Bazen, bir yetkili/ yönetenden bir söz duyduğunuzda şaşıranlardan mısınız, yoksa “bu tür konuşmalarına alıştık, böyle söylemese şaşırdık” diyenlerden mi?
Geldiği günden bu yana söylediklerini anımsıyorum da, sanki bu ülkede değilmiş/ bu ülkenin yurttaşlarını bilmezmiş/ yaşanan darboğazı görmezmiş/ yurdun birçok bölgesinde sokağa inenleri duymazmış gibi konuşmaları beni şaşırtmıyor dersem yalan olur!
Bu yurdun gençleri işsizlikten dolayı yurt dışına çıkabilmenin yollarını arıyor, kadınları her gün artan şiddetten dolayı çığlıklarını yükseltiyor, piyasada esnaf borçlarını ödemenin/ çeşidini yerine koyabilmenin derdinde…
Sanki bunlar yaşanmıyor, sanki bunlar uydurma yakıştırmalar, sanki bunlar düş dünyasının yayılan metaverse görüntüler/ görseller…
Yanında bulunanlardan biri “durun, orada yanlış yapıyorsunuz, yaşananla anlattıklarınız öyle değil” demiyor mu/ diyemiyor mu?
Metaverse gözlüklerini çıkarmak gerekmiyor mu?
***
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, TÜGİK İş Zirvesi Programı’nda konuşurken “bu ülkede genç olmak, iş insanı, iş kadını olmak o kadar tatlı ki, o kadar güzel ki” diyor!
İlk duyduğumda, “kim” diye seslenmişim, yanımdaki arkadaş uyarmış!
Bu ülkede gencinde, iş insanının da, kadının da durumu ortada; sokağa, çarşıya, pazara çıkıp “her şey güzel mi” diye sorsanız, alacağınız yanıtı düşünüyorum gerçekten…
Haydi diyelim gençsiniz; yaşınız yirmili dolayında olsun.
Ya üniversite okuyor olmalısınız, ya da yaşama atılmanın planını yapmaktasınız…
Üniversitedeyseniz, aileniz normal bir gelirli ya da asgari ücret üzerinde bir yerdeyse yandınız!
Okul masrafları mı dersiniz, kalacak yer, yeme/ içme mi dersiniz; tek tek hesabını yapmak zorundasınız. Devletten aldığınız bir de geri ödemeli KYK bursunuz varsa “şimdilik” tamam diyebilirsiniz de, ancak okulu bitirdiğinizde/ daha her hangi bir işin ucundan tutmadan “ödeme emriyle” karşılaşırsınız!
Nasılmış ama “genç” olmak, yaşama atılamadan borçlu olmak…
Üniversiteye girememişseniz ne olacak peki? Orada/ burada zaman harcayacaksınız! “Ailenin eline bakıyorum” diye üzüleceksiniz! İçinize sığmayıp dışınıza vurduğunuzda “başkaldıran” olacaksınız! Evin yolunu unutacaksınız, çoğu zaman aç kalacaksınız! Cebinizde bir yerde oturup çay içecek harçlığınız olmayacak, örneğin sevdiğinize de çiçek alamayacaksınız…
“Genç olmak” ne güzelmiş değil mi; sanki herkes patronun şımartılmış çocuğu, sanki herkes çalışmadan/ yorulmadan/ emek harcamadan boyun eğerek karnını doyurmak peşinde…
Genç olmak güzel de, bu ülkede zor bir “zanaat” olmalı…
***
İş insanı olmak mı güzel?
Öyle kapalı salonlarda, sözleriniz ne olursa/ olsun alkış tutacak kalabalıklar olmasın da görelim “güzel” olan neymiş? Daha birkaç ay öncesine değin topaca döndürülmüştü iş insanları! Ürettiklerini ya da rafa koyduklarını satmasalar geçimlerini sağlayamıyordu, satsalar yerine koyamıyorlardı, bu nedenle birçok bildiğim isimler işlerini küçültmek zorunda kaldılar, bazıları da işlerini kapatmak!
Yılbaşından önce kurgulana planla/ geleceği görerek ellerinde döviz bulunduran iş insanları vardı, unuttum! Onlar işi biliyorlardı, kulakları her sesi alıyordu, burunlarına gelen kokuyu kazanca dönüştürmenin zamanıydı, o gece doları onsekiz liradan satıp, bir gecede onbir liraya düşünce yeniden alarak güçlerini katlamışlardı.
İşte onlara “çok güzeldi” bu ülke; işini bilmeyen, elinde bulunan ne varsa değer yitirmesini önlemek için dövize yönelen dar gelirliye olmuştu, olan! Kazanan işini bilen/ geleceği gören/ piyasayı koklayan “iş insanları” olacaktı elbette!
Öyle “iş insanı” olmak çok güzeldi! Öyle “iş insanı” olmamak piyasaya bela!
***
Nazım “ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız/ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki/ ve kara sabana koşulan ve ağıllarda/ışıltısında yere saplı bıçakların/oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan/ kadınlar” diye tanımlıyor!
Dağa kaçırılan, tütünde/ odunda/ pazardakara sabana koşulan “kadınlarımız”, nasıldır bu ülkede?
Sokak ortasında çocuklarının yanında dövülen, bıçakla kesilen, yaşamlarına kıyılan kadınlarımız vardı! Yine her tür korkuyla karşı karşıya kalmasına karşın, her kezinde güvenliğe içinde bulunduğu çıkmazı anlatmasına karşın sonucu bilmeyen var mı?
Büyük kalığın küçüğü, ya da güçlünün güçsüzü, ya da toplumda kadının sesinin kısmak için her tür çaba harcanırken , “iş kadını olmak o kadar tatlı” nasıl oluyor anlatsın biri…
Bu ülkenin yurttaşının lokmasından artırarak maaşlarını ödediği yetkili/ yönetenlerin “bu algıdan” uzak durmaları gerekmiyor mu?
Özelde kendim, artık şaşırmak istemiyorum, gerçekten “tatlı” şeyler olsun istiyorum!
Genci, iş insanı, iş kadını yaşamı benimsesin istiyorum, hepsi o; çok mu?
22032022