Halk arasında “nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak” diye bir deyim vardır. “Her işte kendi çıkarını düşünmek” anlamında kullanılır! İster ki tüm kararlar kendine yarasın, ister ki hep kendinden başkası zarar görsün, ister ki bir kendi doysun, ister ki her şey kendi kontrolünde olsun, ister ki…
Kimlerinin istekleri “hiç” bitmez böyle! Üç/ beş dönemdir vekil olmalarına karşın ha bre “yeniden” vekil yarışında olmaları gibi, ya da iki/ üç dönem belediye başkanı olanların “yeniden” aday olabilmek için kapı kapı dolaştığı gibi, anaparadarın üç ayda bir açıkladığı bilançoya yeni “sıfırlar” eklenmesine karşın asgari ücretin “hedeflenen enflasyona göre” artmasını istediği gibi, ya da asgari ücretlinin büyüyen kaygısını sırça köşklerinden “gururla” izlediği gibi…
***
Bizde bunlar sürekli yaşanıyor aslında! Salgın sürecinde, özellikle dargelirlerin/ emeklilerin bir yandan açlıkla, bir yandan kış aylarında soğuğa karşı ne yapacaklarını şaşırmışlıkla geçerken; yurttaşa “takmadan sokağa çıkmayacaksın” dediği maskesini verememişti “iktidar”, işi/ gücü patronu ayakta tutmaya odaklanmıştı, kamu banklarından “ucuz kredi” kullandırtmıştı! Bir de üstelik patronların sorunlu temel ürünlerini “fahiş fiyatla” piyasaya sunmasını görmezden gelmişti! Birçok rafın boş durduğu, fiyatların üçe/ beşe katlandığını, patronun olduğunun üç/ kat büyüdüğünü anımsayın
Haydi, “salgın tüm dünyada vardı” diyelim! Yüzyılın yıkımı şubat depreminin hemen ardından, bu tür olayları “anında” kazanca dönüştüren “aklı çokların” önünde, “iktidarın” hangi gücü belirip de “insanlığınızdan utanın, birbirimize kol-kanat germemiz gerekirken, bu aç gözlülük nedir, bu fırlayan arsa/ ev/ kira ederleri nedir, utanmıyor musunuz, aynısını siz de yaşamış olabilirdiniz” dedi mi, deme gereği duydu mu söyleyin! Yoksa dargelirlilerin, zorda olanların kaygıları büyüdükçe “daha da” mı güçlendiklerini göstermeye kalkıştılar?
***
Bugünlerde “asgari ücret” belirleme komisyonu bir araya gelecek. Önümüzdeki yıl için ücretli çalışan emekçilerin aylıklarının “ne” olmasını konuşacak! Sözde, dört kişilik bir ailenin başındaki çalışanın, ailesini “insanca” yaşatmak için ne kadar ücret aşmasını belirleyecek! Komisyonda işçi, işveren ile hükümet kanadından isimler isteklerini ortaya koyacak! Bugüne değin yapılan hiçbir toplantıda, hükümet kanadının “işçi kanadının” isteminin yanında durulduğu görülmedi, üstelik “işverenin” yanında olduklarını açıkça belirttiler bile!
En son Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre “açlık sınırı” ondörtbine, “yoksulluk sınırı” kırkbeşbine yaklaşmış! Aralık ayında alınacak olan “asgari ücret” kararından sonra, ilk aylıklar şubat ayının ortasında alınacak, sözüm ona yaklaşık iki ay sonra! Belirlenecek asgari ücret neyse, ilk ele geçen aylıkta “bir bölümü” verilmeden alınmış olacak!
***
İto, “iktidarın” açıkladığı “enflasyon hedefini” tutturmakta ne denli öngörüsüz olduğunu bildiğinden, halkın/ piyasanın yaşadığı “enflasyonla” ilgilenmiyor! Diyor ki, “Asgari ücret, mevcut politikalar ile hedeflenen enflasyon dikkate alınarak kurulan dengeleri bozmayacak şekilde belirlenmeli.” İşte o zaman “nalıncı keseri” biraz daha patronu büyütecek, çalışanlar biraz daha yoksullaşacak, tüm temel ürünler için dargelirlinin geceden kalkıp sıraya girmesi gerekecek, toplumun sağlığı olduğunca düzeni bugünleri aratır biçimde büyüyecek, eviçi anlaşmazlıklar doruğa çıkacak! Patronun “hedef enflasyon” istemine, emekçinin her gün biraz daha açlıkla sınanmasına bakalım “iktidar” ne diyecek?