Alım gücü bozulup, açlık sınırı altında yaşamaya zorlanıp, varsa küçük bir birikimi yükselen kurla elinden alınıp, ocağına “incir ağacı” dikilen yurttaş “kurun düşüşü” ile avutuluyor ya; inanacak yerlerimi kramp ele geçiriyor!
Kurun yükselişinden dolayı “kimin/ kimlerin” kazançlı çıktığını bakan Nebati, herkesin anlayacağı dilde söyledi. “Aklı başındaki bir finansör Türkiye’de bu işlerin bir şekilde döneceğini bilir ama çarpılan küçük yatırımcılar oldu” dedi.
Gelişmeler için “muhalefetin” eleştirileri bundan ağır değil ki; çünkü yitiren, her zaman olduğu gibi yine “ulusal istenci= milli irade” dışında gücü olmayan yurttaş oldu!
Basamakları birer/ ikişer çıkarken boran biçiminde zamlardan, üçer/ beşer inerken de uzun vadeli yatırım yapan/ paralarının alım gücünü korumak için çabalayan yatırımcıları tuzağa düşüren vurguncu olarak tanımlanan spekülatörlerin elinden kurtarılmayan yurttaşlar…
Bunların olmadığını marketlerde, pazarda, ekmek kuyruğunda anlatın!
***
Türk-İş’in yaptırdığı araştırmaya göre, aralık ayı için açlık sınırı dörtbin lirayı geçti. Günlerdir “tarihte görülmemiş bir artışla, zamanların en yükseği, daha böylesi olmadı” denerek açıklanan “asgari ücret”, öyle uzun değil/ ilk aylığın alınacağı şubat ayına dek “açlık sınırının” altında kalacağı öngörüsü akıl dışı değil!
Bu neyin sevindiriğiydi öyleyse, neyin “ben yaptım iyidir” deme yarışıdır?
Daha her üst çizgiye gelişen oluşan “zam fırtınası” dinmiş bile değil!
Umudu bol olsun, günü aydınlık olsun, ışık saçılsın her yanına yurttaşın da; demeyle ah bir olsa, demeyle gemiler yürüse, demeyle zamlar geri alınca, demeyle alım gücü yerine gelse, demeyle “burunları” sürtülse bunca yaşanan sıkıntıları görmeyenlerin/ dinlemeyenlerin/ alay edenlerin/ bileni cezalandıranların/ konuşanı susturanların…
Kendi adıma söylersem; kimseye “al bununla aç kal” diyemezdim, “bu bile sana çok, aç kalmaya tutsaksın, çünkü sen emekçisin” anlamına gelecek tümcelerle asgari ücreti övemezdim, “bu ülkenin finansörleri var, hepsi aklı başında, elbet kazanç elde edecekler, küçük yatırımcı çarpılacak” yemin ederim bu sözleri söylemeyi ne pahasına olursa/ olsun göze alamazdım!
Yurttaşın yaşadıklarından uzak olmak böyle bir şey!
***
Yurttaşın “en doğal hakları olan” çalışmak, doymak, temel gereksinmelerini karşılamak, istemek gibi olgular kendini bilen/ önder/ lider sayanların elinde olunca durum hiç değişmiyor!
Şimdi baştan/ aşağıya, sanki sorun çözme uğraşları varmış gibi, “kur düştü, zamlar da geri alınacak” yarışına kapılanların ne denli “içten” oldukları geçen on günde görülebilmiş olmalı…
“İktidarlar”, finansörler dururken dar gelirlinin yanında mı yer alacak?
“İktidarları” oluşturan çemberin bunlardan oluşmadığını ortaya koyan “bir tane” ipucu sayabilir misiniz?
Bunlar “eşyanın doğasıyla” uyuşmayan gerçekler!
Çünkü küçük yatırımcının elinden çıkmak zorunda kalan “küçük alımlar”, ucuz fiyattan finansörlerin eline geçti bile. Şu an genel “mevduattaki” döviz cinsinin düşmeyip, yükseldiği biçimindeki bilgiler “kimlerin” kazançlarına yazıldığını da gösteriyor!
Asgari ücretli, emekli, dar gelirli, memur, esnaf “kur alım gücüne ne zaman yansıyacak” sorularının yanıtını beklerken, yaşanan “gözle görülmeyen/ elle tutulmayan/ kokusu alınmayan/ sesi duyulmayan” sanılan olgular baş döndürüyor görmüş olmalı herkes!
***
Geçtiğimiz gün bir pazarcı esnafına sordum bunu, ”sizde fiyatlar düşer mi” diye, “nasıl düşsün” sorusunu yöneltti bana. “Olayın içerisindesin sen daha iyisini bilirsin” dediğimde de, içinde birikenleri dışa vurdu:
“Pazara gelenlerin filelerinin boş kalmasını sanki biz istiyoruz! Olur mu öyle şey? Binbir zorluklarla araca yükleyip, burada tezgaha yerleştirip neden yeniden araca yüklemek isteyeyim? İstemem! Ancak elimden gelen de bu! Bu ürünlerin bazılarını kendim yetiştiriyorum. Bir gün önceden tarlaya gidecek/ ürünü toplayacakları ayarlıyorum. Bazen geç saate dek toplama, kasalama işi sürüyor. Ardından bir gün sonrasının pazarı için hazırlanıyoruz. Araçları doldurup/ pazarda boşaltıyoruz.
Şunu söylemek istiyorum; tarlayı sürerken kullandığım mazot/ ekerken kullandığım tohum, kullanılan tarımsal ilaç/ gübre, sularken kullandığım elektrik, toplamaya verdiğim ücret, bunları yapmak için elimin altında bulunması gereken araç/ aracın yakıtı- lastiği- bakımı… Bunların hepsini üst/ üste ekleyerek bu ürünün fiyatını ayarlarsın! Tüm bunlarda fiyatlar gerilemedikçe ürünün fiyatı nasıl düşsün?”
Şimdi, sözleriyle halay tutup/ horon çekenlerin zapt ettiği ekranlarda günler veriliyor; üç ay deniyor, beş ay deniyor! Bu geçen sürede sobasız, kapısız, penceresiz, camsız evde “üşüyerek” yaşamını sürdürenlerin “acısının” bedelini kim ödeyecek peki?