Belediye başkan aday adayı iken siyasetçiler konuşmaya başlarlar. ‘Hesap veren, halkı ile birlikte belediyeyi yönetmeye talip olan bir kişiyim’ derler.
Aday adaylığından kurtulup aday olduklarında ‘projelerimin tamamı halkı ile bütünleşen, halkına danışarak yapılacak olan ve sonrasında halkına hesap veren bir yönetim şekliyle yönetilecek olan belediyeye ait projelerdir’ derler.
Başkanlık koltuğuna oturduklarında önce bir ‘enkaz’ devir alırlar. Afişler ve bilbordlara ne kadar borç ile belediyeyi devir aldıklarının hesabını çıkartıp asarlar. Sonra bir ay, üç ay, bilemediniz beş ay boyunca tüm konuşmaları ‘para yok’ diye başlayan cümlelerdir.
Oysaki belediye başkan adayı olduklarında devir almayı düşündükleri belediyenin mali durumunu bilerek aday olmuşlardır.
Buna rağmen yakın akrabalarından başlayarak paranın olmadığı belediyesine amir, müdür, daire başkanı, memur almaya başlarlar.
Böylelikle yanlışlıklar manzumesi devam eder gider. Düğme çünkü yanlış iliklenmiştir. Bir yerden başlayınca da yanlışlıklar arkası arkasına gelir.
Hesap veren belediyecilik anlayışına eğer sahip olur iseniz halk sizin ne yaptığınızı, nasıl çalıştığınızı daha yakından görerek bilir. Bildiği içinde sizi savunur. Sizle birlikte aynı ağzı konuşarak aleyhinize dönüp konuşma ihtiyacı duymaz. Lakin siz halkı yok sayar iseniz ve onla bütünleşmez iseniz bu kez koltuğunuz size batmaya başlar.
Gün gelince de altınızdan kayıp gider. Ya genel merkeziniz sizi yeniden aday etmez ve koltuk böylelikle başkasına gider. Ya da genel merkeziniz yeniden aday eder ama halk sizi yeniden başkan seçmez.
Bütün bunlar bilinen konular ancak yapılmayan, uygulamaya konulmayan konulardır. Herkesin bildiği şeyler yani. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Belediye başkanlarının etrafındaki kalın yalaka tabakasını belediye başkanları kırmadığı sürece de hayatta başarılı olma imkânı yoktur diyelim ve bu tespitlerden sonra önemli bulduğum bir konuya değinerek okuyucularımız bilgilendirmek istiyorum.
Adana’da halkına soran, onlarla fazlaca bütünleşen, kenetlenen, halk toplantıları düzenleyen, halkının her an yanında olan kaç belediye başkanı var? Diye bana bir soru yöneltmiş olsanız ben mevcut belediyelerden iki ya da üç tanesini ancak gösterebilirim.
Çukurova Belediyesi var, halk günlerini her Cuma günü yaparak halkına ‘emrin olur kardeşim’ diyebiliyor.
Yüreğir Belediyesi var, başkanı halk günü düzenlemese de kapısını sonuna kadar halkına açmış ve kabul ediyor. Kendisi de mahalle toplantıları yaparak daha altı ayı dolmadan onların sesini dinliyor.
Bir de Seyhan Belediyesi var, vakit bulup başkan zaman ayırabildiği kadarıyla mahallelere gidilip orada muhtarlık binasında bir toplantı yapılarak sorun tespit edilip orada onlara yanıt veriliyor.
Diğerleri…
Ne yaptıklarından bizim dahi haberimiz yok…
Halkından aldığı vergilerle ayakta kalan bir devletin birimi olan belediyelerin ‘çiftlik’ gibi yönetilme devri de geride kaldı.
Sayıştay denilen bir kurum var. Sizin bütün hesaplarınızı inceleyerek gereğini yapıyor.
Cumhuriyet Savcıları var. Hesap sorup yanlış var ise ortada anında gereğini yapıyor.
Bunlar devletin resmi çarkları. İşleyen devlet nizamı. Bir de halk var. Öyle bir gözlemliyor ki olup biteni, belediye başkanının etrafında kimler var? Onlarla başkan nasıl ilişki içinde? Kime ne imkânlar sağlıyor? Partiye olan mesafesi nedir? Gibi bütün soruların yanıtlarını anında verebilecek kadar kültürlü, bilgili, başkanı ise yakından takip eden bir yurttaşa sahibiz.
Bu nedenle belediye başkanların ayaklarına denk atmak durumunda.
Hesap veren belediye başkanları olmak durumunda. Yapan kazanır…