Ocak ayında ‘yaz’ havası yaşanmasını, bazı bölgelerde erik ağacının çiçek açmasını ‘gülücüklerle’ karşılayanların olduğunu biliyoruz.
Ocak ayının ortasında ‘ısınma’ sorunu yaşamayan yoksul yurttaşın, ‘yakacak’ masrafı aza indiği için ‘sevindiğini’ de biliyoruz.
İnsanları işsiz, insanları aşa ulaşması zor koşullarla karşı karşıya getirdiğiniz de ‘salt’ kendi içinde bulunduğu durumu, harcamasını düşünecektir elbet! Kış aylarında ‘yaz’ sıcaklığı günler yaşamanın yoksul yurttaş için ‘kötülüğü’ ne olabiliri ki? Daha az odun-kömür yakacak…
Çocuklarına kışlık giyim-kuşam almadan da bu ayları geçirecek…
Nesi ‘kötü’ olabilir bunun yoksul yurttaş için? Aslında ‘öyle’ değil elbette; yaşanan ‘iklim değişikliğinin’ neden olduğu bu sıcak havalar, birlikteliğinde ‘kurak havaları’ da getirecekti!
Kurak gidecek havalardan dolayı, ekim alanları zarar görecekti!
Ekim alanlarının ‘zarar’ görmesi de, ‘hasadın’ az olması anlamına gelecekti! Bunları anlatın anlatabilirseniz işsize, aşsıza, asgari ücretle geçimini sağlayan yurttaşa; buyurun!
Ziraat Mühendisleri Odası tarafından yapılan bir araştırmada kuraklık ‘Adana, Antalya, Şanlıurfa, Hatay, Mersin, Güney-Güney Doğu illerinde’ kendini gösterecekmiş.
Ege az, Karadeniz Bölgesi ise hiç etkilenmeyecekmiş. Kuraklık, bilindiği gibi en çok tarım arazilerini etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde görüştüğüm birkaç çiftçi, ektikleri biderin beklendiğinden çabuk büyümesinden dolayı, yetişen ekine koyunlarını bıraktığını, söylemişti.
Ocak ayının ortasında ya daha çıkmamalı, çıkmışsa da boy atmaması gerekiyordu ekinin.
Havaların ‘normalin’ üzerinde sıcak olması nedeniyle boy atan ekinin, şubat-mart aylarında olması gereken boya ulaşması çiftçi için karabasan olmalıydı!
Bundan sonra söküp-ekmeleri de sorunu çözmeyeceğinden tek seçenekleri kalıyordu; ekin alanını mera olarak kullanmak… Ziraat Mühendisleri Odası raporunda şunları salık veriyor: ‘Suyu dikkatli kullanmak gerekiyor. Su zengini olmadığımızdan basınçlı sulama sistemine önem verilmesi gerekiyor.
Daha bilinçli sulamak, üretimde ürün çeşitlerini kurak yaşanacak bölgelerde özen gösterilmesi zorunluluk…’
***
Yurttaştan beklenen ‘her şey’ sistemin yanlışlarından dolayıdır!
Doğanın bozguna uğratılması, çevrenin yağmalanması, HES’lerin gerek yakın yerleşim yerlerine verdiği zarar gerekse kanalların iki yanında yer alan ekim alanlarının eskisinden verimsiz olması ‘sistemin’ doyumsuzluğunun değil de kimin yanlışı! Kuraklıktan söz ediliyor ya; ekim zamanlarında, ‘özellikle’ de barajların-göletlerin dolacağı dönemlerde yaşanan yağışsızlık nedeniyle gereken doluluğun olmaması…
Kozan Barajını bilir misiniz bilmiyorum, şu an için doluluk oranının yüzde onsekiz olduğu söyleniyor. Baraja gelen kollarda karın, yağmurun yeterince birikmemesini HES’le ilişkilendirmek zor mu?
***
Ocak ayında nisan sıcağını yaşamanın ‘nedenleri’ üzerinde durulması, doğayı katledenlerin titreyip kendine gelmesi, ülke geleceği için önemli. Ülkemizin en yoksul iki kentinin yurttaşı, yaşanacak olan ‘kuraklıkla’ değil; yaşamını sürdürmek için uğraş verirken; kuraklığı düşünecek yerleri ağrıyor!
Bu ağrıyı, bu sancıyı dindirecek olan da sistemdir; başka yerde aramaya gerek yok!
DIŞALIM TARIMI BİRİR!
Adana sanayisi ile tarımı ile ülkemizin başta gelen kentlerinden biriyken; çeyrek yüzyıldır oynanan oyunlar sanayicinin kentimizi terk etmesine neden oldu. Şimdi elimizde bir tarım var!
Önemli ekim alanı, üstelik yılda iki ürün alma özelliği olan bölgemizin tarım yönünden değeri nerelerde?
Tarım üreticisi ürettiğinden dolayı hoşnut mu; yaşama tutunmasında ‘tarım’ ne denli etkili, şu an toprakta ekili olan ya da ekeceği ürün üzerine ne denli bilgi alması olası…
Adana CHP Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer ‘çiftçilerimizi ülkemizin ihtiyacı olan ürünlerin ekimine teşvik etmek için, tarımsal desteklerin ocak ayı içinde açıklanması gerekmektedir’ diyor…
Salt desteklemenin mi? Bilirsiniz yıllar önce ‘beş yıllık kalkınma planı’ diye bir çalışma yapılırdı.
Gelecek beş yılda neler yapılacağı, ne kadar harcama yapılacağı, ülkeye ne kazandıracağı üzerine çalışmalardı bunlar. Kurul, yaptığı planlamayı tutturamamış olsa bile birçok iç-dış konuların konuşulduğu, olmasını bekledikleri sonuçları değerlendiriyordu… İkibin yılında yapılan sekizincisinden sonrasını duymadık…
Tarımda böyle bir planlamayı üretici neden yapmasın ki?
Ocak ayında hem destekleme, hem de taban fiyat belirlense.
Üretici daha yılın başında ürününden ne alacağını bilse, taban fiyatı da ülkenin gereksinimine göre ayarlansa… Sözüm ona buğday, mısır, zeytinyağı, saman, kuru fasulye, nohut gibi ürünlerin ülke gereksinmesine göre taban fiyatı…
Kentimiz bu gidişle elindeki ‘tarımı’ da dışalımla yitirecek; bilelim…