderi 1983 yılında tarlasını süren Mahmut Kılıç'ın ,oymalı taşı müzeye götürmesi ile değişmeye başlıyor.1995 yılında da Alman arkeolog Prof Klaus Schmidt'in kazısı ile bir tepe üzerinde inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak,oval ve spiral biçimli yapılar keşfederek dünya tarih ezberini sil baştan değiştirmiş oldu.
Geçmişten geleceğe Taş Devri Tapınakları ardı ardına dün yüzüne çıkıyor.
Bugüne kadar yapılan kazılarda,yüzey araştırmalarında 20 adet olduğu tespit edilen tapınakların yalnızca altı tanesi gün yüzüne çıkarılmış olması bu devasal keşfin büyüklüğünü de ortaya koymuş oluyor.2014 yılında hayatını kaybeden Prof. Klaus Schmidt'e göre buluntular arasında yaşam kanıtlarına rastlanmaması bu kutsal mekanın tören alanı olarak yapıldığını gösteriyor ve burasının taş devri tapınaklarından olduğuna dair ortaya tez atıyor.
GÖBEKLİTEPE'DE 'T'' İNSANLAR, tarihin akışını değiştiren keşfin ispatıdır.
Geçmişin karanlığına ışık tutan bu yapılar, boyutları ve ağırlıkları ile hem merak hem de şaşkınlık uyandırıyor.Bu esrarengiz yapıların ortak özellikleri, merkezinde T biçiminde iki büyük sütunun bulunması ve etrafında küçük T şeklindeki sütunlarla çevrili olması. 3-6 metre boyunda ve 40 ila 60 ton ağırlığındaki yüz yüze bakan bu sütunları, Akeologlar, ortada bulunan ve üzerinde kollar,eller ve giysi şeklinde kabartmalar bulunan bu T biçimli dikili taşların stilize edilmiş insan tasvirleri olduğunu düşünüyor.İlkel el aletlerinden başka bir aletin bulunmadığı kabul edilen bir dönemde bu büyüklükte yapıların nasıl taşındığı ve dikildiği ise halen sır gibi esrarını koruyor.
Burada ortaya çıkartılan başka ilginç buluntular ise hayvan ve kafası olmayan insan kabartmaları,Kurt kafası,yaban domuzu,turna,boğa,yaban ördeği,leylek,tilki,yılan,akrep,yaban koyunu,aslan ve örümceklerin tasvir edilmesi ile adeta hayvan bahçesini andırıyor olması.Bu eserlerin şekillenmesinde çakmak taşı kullanıldığı tahmin ediliyor.
SIVI İLE YAPILAN TÖRENLER BELKİ DE TAPINAĞIN ISPATIDIR.
Gizemleri ile bizleri şaşırtan Göbeklitepe'deki en dikkat çekici bulgulardan biri de,150 litreden fazla sıvı alabilen dibekler,Arkeologlar, bu dibeklerin-kan,su veya içki-ne olduğu henüz bilinmeyen bir sıvının tapınaklarda yapılan törenlerin bir parçası olduğunu düşünmektedir.Bu denli korunmuş bir şekilde günümüze kadar gelmesi Arkeologları ve hatta tarihin akışını şaşırtan bir başka konudur.
Yapılış tarihinden yaklaşık bin yıl sonra tamamen gömüldüğü tahmin edilen bu hazinenin neden ve nasıl gömüldüğü de başka merak ve araştırma konusu olarak gizem listesinde yerini koruyor.
TARIM MI TAPINAK VE TÖREN Mİ? BİR BAŞKA EZBER BOZAN SORU.
Bilim adamlarının üzerinde çalıştığı en önemli önermelerden biri de bu olsa gerek. Tarih biliminin bize sunduğu insanoğlunun tarımla yerleşik hayata geçtiği ve uygarlığın geliştiği fikrini bu keşif altüst etti.Göbeklitepe'nin babası Klaus Schmidt, avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe gibi merkezlerde sürekli bir araya gelmeleri sonucu yerleşik hayata geçildiğini savunuyor.İnsanoğlu için yaşam kaynağı sayılan ve yüzlerce genetik versiyonu olan kültür bitkisi buğdayın atasının da ilk olarak göbeklitepe eteklerinde yetiştirildiği düşünülmektedir.
Göbeklitepe;önemli bir buluş ve keşif olmasının yanı sıra,büyük bir gizem olarakta halen esrarını koruyor