• Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri
Anasayfa
  • Ara
  • Gündem
  • Siyaset
  • Ekonomi
    e-gazeteYaşamKültür-SanatTeknoloji
  • Sağlık
  • Dünya
  • Magazin
  • Medya
  • Eğitim
  • Spor
  • Ara
SON DAKİKA:
07:49
Karalar ve Atlı’ya acil görev tevdisi
07:48
Soruyorum ‘sinek yok’ başkanım diyorlar!
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Köşe Yazarları
  2. TURGAY DEVELİ
  3. ÖLÜM YÜRÜYÜŞLERİNİN MUHAFIZLARI
Yayınlanma: 30 Nisan 2024 - 00:05

ÖLÜM YÜRÜYÜŞLERİNİN MUHAFIZLARI

30 Nisan 2024 - 00:05
Yorumlar
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
TURGAY DEVELİ
TURGAY DEVELİ
[email protected]

Meşakkatli yolculuğun yağmurlu bir gecesinde kiliseye sığınan üç yüz savaş esiri, müttefik kuvvetlerinin bombardımanıyla yanmaya başlayan kilisenin içinde can vermişti. Dışarı çıkamamalarının sebebi ise kilisenin kapılarının dışarıdan kilitli olması ve esirleri kilisede tutmakla görevli muhafızların kapıları açmamasıydı.

2. dünya savaşının sonuna yaklaşılan bir dönemde yaşanan bu olayda sadece bir çocuk yaralı olarak kurtulabilmişti. Sonradan, o yangından kurtulan tek kişinin tanıklığında yapılan yargılamalarda muhafızlara neden kapıları açmadıkları sorulduğunda verdikleri yanıt çok çarpıcıydı: 'Bizim görevimiz esirleri kontrol altında tutmaktı. Kapıları açsaydık kargaşa çıkardı.'

Bugün Türkiye'de de bu hikayenin izlerini görmek mümkün. Bir grup (iktidar) kilisedeki yangını çıkaran bombayı atarken, yani ülkeyi yoksulluğun esiri haline getirirken, diğer grup olan muhafızlar ise (muhalefet) yangından kaçmaya çalışanları içeride kilitli tutuyor - kargaşa çıkmasın, insanlar 'farklı' fikirlere kapılmasın diye!

Orijinal hikayede kapıları açmayan muhafızlar, vicdanlarıyla baş başa kaldıkları uzun yılların ardından pişman olmuş mudur, hatalarından ders çıkarmış mıdır bilemiyorum; ancak Türkiye siyasetindeki muhafızlardan zaman zaman buna yönelik işaretler gelmiyor değil...

Bana bunları düşündüren en son örnek, CHP'nin 'devrik' Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Özgür Özel'e karşı yaptığı 'Sarayla müzakere edilmez mücadele edilir.' çıkışı. Gerçi bu sözlerin kamuoyunda hak ettiği değeri bul(a)madığını görünce kısa süreliğine yanılıyor muyum endişesine kapılsam da, bu açıklamanın hemen ardından Sözcü'den Aytunç Erkin'e söylediklerini okuyunca yanılmadığıma karar verdim:

Kılıçdaroğlu'nun bu sözlerinin, görmüş geçirmiş bir siyasetçi profiline çok uygun ve, en azından benim nezdimde, siyaset tarihimize geçmesi gereken altın değerinde bir iç ses örneği olduğunu düşünüyorum.

Altın değerinde, çünkü gelinen aşamada, birer siyasi fenomen olarak hareket noktaları ve varmak istedikleri hedefleri farklı olsa da, en nihayetinde Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun aynı yol ayrımında buluştuğunu düşünüyorum. Buluştukları nokta ise düzenin işini görenlerin işleri bittiğinde çöp sepetine atılmaya çalışıldığını yaşayarak tecrübe etmeleri.

Erdoğan da Kılıçdaroğlu da bunu neredeyse onar yıllık bir süre sonunda fark ettiler. Erdoğan'ın suçu, finans kapitalin at koşturduğu her ülkede çizilen sınırların bekçiliğini yapan Merkez Bankası, BDDK ve benzeri kurumları etkisizleştirerek kuşatmayı yarıp iktidarını sürdürmeye çalışmasıydı. Oysa aksi Erdoğan'ın iktidarının sonu demekti. Erdoğan bunu fark ettiğinde elindeki iktidar gücünü (asker, polis, istihbarat, hazine, merkez bankası gibi...) kullanarak kuşatmayı yarabildi ve uluslararası finans kapitalin adamlarını (Mehmet Şimşek, Ali Babacan ve tüm FETÖ mevzuları...) kapı önüne koydu.

