Bizim neslin çocukları, Çelik Bilek'in Doktor ve Rodi'si, Yüzbaşı Tommiks'in Konyakçı ve Profesör Salasso'su ile maceradan maceraya koşarak büyüdü. Film, roman ve hatta günlük konuşma dilinde sıkça kullanılan, 'şu anda' ya da 'aynı anda' anlamına da gelen "Bu esnada..." ifadesi ise çizgi romanların yeri doldurulamayan klişesiydi... Mesela Tommiks'te, bir karede, Yüzbaşı Tom bir yandan haydutların saldırısına karşı koymaya çalışırken diğer yandan da iki fıçı konyağı devirip sızan kadim dostları Konyakçı ile Salasso'yu ayıktrabilmek için başlarından aşağı kovayla su dökerken resmedilir, anlatıcı/çizici bunun hemen ardından gelen çizgi karesinin tepesine 'Bu esnada Kulver kalesinde...' yazısını yerleştirerek, 'o esnada' kalede Albay Brown ile kızı Suzy'in üzerinde limonata sürahisi ve iki bardak olan masa etrafında otururuşunu anlatır/gösterirdi.
Memur ve emeklinin dört ay sonra eline geçecek zamlı ücreti için her gün onlarca haber, saatlerce süren tartışmalar yapılıyor, dünyada ayar vermediği lider, kafa tutmadığı uluslararası kurum kalmayan Erdoğan uçaklarda müjde üstüne müjde açıklıyor, seçime katılabilmesi için CHP'nin milletvekili transfer ettiği İYİP yerel seçimlerde her il ve ilçede belediye başkanı adayı çıkaracağı açıklamalarını yapıyor, TBMM'ye CHP listelerinden girebilen çeyreklik DEVA ve Gelecek partisi sözcüleri CHP'ye ayar üstüne ayar veriyor ve "Bu esnada.." CHP kongreleri devam ediyor... 'Tüm bunlara ilişkin tek kelime etmiyorsun, onun yerine geçen hafta sesinin güzel olmadığını ama kulağının müziğe yatkın olduğunu anlatmak, bu hafta da çocukluk anılarından bahsetmek evla mıdır?' diye düşünmeye başlayanlar hemen panik yapmasın lütfen... (Raf ömrü alıcısının günlük ihtiyacı ile ölçülen yukarıdaki konuları medya leşkerlerine bırakarak) bu hafta sizlerle, bir olay üzerine odaklanmış zihne, o olayın nedeniyle ilişkili olabilecek farklı olayları birlikte değerlendirme uyarısı göndermesi açısından anahtar olduğuna inandığım "Bu esnada..." cümlesi üzerinden başta CHP, sonra sol ve elbette bununla bağlantılı olarak ülke siyasetini bloke eden ve aşağıda örneğini verdiğim iki olay üzerinden düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
Yukarıda konu başlıklarını sıraladığım incir çekirdeğini doldurmayan tartışmalar ülke gündemi işgal ederken "bu esnada..." yaşanan iki gelişmenin, yani Sezgin Tanrıkulu'nun CHP Milletvekili sıfatıyla Tv100 televizyon kanalında TSK ile ilgili söylediği sözleri ile, Yeşil Sol Parti'nin seçim sonrasında topladığı konferans ve kurultay bildirgesinde 'Kürt siyasetinin Türkiye'nin son 40 yılında başat aktör olduğu ve bundan sonra da bu belirleyiciliğini sürdüreceğine' dair iddialarının motivasyonunu tartışmaya değer buluyorum. Temel referans değeri etnik kimlik olan bu iki açıklamaya değinme amacım, tartışmaya dahil olan saflardan herhangi birine 'ben de aranızdayım' demek değil. 24. dönemde CHP'nin TBMM'ndeki grubunda birlikte görev yaptığım arkadaşım olan Sezgin Tanrıkulu'nu suçlama, hakaret etme ya da savunmak gibi bir amacım olmadığı gibi sonrası yapılan açıklamaya ruhunu veren etnik kimlik vurgulu cümlenin sınıf temelli siyasetin sınırlarının dışında olması itirazını yapacağım yer de burası değil...
Benim muradım, yukarıda da değindiğim çoğu değersiz tartışmaların dışında durarak, "Bu esnada..." birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görünse de, tartışmanın özneleri göz önünde bulundurulduğunda motivasyon kaynağı aynı olma ihtimali yüksek benzer tartışmalarla siyasetin zihni kolonlarının yeniden eski bir virüsle enfekte edilmeye çalışılıyor olabileceği ihtimaline dikkat çekmek. Bu enfekte işlemi ile ülkenin sorunlarına çözüm üretmekle görevli siyaset kurumu zihnen malül hale getirilerek kapasitesi daraltılıyor ve iradesi bloke ediliyor kanaatindeyim...
Benim "Bu esnada..."ile işaret etmeye çalıştığım, bu anomaliyi yaratan mevcut siyaset (Türkiye'de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülmez) anlayışı ile bunu besleyen (CHP için; Kürtlerin desteği/oyu alınmadan belediyeleri kaybederiz ya da iktidar olmamız hayal) yaklaşımlarını siyasetin, ama esasında toplumun zihnine fikri bir kelepçe olarak yerleştiren düşünce akımlarının, ilk kez demeyelim ama, açıkça yan yana geldiği ender anlardan birine tanıklık etmemiz. Bu fikri kelepçenin en büyük mağdurlarının başında sanırım Sezgin Tanrıkulu geliyor olmalı! Zira üyesi olduğu ve yıllarca Genel Başkan yardımcısı olarak MYK'sında yer alıp halen milletvekili grubunda bulunduğu CHP'nin ve Cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ü ebedi başkomutanı olarak kabul eden TSK'yı insan hakları üzerinden bir tartışmada özne haline getirmesinin daha güçlü bir motivasyon kaynağı olamaz herhalde. (DEVAMI YARIN)