Dün, MHP İl Başkanı’nın bir açıklaması vardı! Açıklamanın üç tümcelik ön sözlerini okudum! Kaç yıldır “muhalefetin” ısrarla yinelediği sözler değil mi bunlar? Halkın verdiği “yetkiyi” sınır tanımadan bir kişinin kullanmasının “demokraside” yeri de yok ki! Nasıl olsun? Tek seçilen kendisi değil! Diğer seçilenlerle birlikte, eşgüdüm içinde, görev paylaşımı yapılarak, herkesin birbirini kontrol etmesi sağlanarak, yurttaşın verdiği “güven” sarsılmadan yönetmek değil mi ödevleri?
İl Başkanı Yusuf Kanlı, açıklamasının ön sözlerinde “Arsa satışları, ihaleler, borçlanma ve daha birçok önemli konuda belediye başkanına sınırsız yetki vermek doğru değildir. Bu kararla CHP’li Meclis Üyeleri kendileri de dâhil tüm Meclisi adeta feshetmişlerdir. Meclis’in, halkın kendisine verdiği yetkiyi sınırsızca bir başkasına devretmesi demokratik teamüllere aykırıdır ve yanlıştır” diyor! Doğru; yanlış!
***
Halk arasında “düğmeyi baştan yanlış iliklemek” diye bir söz vardır! Düğme, baştan yanlış iliklendiğinde en son bir yanın uzun kaldığı görülür! Üniversite sınavlarında, soru kitapçığında önce yanıtları soru kitapçığında işaretleyip, ardından yanıt çizelgesine geçirirken “bir kaydırmayla” ortaya çıkan sonucu da duymayan kalmamıştır! Askerde, kurumun verdiği disiplinle “anında” sekerek ya da adım katlayarak “sol/sol, sol/ sağ” uyumunu gerçekleştirmek her yerde tutmaz! En azından yaşamda durum öyle; başta yapılan bir yanlış, sonradan yapılanların da “yanlış” olmasının nedeni olur!
Kanlı’nın, “yanlışı” düzetmek için yerel yönetimlerden başlamasının kendince “haklı” gerekçeleri olabilir de, “yanlışın” toplumsal etkiye hiçbir yararı olmayacağını düşünenlerdenim! Adana’nın Anakent Belediyesi’nin, ilçe belediyelerinin böyle bir “gücü” ellerinde bulundurmak gibi, ya da belediyelerin “sınırsız yetkiyle” donatılmasına ilişkin nasıl gelişmeler olduğu konusunda bilgim olmadığı gibi, soruna Adana’da çözüm aranması ne denli yararlı olacaktır; tartışılır!
***
Ülkemizde uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle birlikte “ben yönetirim, ben yaparım, ben karar veririm” bakışının egemen olması, ne yazık ki “seçilenin, seçilen haklarını” istencine bağlamaya kalkışması “özendirici” olmuştur! Daha önce “gençler bize bakıyor” derken, şimdi “seçilen seçilene bakıyor” demek yaşamımıza yerleşmeye başladı bile!
Seçimler, “demokrasinin” gereği olarak yerine getirilmiş olsa da, uygulamada “ne yazık ki” anti-demokratik tutumlara fazlasıyla tanık olan bir toplumuz! Halkın, “kendini temsil edecek” olanı, partilerin genel merkezlerine verilen olanakla şekillendirmesi, “seçilenlerin” sınırsız yetkiyle donatılması, örgütlerin “seçilenlerin” egemenliğinde olmasına izleyici kalınması, “hepsi” daha baştan “düğmenin” yanlış iliklendiğinin kanıtıdır!
Tabanın “istencine” göre düzenlenmeyen toplumların “en belirgin” sorunlarından biridir bu! Taban, “demokratik” yollardan haklarını arayacak kanallar bulmadıkça, halkın “seçmen” olarak oy verdikleri eşgüdüm içinde “görev paylaşımı” yapmadığı sürece, “sınırsız yetkiler” bir kişinin “inisiyatifine” bırakıldıkça uygulamada ilikleme yanlışının sonucuyla karşılaşılacaktır! Bu ne “ilk” ne de “son” olacaktır!