Politikada “örgüt” çalışmaları konusunda, “ışıklarda uyusun”, babamın etkisi çok olmuştur! Kozan’da,
Chp’nin önde gelen isimlerindendi. Her dönem “ısrarla” yönetime alınırdı! Babam bir yandan “ısrar”
edip istemediğini, yönetimde yer almak isteyenlere sıra verilmesini istese de, seçim günü listede
olduğunu görünce de çalışmalarından ödün vermezdi.
Adana’nın tüm aday adayları mutlaka işyerimize uğrar, oradan partiye geçerlerdi! Babamın çabası,
politikaya doyurmuştu sanırım beni! Gündemi izlemem, “isme/ partiye” bakmaksızın sorgulamam,
“kral çıplak” demem çocukluk yıllarımda yaşadığım “politik havadan” başka bir şeyin ürünü değildi! O
yaşanmış sürecin dilini, duruşunu, özverisini, sıcaklığını, inandırıcılığını onun için “hep” özlerim!
***
Daha önce de yineledim, yanlışlarıyla birlikte; Ecevit’in konuştuğu Türkçeyi, halktaki inandırıcılığını
“ben-siz” konuşmasını, doğallığını son yıllarda görmedim! Bunu yalnız Chp için söylemiyorum, diğer
parti başkanları ya da yerel yönetimlerde göreve seçilen belediye başkanları için de öyle! Hep “ben”
üzerine kurulmuş bir yapı, hep “arada” kalın duvarlar, hep “aklı zorlayan” bencillik… “Her şeyin”
yapıcısı/ verici/ düzencisi/ kararcısı sayıyorlar kendilerini!
“Değişim” diyerek, bugüne değin olanları “değiştireceklerini” söyleyen yeni Chp’de “bile” söylem yine
aynı! Yine “adayları” belirleyecek olanlar kendileri, yine “ittifak” denen açmaza karar verecek olanlar
kendileri, yine dildeki “tutuculuğu” diri tutmak isteyenler kendileri, yine seçmenle arasına duvar
örenler kendileri! Özgür Özel “Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun sözünü verdiği, üç büyük şehir
adayımız dışında verdiğimiz bir söz yok” dedi. Üstelik bu tümceyi birçok kez yineledi! İnanır mısınız, o
“sözü verilen”, yazgıları “genel merkez” tarafından yazılmış kentlerin seçmeni olmayı hiç istemem!
***
“Verdiğimiz bir söz yok!” hangi kent olursa olsun, partinin örgütünü/ seçmenin yok sayan, “verdikleri
söze” uyulmasının zorunluluğunu ortaya koyan bir tümce! Anlamadığım “durum” şu: belirlenen adaya
oy verecek olan seçmenin “ne düşündüğünün”, hiç mi önemi yok! Seçmenin “adayını” belirlemesi,
kendini “temsil” edecek olana oy vermesi neden o denli zor geliyor? Bunun, “tıpış tıpış oyunuzu
vereceksiniz” demekten farkı ne?
Onca seçim yaşandı! Yurttaşın yaşadığı onca sorun vardı! “İktidarın” tutunabilecek hiçbir dalı
kalmamışken yine “utkuya” ulaşan oldu! Her “seçimde” ısrarla “eski” olan ne varsa “onların” yeniden
denenmesi için uğraş verildi! Bunca alınan sonuca karşın “değişmemekte” ısrar etmek neden?
***
Şunu, kurultayla birlikte partide oluşması beklenen “değişimlerin” müjdesini verenler iyi bilsin:
Adana’da her seçim öncesi parti tabanında sarsıntılar oluyor! “Eğilim” deniyor, “anket” deniyor
seçmenin verdiği yanıtların sonucundan uzaklaştırılıyor! Bugünlerde başlayacağı öne sürülen “anket”
çalışmalarının “tabanla” ne denli yakınlığı olduğu bilinmeden, “son söz” olacağı belirtiliyor!
Bu “benim bildiğim” örgütçü anlayış değil! Adayı kafanıza” göre ayarlayın, partinin tabanından uzak
olun, örgütleri dinlemeyin, seçtirdikleriniz yurttaşla arasına “kalın duvar” örsün, sonra da ortaya çıkıp
“ittifaksız yürümemiz olanaksız” diyerek “birliktelik” arayışına girin!
Bir kez darmadağın ettiğiniz tabanınızı, örgütünüzü, ilkelerinizi yerine getirseniz sorunlar çözülecek
de; yapmıyorsunuz, sistemin parçası olduğunuz kuşkusuna kaptırıyorsunuz, titreyin artık!