Her şeyi bir yana bırakıyorum…
İki yakayı birleştiren köprüleri, dağlar oyularak açılan tünelleri, açılan yolları, yükselen betondan kuleleri, kurşunları, mermileri, silahları, çok g’li görüşmeleri, en gelişmiş telefonu, en hızlı aracı, en son teknolojiyi…
Her şeyi…
Bunca yaptık, denilenler,
Bunca ettik, denilenler,
Bunca koştuk, denilenler,
Bunca uykusuz kaldık, denilenler…
Bunca çok ‘icraatlar’ insanı nereye taşıdı?
Bunca çok ‘icraatlar’ insan yaşamına ne gibi katkı sağladı da, ‘öncesinden’ daha yaşanılır bir dünya diyerek kucaklaması gerek tüm olanları?
Yaşamın neresinde şimdi?
Dün neresindeydi yaşamın?
***
Üç gün boyunca bayramdı…
Tüm tanıdıklara, tüm okurlara, tüm insanlığa ‘şeker tadında’ yaşam diledim…
‘Dilekle’ olacak olsa, kaç yüzyıldır bunu yinelemiyor ki insanoğlu?
Beş yüzyıldır mı?
On yüzyıldır mı?
Onbeş yüzyıldır mı?
Geçen yüzyıllar boyunca usanmadı insanoğlu, her bayramda ‘dileğini’ yineledi…
Yaşam dedi, özgürlükler dedi, hak dedi, umut dedi, yarın dedi, gelecek dedi…
Hep daha ‘şeker tadında’ olsun diye bayramları, ‘şeker yiyebilsin’ diye çocukları, ‘gülebilsinler’ diye sabah ışığından…
Ne yapmadılar?
Ellerine ‘fırsat’ verilse daha neler yapmak için ‘yokuşu yol, acıyı bal’ eylemezler ki…
Önlerindeki engelleri aşmak için, dileklerine ulaşmak için, zorlukların sonundaki utkuya varabilmek için ne yapmazlardı ki?
‘Şeker tadında ‘ yaşamak için zamanı…
***
Son onaltı yıl…
Son onaltı yılda iktidar…
Son onaltı yılda baştan-aşağı ‘değiştirmek’ istedikleri ‘ne’ varsa, bir yanından başladılar…
Eğitim mi, dersiniz?
Sağlık mı, dersiniz?
Adalet mi, dersiniz?
Hukuk mu, dersiniz?
Sosyal yaşam mı, dersiniz?
İş yaşamı mı, dersiniz?
Bürokrasi mi, dersiniz?
Ekonomi, işsizlik, tarım, akla gelebilen ne varsa onaltı yıl boyunca avuçlarının içine aldılar. Biz yine ‘şeker tadında’ yaşamın beklentisi içerisinde, yine ‘çocuklar şeker de yiyebilsinler’ diyenler arasındayız!
***
Her şey bir yana…
‘Şeker tadında’ günler yaşamak için insanlar var…
‘Tadına varılmayacak’ günlerin içerisindeki saraylar, katlar, yatlar, şatafat…
Rengarenk ışıklar, ışık hızındaki teknıloji, yurttaştan korunma ne ki?
Bu açlık, bu yokluk, bu umarsızlık, bu doyumsuzluk neden ‘dilek’ yağmuruna tutulmuş, neden dolu vurmuş gibi yaralı?
İktidarlar neden ‘dilekleri’ yaşama geçirmemekte inatçı?
Bu denli olanaksız mı ‘şeker tadında’ yaşamak?