Öyle olsun!
Aslında hiç de “abartıldığı” gibi olmadığı, yanlış yoldan gidildiği, yanlış pencereden bakıldığı anlatılsın!
Öyle ki, yurttaşın çöp varillerinden yiyecek topladığı yalan olsun!
Yükselen kur ile birlikte temel gereksinim ürünlerinin fiyatlarının arttığı yönündeki tüm söylenenlerin yaşananlarla bağlantısı olmasın!
İnsanların doymadığı, kışlık ısınmalıkları alamadığı, kışlık giyinmede zorlandığı gerçekleri yansıtmadığı söylensin!
Yılbaşından bu yana asgari ücrette/ emekli maaşında yaşandığı belirtilen “alım gücü eksilmesini” söyleyenlerin art niyetli/ “iktidar” hayını/ gözleri görmez- kulakları duymaz/ ortalığı karıştırıcı oldukları ileri sürülsün…
Tüm bu yaşanan acılar/ doyumsuzluklar bir düş karabasanı olsun, sabah uyanıldığında “ne düşmüş be” denilsin/ kalın ete çimdik atılsın…
Pazara, markete “korkuyla” gidildiği, “alacaklara yetmezse” denildiği, kasada poşetten eksiltildiği düşte kalsın!
Hiç kimde “iktidarın” söylemi gibi aklını yemedi! Yaşadığını da biliyor, söyleneni de biliyor, nedenini de biliyor, kandırılmanın sürdüğünü de biliyor!
***
Bu ülkenin “baş sorunu” ne insanaşkına?
Bedelini yurttaşın kafasına çöke çöke aldığınız, seçim yatırımınız/ rant alanınız olan betondan açılışlarınız/ vida aralığını daraltmanız/ kalabalık korumayla dolaşmanız mı?
Peki, bu ülkenin “baş sorunu”; öve öve bitiremediğiniz rejiminizin dört yılı dolmadan eli/ ayağına dolaştığı, yurttaşın yaşamını kararttığı, üretimin durma noktasına geldiği, bu toprakların ürünlerinin dışarıdan sağlandığı için yitirdiğiniz “güveni” sürdürebilmek için gündeme sürdüğünüz elli artı bir mi?
“İktidar” bunları yaparken, “muhalefetin” büyük ortağının, sanki yurttaşın “canını acıtan” temel sorunları çözülmüş/ ocakta tenceresi kaynıyor/ sobasına odunu almış/ kışlık kazağını giyme olanağı sağlanmış/ okula giden çocuğunun kırtasiye gereksinimini ortadan kaldırmış/ sofrasına birer tane tulumba tatlı koymuş gibi “helalleşmek” için alt yapı oluşturduğunu açıklıyor!
Dolar on liranın üzerini aştı; şaka mısınız, anlamaya çalışıyorum!
***
Yıllar önce, sabahın erken saatinde çıkıp, Gaziantep’e ilk gittiğim günü anımsadım…
Kent çıkışında, taşlık/ kayalık bir bölgede, “Şire Hali” adlı bir yere gitmiştik arkadaşlarla…
İşyerlerinin birçoğu daha boştu, dolu olanların da önleri yoğundu!
Görüşeceğimiz kişi daha gelmediği için çay ocağı benzeri, daha çok sokak çaycılarını andıran tabla yanında, yaşları bizlerden büyük, sakallı/ şalvarlı birkaç kişinin yanındaki iskemleye oturduk…
Adana’dan geldiğimizi öğrenince yüzlerini bize döndüler. Şire Halini anlattılar. Daha önce “bu dağdan kimse geçmezdi, kimse bilmezdi, başkanımız Celal Doğan çalıştı, çabaladı bakın buraya nelere getirdi” dedi.
Anlatanların bir yüzüne baktığımı, bir de duyduklarımı anımsıyorum, şaşkınlıkla olduğum anlaşılınca “başkan bizim her şeyimiz, o olmasaydı bu başarı sağlanırdı, ne de buralar böyle olurdu. Benim partisiyle işim gücüm yok, ancak aday olduğu sürece desteğimi esirgemem, bu bizim borcumuz” demişti biri!
Yurttaşın “kanısının” değiştiğini düşünmüyorum!
AKP, yirmi yıldan bu yana “insan odaklı” çalışmalar yapsaydı, haksızlığı önleseydi, hırsızlıklara göz yummasaydı, para sayma makinelerini evlere azımsatmasaydı, komisyoncular oluşturmasaydı, bu yurdun varsıllıklarını yabancıya peşkeş çekmeseydi, hukuku işlevsizleştirmeseydi, üretim kananlarını boğma yolunu seçmeseydi, özgürlükleri kısıtlamak istemeseydi, etnik ayrımcılığa gitmeseydi, eleştirenleri hayın saymasaydı, “alım gücü” nedir önemseseydi, saray/ lüks/ şatafat tutkunu olmasaydı…
Kim neden suçlayacaktı/ neden kaçacaktı/ neden kopacaktı/ neden desteğini çekecekti ki; bu günkü “muhalefetin” büyük ortağı CHP yönetiminin anlayışıyla mı?
Güldürmeyin beni!
***
Bugün, hiçbir şeyin “iktidarın” dediği gibi olmadığını “bilmeyen” bir “muhalefet” var!
Çok partili sürece geçilmesinden bu yana, CHP’nin toplumun “neresinde” olduğunu ne irdeleyen, ne sorgulayan, ne öz eleştiri yapan bir “anlayış” var!
Herkes bir seçilmekle kazanacakları emeklilikten, genel başkanının gözüne girerse her seçim öncesinde “güvenli” sıralamadan, arada bir “temel” sorunları dile getirmekten hoşnut olmalı…
CHP, CHP’nin nasıl “lider” çıkardığını, nasıl gönüllerde saray kurduğunu, nasıl dağları boyadığını, nasıl çok partili sisteme damga vurduğunu, nasıl “bazı” çevrelere korku yaydığı günleri bilmeden/ anlamadan “iktidar” yüzü görmez/ göremez!
Yurttaşın sorunu, “iktidarın” oluşturduğu rejimin nasıl ayakta kalabilirliği mi?
Yurttaşın sorunu, CHP’nin toplumla “helalleşmesi” mi?
Hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şeyi anlamıyorsa bile sokağın sesini diri tutması gerekirken; bir oy uğruna, şu an için “helalliği” kimden isteyeceği belirsizlik dolu, kurtuluş ideolojisini zedeleme olasılığı da dillendirilen “söylemin” beni komplolara sürüklediğini söylemem yanlış olmaz!
Şunu düşünüyorum; gerçekten CHP “iktidar” mı olmak istiyor, yoksa “herkes alanda görsün de” demek ki…
“İktidar/ muhalefet” elele, yurttaşın aklıyla alay etmeyi sürdürüyor; yazık!