Hayatımız siyah beyaz film gibidir. Böyle başlar çoğu zaman yaşam. Sevgi tohumları atılmış yüreğimizde her olumsuzluğa rağmen kendimizce çareler ararız ve buluruz. Böyle yapınca da siyah beyazı renklendirmiş oluruz.
Her çözümümüz içimizde kopan fırtınalara rağmen dingin sessizliğimizi bozmayarak yaşama, yaşamın içindeki bizi eleştiren hoyratsızca tırnaklarını geçirmeye çalışan herkese belki de en sevdiklerimize bile meydan okuruz.
Bu bizi güçlü kılar, özgür ruhumuza ödül vermiş oluruz.
Ama yaşamın sınırları vardır. Sevmek, sevilmek gibi…
Onda başarısız oluruz. Çünkü merhametle sıvanmış yüreğimiz kendimizden başkalarını düşünerek aşkımıza, sevdamıza engel koyarız. Oysa bizim de hakkımızdır âşık olmak. Her şeyi unutup huzur rüzgârına esir olmak.
Ama yanlış seçimlerde kalbimize söz geçiremediğimiz duygularımızla aşkta sevdada acı çekeriz.
Ruhumuzun acıya ve hüzne da kapısı açıktır. İçimizde kanayan yaralarımızı hep sustursakta bu yara kanadıkça kanar.
Ama yine de başkalarının mutluluğunu düşünerek susmayı yalnızlığımıza doğru yürürken arkamıza baktığımızda kadere yenildik deriz.
Her şey bomboştur. Bedenimiz ruhumuza seslenir. Mutlu olmak için acımasız olacaksın, sen yüreğinde sevdanı götürürken ödülün sadece iki damla gözyaşıdır.
Unutursun her şeyi…
Neleri unutmadık ki…
Acılarla yoğrulmuş yaşamın içinde de sarf ettiğimiz hiçbir şey boş değildir. Ödülümüz yalnızlık da olsa böylesi belki de en iyisidir.
Mevlana’nın söylediği gibi ‘asıl yar yaradandır, gerisi yaralayandır’
Bugün biraz sizlerle içinden gelen duyguları paylaşmak istedim. Yaşam öyle zorluklarla doludur ki bazen işin içinden çıkamaz duruma düştüğünüz olur. Kendinizi yalnız hissedersiniz. Zorluklar karşısında pes etmemek adına da mücadelenizi verirsiniz.
Bu hayat mücadelesinde Allah kimseyi yalnız bırakmasın. Siz ki mücadeleci ve sonucu giden, dirayetli insanlar olun. Ne istediğinizi bilerek hareket edin. Üzülmeyin, kendinize de iyi bakın.
Görüşmek dileğiyle…