Kim istemez?
Sokağa çıktığında korkmamayı, Geceler bölünerek uyandırılmamayı, Evine iki ekmek, arasına katık alıp gitmeyi, Çocuğunun ‘işsiz’ damgasını görmemeyi,
Açlığı, Yokluğu, Haksızlığı, Adaleti... Kim istemez ki?
***
Bu yaşam... İbrahim abinin yaşadıklarını yaşamayacağını, tanık olmayacağını, duymayacağını, görmeyeceğini; özellikle bizim gibi ‘karmaşa’ içinde, birbibiri anlamamaya çaba harcayan, ‘ispiyonculuğa-kayırmacılığa’ ödülün verildiği toplumlarda bilmeyen yoktur kanımca...
İbrahim abi, bir trafik kazanına karışıyor! Olaydan sonra gelen trafik polislari tuttukları tutanakta İbrahim abiyi ‘kusurlu’ buluyor!
İbrahim abi, kendinin ‘kusurlu’ gösterilmesine tepki göstererek, asıl karşı tarafın ‘kusurlu’ olduğunu söyleyerek Cumhuruiyet Savcılığı’na suç duyurudunda bulunuyor! Savcılık suç duyurusuna ‘takipsizlik’ verince olanlar-oluyor! Adana’da hava sıcaklığı ‘ağaç altında’ kırk derece...
Ağaç bulamadığın yerde ‘ne’ olabileceğini düşünelim-düşündüğümüzce...
İbrahim Abi ‘takipsizlik’ kararının ardından yerleri betonla kapatılmış İnönü Parkına geliyor! Sıcaklığın İbrahim abiye ‘ne yapabileceğini’ düşünmek bir yana; ya olanlar...
İbrahim abinin sinirleri geriliyor, psikilojisi tanımsız yerlerde, ‘parkta’ kendini zincirliyor! Görenler İbrahim abinin yaşadıklarını anlamak, ‘yaşadıkları’ başkalarınca da ‘yaşanılabilir’ denilmeden güvenliğe bildiriliyor!
Polis geliyor, etme-eyleme yaklaşımıyla bir onbeş dakka, İbrahim abi ‘zincirden’ kurtarılıyor! ‘Kılıçdaroğlu gibi kofti değil, gerçek adalet istiyorum’ diye tepkisini yineliyor!
***
Bu yaşam...
Ne denli önlemini almış olsak da ‘yaşanmış-yaşanacak’ olayların hiçbiriyle karşılaşılmayacağının ‘güveni’ olamaz! Kaldırımda yürürken bordüre ayağının takılmayacağının güveni gibi, Arkadaşını beklerken yol kıyıdındaki su birikintisi ile lslanılmayacağının güveni gibi, Ata binerken eyerin kayması-atın huysuzlaşmasıyla düşülmeyeceğinin güveni gibi, Işıkta beklerlen bir bürokratın arkadab aracınıza bindirmeyeceği güveni gibi... Var mı böyle bir şey?
Yeter ki ‘can kaybına’ neden olabilecek bir olay olmasın!
***
İnsan, kendini dinleyen, yargılayan, karar veren güce ‘inanmışsa’, suçunda başını eğecektir.
Okul dönemlerinde ‘buna’ benzer bir çok ‘okuma parçaları’ okumamızın, özetini çıkarmamızın, anlatmamızın ‘nedeni’ de bu değil mi? ‘Suçunu savunma; yanlışında özür dilemek erdemini göster’ denmez mi?
‘Doğrusunuz, ben haksızım, biraz dalgın-gergin çıkmıştım evden, verilecek cezaya razıyım’ denilebilse oysa; ‘adalet’ sistemi bunu ‘söyletebilme’ erdemini bir gösterebilse...
Adana’nın ağaç altında kırk derece olan sıcaklığının, kendine yapılan ‘haksızlığa’ tepki göstermeyle buluşmasının sunucunu düşünebiliyor muyuz; zincire vurulmak!
***
Elbette...
Ayağımıza takılabilecek ‘taş’ olabilmeli, Biriyle tartışmamız-anlaşmazlığımız olabilmeli, Kavgamız da olabilmeli... Ancak; Herkesin ortak buluşma yerinin ‘yaşam’ olduğu unutulmamalı...
Bu uğurda atılacak adımlar ‘adaletle’ buluşturulmalı...