Önceki yazımızda anksiyeteye ve anksiyete bozukluklarına kısaca değinmiştik. Şimdi anksiyete bozukluklarından birisi olan panik bozukluğun detaylı bir incelemesini yapalım.
Panik bozukluk yaşayan birinde hem panik atak, hem de panik atak geçireceğine dair endişe var olmalıdır. Panik atak yaşayan kişilerle hepimiz karşılaşmışızdır. Özellikle acil servislerde hemen hemen her gün içeriye koştur koştur girerek “Ben kalp krizi geçiriyorum.” diye bağıran kişiler, genelde panik atak yaşamaktadırlar. Acil serviste yapılan kan testlerinde, çekilen kalp grafisinde hiçbir şey tespit edilemez ve kişiye bir sorun olmadığı söylenir. Kişide ise o anda aklında öleceğine dair güçlü bir kaygı, kalbinde çarpıntı hissi vardır ve nefes alamadığını düşünmektedir. Sonrasında veya öncesinde kişi kardiyoloji, dahiliye, göğüs doktorlarına başvurmuş ve herhangi bir hastalık tespit edilmemiştir. Ani başlayan çarpıntı, nefes almakta güçlük çekme, öleceğine veya bayılacağına dair duyulan kaygı ve vücudunda başka yakınmalarla seyreden bu tabloya panik atak demekteyiz.
Panik atak her türlü psikiyatrik rahatsızlıkta görülebileceği gibi bazen herhangi bir psikiyatrik hastalık olmadan da görülebilir. Yani normalde de insanların hayatı boyunca bir kere panik atak yaşadığı bildirilmiştir. Panik atağın tedavisinde en etkili yöntemlerden birisi bilişsel davranışçı terapilerdir. Kişide kendi deyimimle yanlış ölüm alarmları olmaktadır. Bu yanlış ölüm alarmlarının başlama mekanizmasını öğrenmek ve buna uygun yaklaşımlar geliştirmek bu terapinin temelini oluşturmaktadır.
Atak sırasında, yavaş ve derin, diyaframdan nefes almak şeklinde yapılan nefes egzersizleri atağın dinmesinde yardımcı olmaktadır. Her gün düzenli olarak yapılacak spor egzersizleri panik bozuklukta azalan serotonin seviyesini dengelemeye yardımcı olmaktadır. Başka bir yöntem ise ilaç tedavileridir. İlaç tedavisiyle birlikte uygulanan bilişsel davranışçı terapi ile yaklaşık 1 ay içinde tama yakın düzelme sağladığı görülmektedir.