Benim de aralarında bulunduğum uyaranlarını yıllar boyunca dinlemeyen Kılıçdaroğlu'nun ‘suçu’ ise şeytanlaştırılan Erdoğan'a karşı verilen mücadelede başarı gösterememesi ve yerine tercih edilen 'fenomene' koltuğunu iyilikle devretmeye yanaşmamasıydı. Uyarılarımıza rağmen parti içi erki teslim ettiklerinin sadakatlerinin kime olduğunu fark ettiğinde ise iş işten çoktan geçmişti, hançer yemekten kurtulamadı.

Neticede, artık sağır sultanın dahi bildiği üzere kapitalizm içine girdiği her krizden yeni bir mülksüzleştirme dalgasıyla çıkmaya çalışır. İktidara gelmek isteyenlere de bunun başka bir yolu olmadığı zaman zaman kibarca 'hatırlatılır'. Yapılması gerekeni yapma vaadine karşılık, iktidara talip olanlar, denetim altındaki medya organları ve kamuoyu araştırma şirketleri gibi algı araçları eliyle parlatılır, halk bu karakterlerin peşinden gitmeye teşvik edilerek bu 'yeni elemanın' yolu açılır.

Bu bahsettiğim 'parlatılma' dönemi... Kriz döngüsünün kriz döneminde ise miadı dolan her 'yeni eleman', her defasında, sanki bütün suç uygulanan politikalarda değil de sadece uygulayıcılardaymış gibi yıpratılır. Bu politikaların doğal bir sonucu olarak yoksullaşan halkın gözünde, yine her defasında, tam denetim altındaki medya organları, kamuoyu araştırma şirketleri gibi araçlar eliyle bu 'eleman' tu kaka ilan edilir, bu kez yeni bir hikayeymiş gibi sunulan 'yeni eleman'ın övgüleri dönmeye başlar. Eski hikaye...

İşte bu hikayenin yeni bir gösterimini yaşadığımız bugünlerde, eski gösterimlerden kalanların anıları ve hikayeleri altın değerinde dersler taşıyor - özellikle de 'yeni' olmaya talip olanlar için.

Sınırları neoliberalizm tarafından çizilmiş ekonomi politikalara muhafızlık yapan hiçbir siyasi figürün bu ölüm yürüyüşünden sağ ya da tek parça çık(a)madığını, muhafızlıkla görevlendirilmiş siyasi fenomen ya da partilerin kendilerine biçilmiş rolü oynadıktan sonra tarihten silindiğini/parçalandığını defalarca ve ısrarla yazmış, anlatmış birisiyim. Kılıçdaroğlu da kendi deneyimlerinden yola çıkarak CHP'yi ve onun çiçeği burnunda Genel Başkanı Özgür Özel'i uyarmakta haklı.

Bu itibarla Kılıçdaroğlu'nun çıkışını sadece parti içine bir müdahale olarak gören ya da böyle göstermeye çalışıp itibarsızlaştırmaya çalışanların hem ona hem de ülkemize büyük bir haksızlık yaptığını düşünüyorum. Bunu sadece evinde oturmaktan sıkılmış eski bir liderin gündeme gelme çabası olarak yorumlamak yanlış olur kanaatindeyim, zira Kılıçdaroğlu'nun mesajı iki kuvvet uygulayacaktır:

Birincisi, bahsettiğim üzere lideri uyararak partisini korumaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun gayet mahçup şekilde söylediği şey ise şu: 'Ben yaktım ve yandım, siz benim hatama düşmeyin!' İkincisi ise bunu kamuoyu önünde yaparak hem parti tabanına hem de genel kamuoyuna olacakları önceden haber verip, yani siyasi bir duruş göstererek pozisyon alıyor. Dolayısıyla da bu mesajın, daha bir kaç ay önce yapılmış bir kurultayda yarısının oyunu aldığı delegelere 'Ben buradayım.' mesajını ileterek onları konsolide etme girişimi olarak okunmasında fayda olacaktır.

