Önceki gün Ankara’dan bir arkadaşım ile görüştüm. Adana’daki gelişmeleri gazetelerin haber sitelerinden ve sosyal medyadan ciddi anlamda takip eden arkadaşımdır.
Kendisiyle de çoğu kez Adana üzerine konuşuruz, hüküm yürüten düşüncelerine de önem veririm. Dikkate alırım. Çünkü Adana ile Ankara arasındaki köprülerde önemli bir ayaktır kendisi.
Adana’da yaşanan gelişmeler üzerine konuşur iken bana bir cümle sarf etti. ‘Ankara’nın Adana’dan farkı yok!’ dedi.
Önce durakladım ve farkın olmadığı konunun ne olduğunu sordum.
Verdiği yanıt aynen şöyle oldu. “Siz Adana’da çok önemli bir konuya parmak basıyorsunuz. Ben bu konunun akıbetinin ne olacağına dair Adanalı arkadaşlarımı da devreye koyarak merak ettiğim bu hususların Ankara’daki yansımasını araştırıyorum. Bakanlık düzeyinde konunun akıbetini araştırır iken Adana’da sizin kaleme aldığınız konunun tıpkısının aynısının Ankara’da da bakanlık düzeyinde yaşandığını ne yazık ki görüyorum”
Nasıl yani diye sorarak konuyu biraz açmak istedim.
Adana’da bir bakanlığın il müdürlüğü bünyesindeki olumsuzluğu Adana basını kaleme alıyor. Bu konunun tıpkısının aynısının Ankara’da aynı il müdürlüğünün bakanlığında yaşamak mümkün oluyor!
Garip değil mi?
Hani ‘Tuz kokmuş’ diye bir söz var ya… Sanırım bunu yaşıyoruz.
Mevcut siyasi iktidarın son 5 yıldır önünü alamadığı bu olumsuzlukların ardı arkası kesilmiyor. Nedendir bilinmez bu konuda bir yetkili de çıkıp ‘gelin şunu bir düzeltelim. Bizim bakanlıklarımızda bu yanlışlıklar yaşanmasın. Devletin olduğu yerde bu tür yanlışlıklar olmasın’ demiyor, diyemiyor.
Sebebini herkes kendine göre versin isterseniz.
Yanlış önce yapılıyor. Yanlış yapılır iken aklı kendinden menkullerin vermiş olduğu fikirler ile ülke zarara uğruyor. Sonuçların bu halk çekiyor. Sonra ayıkla pirincin taşını misali…
Düzeltilene kadar kırk tane akıllı oturup ne yapacağını düşünüyor. Bu böyle olmamalı…
Adana’da yaşanan olumsuzluğu, yanlışı Ankara yani o il müdürlüğünün başındaki bakanlık anında çözmeli, yanlış yapanı kapının önüne koymalı. Adam kayırmacılık yapılmamalı. Siyasi erki elinde bulunduranların baskın durumlarını ortadan kaldırmalı. Ancak bu şeklide yanlışlıklar düzeltilir. Aksini dahi düşünmek istemiyorum.
Gazetede değişik siyasi görüşlere sahip arkadaşlarımızla sohbet eder iken genelde hep yanlış uygulamalardan dem vurarak, örnekler vererek sohbet ediyoruz. Çünkü gazeteci olarak kaleme aldıklarımız genelde yanlışın düzeltilmesi adına verilen gayret.
Ne yazık ki taltif ve onure ettiğimiz konular sayılıdır. Bir elin parmak sayısını geçmez.
Bu örnekleri verirken de sürekli olarak ‘Senin parti, sizin partiniz’ gibi ifadeler kullandığımızda karşımızdaki meslektaşım da ‘sizin partiniz farklı mı?’ diyerek yanıt verir.
Osmanlı Bankası reklamı gibiyiz yani!
Böyle olmayacağına dair AK Parti Hükümeti’ne oysa o kadar çok inanmıştık ki…
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü çok tutmuştum. Çok inanmıştım. Ne yazık ki her şey eskisi gibi oldu. Hatta daha kötü olmaya başladı…”
Doğru Yol Partisi’nin orman emvali üzerinden ormanları yok ederek paraya çevirdiği günlerde günlerce konuyu kaleme alan haberler ve köşe yazıları kaleme alarak partinin adını da ‘Dimdik Yürüyemeyenler Partisi’ diye yazdığımı dün gibi hatırlıyorum.
Ve bu olayın yaşanmasının ardından siyasi erkin kesesine paraya istif edenlerin konuyu gündeme taşıyan biz gazetecilere yönelik davranışları…
Memlekette hiçbir şey eskisi olmuyor!
Götüren götürene misali…
Dün ekonomikti bugün siyasi…
Dün A götürüyordu, bugün B… Yeni kişiler değişti, ama sıkıntı aynı sıkıntı.
Bu nedenledir ki “Adana ile Ankara’nın aynı ağızı konuşması gayet normal” dedim arkadaşıma…
Sanırım haklıyım…