Genelde siyasetçiler kullanır bu sözü ‘Davamıza bağlıyız’ diye. Davalarının ne olduklarını da liderlerinin izinden giderek tanımlarlar.
Davalarına bağlılık, siyasetleri devam ettiği sürece, partilerindeki görevleri devam ettikçe sürer. Kendilerine siyaset yapma imkânı tanınmaz ise de davadan uzaklaşırlar. Çünkü dava ‘itibar edildiği sürece’ makbuldür!
Son dönemde dava peşinde koşanların ayranları kabardı. Öyle noktaya taşıdılar ki dava meselesini, ‘bağlılık, emrindeyiz’ cümleleri ile süslediler davalarını. Elbette siyaset yapanların davalarının içinde ekonomik kazanç var, beklentilerine yanıt alma var, nüfus kullanma var. Ekipçilik ruhu ile hareket ederek dava konusunda da taraf toplayan bu siyasiler davadan uzaklaştıklarında maalesef kendilerine başka dava kapıları da bulabiliyorlar.
Bir çırpıda geçmişe çizik çekerek yeni adreslerinde bağlılık yemini ettikleri siyasi figürlere sahip olabiliyorlar.
Yazılarımda ve sosyal medyadaki hesaplarımda bu konuya işaret eden ifadeler paylaştığımda bana ‘Dava nedir?’ diye sorup davadan kastımı öğrenmek istiyorlar. Benim dava peşinde koşmayı yorumlamamı anlamak istiyorlar. Benim dava peşinde koşmaya bakış açımın farklılığını da görerek yorumlarını bana iletiyorlar.
Bana göre dava nedir? Sorusuna yanıt arıyorum ve şöyle sıralıyorum. “Rabbin davası, vatan ve bayrak davası, vicdan ve merhamet davası, toplum davası, onur davası, kişilik kazanma davası, dinin sürekliliği davası, yaradan korkup ona sığınma davası”
Siz bu davalara ekleme yapabilirsiniz. Siyasetteki davayı da ‘kendi menfaatine eklemeler yapma’ olarak görüyorum.
Türk siyasi tarihine bakacak olursanız ve yakın tarihte dava peşinde koşanların bugün nerelerde olduklarını görürsünüz ve onların dava ifadelerini de anlamış olursunuz. Bütün bunları aslında toplumun her kesimi biliyor, yakından tanıyor onların dava ifadelerinin ne anlamına geldiğini…
50 kişi ile siyasi partiyi kuruyorlar. Kuruluş dilekçesini veriyorlar, partililik süreci başlıyor. Tolumda karşılıklarını görüp iktidar dahi oluyorlar. Sonra bakıyorsunuz dava etrafında toplanıp bir araya gelerek iktidar olanlar birbirlerinden ayrılıyorlar ve başka dava adamlarının, partilerin eteklerine yapışıyorlar. Dünü unutup ortada olmayan davayı da kendi ifadeleriyle haklı zemine oturmanın gayretini yaşıyorlar.
Dava kişiye göre değişiyor, ortama göre değişiyor, rantın ifade tarzına göre değişiyor!
İstenmeyen kişi ilan edilecek noktaya geldiklerinde kendilerinin değil de beraber yol arkadaşlığı yaptıkları kişilerin davalarına ihanet ettiklerini, davalarını sattıklarını söyleyerek kendilerini savunuyorlar.
Her şey insanda gelip düğümleniyor. Kişilikleriyle ilgili olarak davanın peşinde koşmayı da kendi menfaatlerine göre dizayn etmeye çalışıyorlar.
Bütün bunlardan kimler zarar görüyor? Bu insanlara inanan ve peşinde koşanlar yani masum olan taban zarar görüyor. İnanmalarının karşılığında kendileri maddi ve manevi olarak zarar görüp sonrasında dava peşinde koşanları Allah’a havale ediyorlar. Bu izah etmeye çalıştığım konularda kadın ve erkek fark etmiyor. Yapılan U dönüşleri her iki cins açısından da aynı özellikleri taşıyor.
Naçizane önerim siyasetteki davaya takılmayın. Siyaseti ‘dava peşinde koşan insanların sayesinde’ kendi nüfusları için kullananlardan da mümkün olduğunca uzak kalın.
Çünkü herkes birbirinden faydalandığı ölçüde siyasette ayakta kalıyor!
Meydanlarda haykırarak halkı coşturanların bir müddet sonra verdikleri sözü unutup sizlere bakış açısını toplum olarak görüp değerlendirin ve ona göre de siyasetçiye değer verin. Peşinden gidin.
Siyasetçi, ülkenizi muasır medeniyet seviyesini çıkarabiliyor mu? Ülkenizi güçlü ülke, yurttaş olarak sizi mutlu ve ekonomisi ile kalkınmış toplum haline getirebiliyor mu? O vakit dava peşinde yürüdüğünüz insanlar sizin peşinden gitmenizi hak ediyor demektir. Vatanına, milletine bağlı, bayrağını sonsuza kadar dalgalandırma kararlı, Cumhuriyet ve demokrasiye bağlı, adaletten yana hakça paylaşımı sağlayan insanları da asla yalnız bırakmayın.
Kalın sağlıcakla.