Erdoğan Mehmet Şimşek üzerinden 'ikna' olduğu mesajı vererek sıkışmışlıktan kurtulmaya veya en azından süre kazanmaya çalışırken, Şimşek ekonomik göstergeleri 'düzene' sokarken halkın daha da yoksullaşmasına sessiz kalacak bir (ana) muhalefet ihtiyacı da ortada. Muhalefetin bu yıkıma karşı erken seçim diyerek bayrak açmak yerine mitinglerle, televizyon programlarıyla siyasi meşruiyet araması ne kadar karşılık bulur zaman gösterecek ancak bana göre CHP yönetiminin önünde iki yol bulunuyor:

Malum 2001 krizi sırasında IMF patentli programı uygulamakla görevli Kemal Derviş CHP'ye Genel Başkan Yardımcısı yapılarak toplumsal muhalefetin akacağı kanal tıkanmış, bu programla mülksüzleştirilip yoksullaştırılan kitleler seçeneksiz bırakılmış ve yaşanan yoksulluğa tepkiler kontrol altında tutularak 'yeni eleman' Erdoğan'ın doğumunun önü açılmıştı. CHP'ye şimdi, yeniden, bir kez daha bu rol biçilmiş ve yanan kilisenin kapısına CHP dikilmek isteniyor olabilir.

CHP yönetiminin önündeki birinci yol bu rolü kabullenmek, kapıları kilitli tutup 'kargaşa' çıkmasını engellemek, o arada 'işlerine bakmak', zamanı gelip kendilerinden talep edildiğinde ise sessizce köşelerine çekilmek.

İkinci yol ise, bu yeni ölüm yürüyüşünde kendilerine verilen muhafızlık rolünü reddetmek. Yaşanılan yıkımların asıl sorumlusu olan ve artık dünyada geçerliliğini kaybeden neoliberal paradigmaya karşı durup partiyi liberal, liberal sol ve sosyal demokrasinin zihni sınırlarının dışına taşıyacak halkçı, kamucu, planlamacı, politik bütünlüğü olan bir hat inşa etmek...

