Halk ozanı Köroğlu ünlü şiirinde ‘düşman geldi tabur tabur dizildi/ alnımıza kara yazı yazıldı/ tüfek icat oldu mertlik bozuldu/ eğri kılıç kında paslanmalıdır’ diyor…
Halk ozanının ‘düşman’ saydığı, sistemin çarkının daha kolay dönmesine neden olan, bu kurgu içerisinde yer alan, halka ‘mutluluk’ verecekmiş gibi aptallaştıran öyle çok öğe var ki…
Aslında ‘sistemin’ içerisinde varlıklarını sürdüren, özellikle de gelişmesine izin verilen her kim ya da kurum-kuruluş varsa ‘sistem yardımcılarıdır’ da denebilir.
Düşünebiliyor musunuz, dün açıklandı. Ülkemizdeki bankaların geçtiğimiz yıl olan kazancı elli milyara yaklaşmış. Bu rakam bir önceki yıl kırk milyarın altındaymış…
Halka gereksineceği ne varsa, çok uzun vadeli krediler sunarak, aslında üzerinde tutu gücü bulundurarak, ödeme zorluğu yaşamasının hemen ardından ‘çok ucuz’ bedele tutulu ürüne el koyarak büyüyen bir yapı! Üstelik bu yapı iktidarlarca destekleniyor, iktidarlarca korunuyor, iktidarlarca çok kazanmaları sağlanıyor; kredi kullananın acınası durumu göz ardı edilerek…
Sanırım Köroğlu bu koşulları yaşamış olsaydı ‘bankalar sıra sıra dizildi/ kapımıza umut diye yazıldı/ kredi icat oldu insan bozuldu/ yanlış yapan ergeç uslanmalıdır’ diyecekti…
***
Adana doğal güzelliklerinden tutun, tarihsel değerlerine, üstelik deniz tutkusuna değin her şeye karşılık verecek ülkemizin birkaç kenti arasında yer alır.
Adana’da yaşayanlar, Adana’nın havasını soluyanlar, Adana’da aç kalıp-doyanlar ‘böyle’ mi düşünüyor acaba?
Her gelen siyasetçi, konuşma yapacağı yer neresi olursa-olsun övgülerle başlıyorlar; şuyunuz var, buyunuz var, havanız iyi, coğrafyanız temiz, deniziniz pasparlak…
Ama hepsi bu kadar!
‘Tutun elimizden’ diyorsunuz, ‘bu bölgenin canlılığını geri kazandırın’ diyorsunuz, ‘bu bölgeyi yoksulluk sınırının üstüne çekin’ diyorsunuz, ‘sokaklarımız işsiz dolu’ diyorsunuz, ‘Turgut Özal’da kafeleri dolduranlar sizi aldatmasın’ diyorsunuz, ‘yaşadığımızın farkına varmamız için eşit fırsat ortamı hazırlayın’ diyorsunuz…
Size şu yanıt veriliyor:
‘Yollarınızı yaptırıyoruz…’
‘Kaldırımlarınızı yeniliyoruz…’
‘Şehir Hastanesi yaptırdık…’
‘Yüreğir’e 644 daireli sosyal konut projesinin temelini attık…’
Köroğlu bunları görse ‘icraatlar önümüze dizildi/ sevinsem mi sevinmesem ki bilmem…’diye başlardı kanımca.
Ne denli ‘mertliği’ yerle bir etmiş olsa da ‘sistemin’ çarkı böyle dönüyordu…
Yollar, köprüler, çok katlı yapılara yapılan harcamalar ‘yatırım’ saydırılıyordu… Bu yatırımlar da aslında ‘sistemin’ rahat çalışması, içindeki bulundukları sektörün rahat yol alması içinse de; ‘bunlar sizin için’ diyebilecekleri göstermelik işler…
Yolu, köprüyü önce kendi yaptıkları ‘araçların’ gereksinilmesi için değil de nedir?
Ülkemizde ‘kentsel dönüşüm’ denilerek oluşturulan imarlı alanlar, her gün yeni bir yeşil alan kurutularak dolduruluyor. Bu ne yalnız inşaat sektörüne, ne de evsizlere yöneliktir; başta bankacılık sistemi ile ilgilidir, sistemdeki paylarının büyümesi içindir…
***
Adana’yı yıllar sonra görmeye gelen, uzun yıllardır dışarıda olan bir arkadaş ‘yaşam alanlarınız yok edilmiş, buna nasıl izin verdiniz’ demişti!
Ülkemizde, insanların ‘böyle’ haklarının olduğunu bilen kaç kişi var ki?
Bu denli yüksek binalar yapılmasın, tarım alanları korunsun, termik santraller durdurulsun, bugün yaşayan insanlar anılsın, solunacak alanlar kalsın ‘mı’ denecekti?
Kim dinlerdi ki? Hükümetin bakanları, yerel yöneticiler ilk başta; yanlarında koruma çemberiyle ‘öyle’ güzel anlatıyorlar, ‘öyle’ güzel benimsetiyorlar ki…
‘Evsiz kimse kalmayacak!’
İzleyicilerden biri de çıkıp ‘işim yok, nasıl alacağım’ diye sormuyor. ‘Köydeki tarlayı satar alırım’ ya da ‘anamın inekleri isterim’ diyor…
Yaşam alanı nedir ki; ağaçların kesilip, yerine beton binaların dikildiği yerler mi?
Kent yaşamını sorunlaştıracak, bilinçsiz göçe neden olacak yapılaşmalar kime zarar vermiyor ki?
***
Halk ozanı Köroğlu ne demişti:
‘Düşman geldi tabur tabur dizildi/ alnımıza kara yazı yazıldı/ tüfek icat oldu mertlik bozuldu/ eğri kılıç kında paslanmalıdır’…
Halkın sorunlarının çözülmediği, halkın gereksinmelerine yanıt verilmediği, halkın bir yana bırakıldığı, halkın emeğinin bilinmediği, halkın düşünmeye-bilmeye kapatıldığı toplumlar ‘gün’ gelmiş komşuları bile uyaracak çığlıklar atmış…
Bunu bugün bölgemizdeki gelişmelerden de görüyoruz.
Bu ülkede; ‘birinin’ sorunu, ‘benim’ de sorunum diyelim mi artık?