İnsan ömrü su gibi akıp gidiyor. Geriye dönüp baktığınızda geçen bir ömrü görünce ‘neler yaşamışız!’ diyerek hayretlere kapılıyorsunuz. Geleceğe dair ise ‘Allah bilir’ diyerek ümitleniyorsunuz.
Kısa ve çabuk geçen ömürde daha neler göreceğiz neler! Allah iyilerle ve iyiliklerle karşılaştırsın. Ben bunu bilir, bunu söylerim.
Siyasetin merkezinde yer alan aktif siyasetçilerin yakın tarihteki söylemleriyle şekillenen ülke yönetiminde gördüklerimizle, yaşadıklarımızla bazen hayretler içine düşüyor, bazen de dehşete kapılıyoruz. Kızıyoruz, eleştiriyoruz, tepkimizi ortaya koyup sonrasında unutup geçip gidiyor, işimize gücümüze bakıyoruz.
“Sözüm taahhüttür” diyenlere “Hani sözüne ne oldu?” diye bile diyemiyoruz. Demek istemiyoruz!
Taahhütlerini kitapçık haline getirip insanlara ‘bunları gerçekleştireceğim’ diyen siyasilere o kadar çok tolerans tanıyoruz ki kendileri bile şaşırıyor!
Bugün sizlere iktidar partisinde politika yapan ve sözlerini gerçekleştirme imkânı oldukça yüksek olanlardan bazı örnekler vererek Adana’nın geleceğine dair endişelerimizi de bu vesile ile dile getirmiş olalım.
Özel kalem müdürlüğü aracılığıyla yakınlarına devlet memurluğu imkânı tanıyan iktidarın nimetlerinden yararlanan siyasilerin ‘siyaseten erimeye başlamasının’ ne almana geldiğini yine kendilerine sordum. Aldığım yanıt “Hayır, siz yanılıyorsunuz. Halk beni seviyor, benim arkamda duruyor” diyerek tespitlerimizi de çürütme yolunu seçti.
Kendi bilecekleri iş...
Fazlaca da dert etmiyorum. AK Parti’nin genel merkezinin ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her toplantıda dile getirdiği “Tabana inin. Halk ile bütünleşin” uyarısını dikkate almış gibi gözüken bu yerelde iktidara mensup siyasiler, “Göstermelik” toplantılarla kendi kendilerini kandırıp görüntü vermeye devam ediyorlar.
Kimse de çıkıp ‘kral çıplak’ demiyor, diyemiyor. Veya demek istemiyor… Anketler üzerinden ilerleyen bu siyasetçiler, önlerine konulan şişirilmiş anketlere bakarak da ‘iyi gidiyoruz’ hevesi ile yollarına devam ediyorlar.
Adana’da gerek AK Parti’nin il teşkilatı, gerekse de ilçe teşkilatları kongrelerini yapmadan önceki ortaya koydukları eylem ve çalışma tempolarını, ifadeleriyle oluşturdukları kamuoyunu, muhalefet ile olan durum değerlendirmelerini, belediyelerdeki ortaya koydukları performansları hiç ama hiç şimdileri gerçekleştiremiyorlar.
Yazın rehavetine kapılmışlarcasına sadece günlük gelişen olaylar karşısında duruş sergileyerek partiyi büyütme, daha iyi noktalara getirme, halk ile bütünleştirmede resmen sıkıntı yaşıyorlar. Aslında bu olup bitenler sadece Adana’ya mahsus değil elbette. Türkiye’nin her yerinde bunun böyle olduğunu Sayın Erdoğan görüyor ve her konuşmasında ‘çalışın’ diyor. Teşkilatlar da ‘çalışıyormuş gibi yaparak’ konuyu değerlendiriyorlar…
Aslında bir noktada onlar da haklılar. Gittikleri yerde insanlar ‘Ekmeği kaybettik. İş yerimiz kapandı. Borç batağı içindeyiz. Ekonomi çok kötü… İşsizlikten dolayı mağduruz’ gibi değerlendirmelerde bulununca iktidar partisinin yereldeki siyasetçileri de ancak bu kadar çalışma temposu gösterebiliyorlar!
Türkiye iyiye gidiyor, ekonomi güçlendi diyerek sevinirken bu kötü tabloyu da gördük.
Türkiye, bölgesinin lider ülkesi diye sevinirken bugün Afganistan’da Taliban ile masaya oturma, Suriye’de yaşadıklarımızla hangi noktalara geldik!
Çocuğunu parasızlık nedeniyle okutamayan velilerin feryatlarını, pazardan alışveriş yapamaz duruma gelen ev hanımlarını, iş bulamayan binlerce üniversite mezununun feryatlarını duyar noktaya geldik.
Nerede yanlış yaptık? Diye hep soruyoruz birbirimize. Sorunun yanıtını da biliyoruz aslında. Fazlaca soru sormanın da anlamı yok değil mi?
Demem odur ki kısa zamanda, tez elden güçlü Türkiye’nin inşası adına iktidarın projelerini uygulamaya koyması gerekiyor. Yoksa inanın iktidar adına da yerelde iktidar adına politika yapanlarda bundan yara alır, zarar görür.
“Nereden nereye” cümlesini güzellikler, refah ve mutluluk adına söylüyorduk. Bugün ise tersine kullanmaya başladık. Asıl tehlike bu olsa gerekir.
Biz güçlü bir ülkeyiz. Biz birbirimize yeteriz. O vakit biraz daha gayret…