Vardığımız her yerde söyleşinin konusu ‘seçim sonucuna’ yönelik.
Herkesin ‘konu’ üzerine bilgisi var!
Seçmen psikolojisi,
Yaşanan koşullar,
Yurttaşın sorunları,
Ekonomideki kaygan söylem,
Alanlarda yalımlanan polemik…
Bunların ya da daha başkalarının değerlendirilmesi yerine ‘seçim sonucu’…
***
Biz şuna ‘iyice’ alıştık sanırım…
İktidar ne yaparsa-yapsın ‘hepsi’ doğru sayılacak,
‘Yanılttılar’ dedikleri üzerinde hiç durulmayacak,
Her yaşanan sorunda ‘dış-odaklar’ oluşturulacak,
Muhalefetin açıklamalarıyla alay edilecek,
Üç-beş önce birbirine candaş-kandaş olanlar yok sayılacak,
Emeklinin, esnafın, işçinin yaşam alanlarının ‘boğazı’ daha da daralacak,
Köylü, üretici, çiftçi ürününü rahatça ekip hasat sevinci yaşayamadığı için kente göç edecek,
Öğrenci velilerinin yaşadıkları bile toplumda ‘sessizlik’ bulacak da…
Seçimin sonucu, yaşananlar bir yana bırakılarak konuşulacak!
Böyle bir şey ‘yanıltılmadan’ başka bir şey olamaz!
***
Şöyle düşünelim…
Vücudumuzun her hangi bir yerinde ağrı, ya da acı verecek durum söz konusuysa, ‘beyin’ oraya odaklanır.
Diş ağrısı yaşayan birine ‘ayakkabısını’ sorduğunuzda,
Ya da ödeme sıkıntısı olana ‘gündem’ konusunu açtığınızda,
Ya da ders notlarını bekleyen bir öğrenciye yoldaki ‘çevirmeyi’ sorduğunuzda,
Ya da seçilebilmek için yarışan adaya ilkokul öğrencisi çocuğunuzun ‘karnesini’ anlattığınızda…
Ne oluyor biliyor musunuz?
Gülünç oluyor!
Yurttaşın her an baş başa olduğu onlarca sorun, başta da ‘geçim’ konusunu, siyasi literatürde ‘ekonomisini’ atlayarak ‘seçim sonucuna’ odaklanmasını beklemek…
Ya yaşamını sürdürebilmesi için ilk önceliği olan beslenmesi...
***
‘Seçim sonucu için ne düşünüyorsun’ diye soruyorlar.
‘İyi şeyler düşünüyorum’ diyorum.
Yurttaş yaşadıklarını, sorunlarını, ‘vaatleri’, iktidarı, muhalefeti soracak-sorgulayacak, diye umuyorum; umut ediyorum!
Önemli olan yaşadıklarımızı anlıyor muyuz?
Önemli olan yaşananlardan ‘ders’ çıkarabiliyor muyuz?
Önemli olan ‘yanlışa’ dur diyecek gücü taşıyor muyuz?
Önemli olan ‘dur diyecek’ olgunlukta mıyız?
‘Seçimin sonucu’ bu…
LİSTEDE OLANLARI ANLAMAK…
24 Haziran seçimleri için çeşitli yerlerde çalışmalar yapan adayların bültenleri üzerinden değerlendirmeler yapılıyor.
Bir de sosyal paylaşım sitelerinden verdikleri iletilerle, iletinin ne denli izleyici tarafından beğenildiği konuşuluyor.
Listede yer alamayan bir aday adayı ‘çalışma bu mu’ diye sordu?
Soruyu sorma biçimi, biraz da ‘adayı’ suçlayıcı biçimde olunca ‘siz olsanız nasıl yapardınız’ sorusu yerine, ‘nasıl olmalıydı’ diye sordum.
Bolca kendinden söz etti. Bolca örgüt içerisinde çalışmasını anlattı. Bolca ‘şimdi’ bile boş durmadığını söyledi…
Haklı olduğunu, belki de listeye girmeyi hak eden bir parti emekçisi olduğunu, söyledim…
Ancak sistem buydu; birileri aday adayı oluyor, yukarıda üç-beş kişi yan yana geliyor, onlarca aday adayı arasından genel başkan ‘bir avuç’ kadarını listeye koyuyor…
Bu partinin ‘kayıtlı üyesi’, parti emekçisi, delegesi olmasına karşın…
Listede yer alanlar da, il örgütleri ‘nasıl bir’ çalışma yapacaklarsa onu söylüyor…
Adaylar, ‘ek olarak’ da sosyal paylaşımları, medyayı kullanıyor!
Şu kanıdayım…
Listeye giremeyen aday adayları için yapılacak çalışma, seçime iki aylık bir süre kalmışken değil, ‘bugünden’ başlamalı. Gerek örgütle, gerek medya ile, gerekse toplumsal yaşamda ‘kendini’ unutturmayacak çalışma içerisinde olmalı.
Bir de, bugün için listede olanları anlamalı…