Saltanat insanı mutlu eder, zengin eder. Para rahatlığı getirir ama her daim huzuru getirmez…
İktidarı ve koltuğu hiç bırakıp giden gördünüz mü? Ben görmedim.
Neden?
İktidar ve koltuk tatlıdır. Emreder iken etrafınızdakiler size ‘çok yaşa’ der ve tempo tutar. Siz de nefis olarak mutlu olursunuz. Keseniz doludur, rahat harcar, tasarruflarınızı dilediğinizce kullanırsınız.
Etrafınıza kıyak üzerine kıyak çeker, lüks içerisinde yaşarsınız.
En nihayetinde iktidar ve koltuk asla bırakılmaz.
Bir partinin kol başkanını dahi o yerinden almak zordur. Kendine bıraksanız ömür boyu orada yaşlanmak ister ve koltuğu hatta belli aralıklarla evine de götürmenin telaşındadır.
Saltanat ve koltuk uğruna aynı anne ve babadan olan kardeşler tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu kardeşlerine kıymışlar, astırmışlar, boğdurmuşlardır.
Allah’ın verdiği canı koltuk uğruna, saltanat uğruna, iktidar uğruna kendileri almaya kalkanlar dahi olmuştur.
O çok övündüğümüz Osmanlı’da bütün bunlar yaşanmış ve koltuk uğruna kardeşlerini öldüren padişahlar ile ta ki yıkılma dönemine kadar gelmişiz.
Yönetmek için nüfus lazım, bilgi lazım, tecrübe lazım.
Siz imamı getirip belediye başkanı yapar isen akşam sabah belediye başkanının gözü cenaze takibinde olur!
Yıllarca alışmıştır mevlit okuyarak üç beş kuruş evinin nafakasını çıkaracak kazanç elde etmeye…
Siz getirip eleğini elemiş, duvara asmışları aday yapar da belediye başkanı olur musun? Derseniz o vakit de siyasette paylaşımcı olmak durumunda kalır, köşede oturup elinizdeki kalemi başkaları alarak oturup size ait kararları alıp size de ‘altına imza at’ derler.
Ne bakanlar geldi geçti, ne başbakanlar.
Ne Cumhurbaşkanları, ne de kudretli Devlet Başkanları…
Hepsinin altında koltukları vardı. Hiç altlarından gitmeyecek sandıkları koltukları.
Bugün bu durumda olan onlarca siyasetçi var aramızda. Kimliği yoksun adaylara ‘ne kılıf bulabilirsek o güzel yakışır?’ diyerek günlerce düşünüp bir türlü kılıf bulamayınca mesleğini söylemek zorunda kaldığınız siyasetçilerle karşı karşıya kaldık maalesef.
31 Mart yerel seçimleri aslında Adana adına bir kurtuluş günü.
Bunu becerebilirsek, hayata geçirebilir isek. Seyhan’da ikamet eden bir seçmen olarak çok ama çok şeyden rahatsızım.
Bu rahatsızlığım sadece benim rahatsızlığım değil, tüm mahalle halkının rahatsızlığıdır.
Kimsenin de seçimlerden sonra kapımızı çalarak ‘bir sıkıntınız mı var ey halkım?’ demediği ortamda insan olduğumuzu, seçmen olduğumuzu nihayet oy kullanma zamanı gelince anladık!
Bize bunu kim anlattı?
Kalibresi düşük adaylar…
Biz ne yapacağız?
Yine dışlanıp sadece oy zamanı akıllarına gelen insanlar olduğumuzu unutup düşeceğiz peşlerine bu koltuk sevdalılarının.
İhaleleri yandaşları alacak bu koltuk sevdalısı düşük profillilerin.
Belediyeye yakınlarını işe aldıracaklar ellerine bir imkân geçte.
Seyhan’da son bir haftadır değişik mahallelerde insanlarla söyleşi yapma imkânı buldum. AK Parti ve MHP’nin ortak adayı olan Fikret Yeni için ‘Başkan olur ise nasıl bir başkan olur?’ sorusu yönetilmeye başlanıldı son günlerde…
Ak Parti’deki il başkanlığı dönemine bakarak endişe taşıyorlar…
CHP, İYİ Parti ve HDP destekli blokun adayı içinde ‘tanımıyoruz, siyaseten kendisini geri plana çekmişti. Yaşlı ve ağır tempolu. Zeydan Karalar ile ortak hareket ediyor. Nasıl belediye başkanlığı yapacak?’ diyerek endişeler üst tondan konuşuluyor.
Yani sizin anlayacağınız ortada her iki adayı da başarılı görmeyen yüzde 30 civarında bir kararsız seçmen var.
Zaten seçimin kaderini de bu kararsızlar belirleyecek.
Nereye yüklenir iseler orası seçim kazanacak.
Seyhan seçimleri bu nedenle çetin geçecek ve ortalık toz duman olacak…
Bize de yakından izlemek düşecek. Görüşmek dileğiyle.