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • Yeni gerçeklikler... - 17 Mart 2025
  • Bu filmi daha önce görmüştük... - 06 Mart 2025
  • Özgür Özel neden başarısız ve ne yapılmalı? - 20 Ocak 2025
  • Yeni insanlar, eski partiler... - 06 Ocak 2025
  • İktidara bir fıkra - 19 Aralık 2024
  • BEŞİKTAŞLILAR ÜZÜLMEYİN! - 18 Aralık 2024
  • CEO'nun katili kim? - 13 Aralık 2024
  • CHP, TEK PARÇA KALABİLECEK Mİ? - 28 Kasım 2024
  • SEÇMENİN ÖFKESİ - 11 Kasım 2024
  • Terör kartıyla yeni proje... - 01 Kasım 2024
  • DÜNYANIN EN KISA FIKRASI - 16 Ekim 2024
  • İTİBAR SUİKASTLERİ - 09 Ekim 2024
  • Toplumsal muhalefetin önündeki engel - 02 Ekim 2024
  • Üzerinde yürüdüğümüz ip inceliyor - 18 Eylül 2024
  • ÖZGÜR ÖZEL'E ÇAĞRI - 31 Temmuz 2024
  • YENİ UZLAŞI - 10 Temmuz 2024
  • CHP'NİN ŞİMŞEK ZİYARETİ VE HERKESİN BİLDİKLERİ - 24 Haziran 2024
  • İÇİNE DOĞRU ÇÖKEN SİYASET - 12 Haziran 2024
  • İMAMOĞLU'NUN BAGAJI - 29 Mayıs 2024
  • CHP'NİN YOL HARİTASI - 13 Mayıs 2024
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 15
Köşe Yazarları
ÖMER ALPDOĞAN
ÖMER ALPDOĞAN
Cemaatler holdinleşti, kurban derisi çöp oldu
'ACIMASIZCA CEZA YAZSINLAR!'
Özcan Aladağ
'ACIMASIZCA CEZA YAZSINLAR!'
"Kim derdi ki" denilince unutulan…
Oktay Erol
"Kim derdi ki" denilince unutulan…
TORPİLİN VAR MI?
Edibe Gülnar
TORPİLİN VAR MI?
HALİL İBRAHİM BAĞ
HALİL İBRAHİM BAĞ
Esnafın prim gün sayısı indirilmeli
MÜFTÜ BEYİ ÇOK KIZDIRMIŞIZ!
Mehmet Özler
MÜFTÜ BEYİ ÇOK KIZDIRMIŞIZ!
Hasan Hüseyin Türk
Hasan Hüseyin Türk
METE TÜRKOĞLU
TURGAY DEVELİ
TURGAY DEVELİ
Yeni gerçeklikler...
BASRİ BAŞ
BASRİ BAŞ
GÖRÜN, DUYUN, BİLİN! MESAJI ALINMALI
Yusuf Aslan
Yusuf Aslan
ABD ve Rusya Suriye'de nasıl anlaştı?
BÜLENT ÖNCÜL
BÜLENT ÖNCÜL
VERGİ KAÇAKÇILIĞI SUÇLARINA GENEL BİR BAKIŞ
ADANALILARA ÇAĞRI
Mustafa Enis Örnek
ADANALILARA ÇAĞRI
GÖKHAN ÇAĞLAYAN
GÖKHAN ÇAĞLAYAN
AĞIAĞAÇLARI
ARİF ARAPKİRLİ
ARİF ARAPKİRLİ
EMEKLİ YORGUN
MARKA ŞEHİRLER
Cem Polatoğlu
MARKA ŞEHİRLER
İsa Akdağ
İsa Akdağ
DÜNYA'DA KAYBOLMAK (ESTONYA-TALLİNN)
MERYEM TÜRKTEKİN
MERYEM TÜRKTEKİN
GAZZELİ ÇOCUKLAR BU DÜNYANIN ÇOCUKLARI DEĞİL Mİ? (2)
HAYDİ! ORADAN
KURTULUŞ KILINÇ
HAYDİ! ORADAN
TURHAN ALADAĞ
TURHAN ALADAĞ
SÜT KRİZİNİ ÇÖZME GİRİŞİMİ
CEYLAN MALGIT
CEYLAN MALGIT
KENDİNDEN MEMNUN OLMAK…
Fiyatlar inecek mi?
SERAP BAŞKAN
Fiyatlar inecek mi?
REDDEDİN OLSUN BİTSİN
Şehmus Baysal
REDDEDİN OLSUN BİTSİN
Kurumsal Karaborsacılık Hikayesi, Onatça
MUZAFFER METE
Kurumsal Karaborsacılık Hikayesi, Onatça
ERDEM ÖNDER SÖNMEZ
OLUMSUZLUKLARDAN ÇEKİNMEYİN
Covid-19 salgını ruh sağlığımız da tehdit ediyor
Dr. Sümer Öztanrıöver
Covid-19 salgını ruh sağlığımız da tehdit ediyor
Kaotik zamanlarda ruhunuza iyi bakın
FATMA GÜNEY LAÇİN
Kaotik zamanlarda ruhunuza iyi bakın
ZEKİ YÜCEL
ORHAN KEMAL'İN ÇUKUROVA YILLARI (7)
ABONELİĞİNİZDE YERİN DİBİNE BATSIN!
Durmuş Ali Başkan
ABONELİĞİNİZDE YERİN DİBİNE BATSIN!
Çok Okunan Haberler
HASTANE GÖREVLİSİ İNTİHAR ETTİ
HASTANE GÖREVLİSİ İNTİHAR ETTİ
Sporda Adana’nın yüz akı
Sporda Adana’nın yüz akı
Demirdağ: Eleştiriye tahammül edeceksiniz
Demirdağ: Eleştiriye tahammül edeceksiniz
Ana Sayfa
Gündem
Siyaset
Ekonomi
Sağlık
Dünya
Magazin
Medya
Eğitim
Spor
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Video Galeri
Biyografiler
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Karikatürler
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
Namaz Vakitleri
  • Ekonomi
  • Gündem
  • Kültür-Sanat
  • Medya
  • Sağlık
  • Siyaset
  • Spor
  • Yaşam
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Karikatürler
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler
  • Namaz Vakitleri

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.

www.ocianews.com

Yazılım: Tumeva Bilişim