Hayatın tadına varmak istiyor iseniz her şeyden zevk alacak, almaya çalışacaksınız. Mutlu olabilmek adına da gayret sarf edeceksiniz.
Denizi seviyor iseniz dalgaları da seveceksin. Ancak dalgaların zararını da bilerek hareket edeceksin.
Dalgalardan korkarak elbette yaşanmaz. O vakit ‘hayatı’ seyretmiş olursunuz ve var olanı da göremez, yaşayamazsınız.
Yokluğu, sefaleti dert ederek yaşamaktan bıkkınlık geldiğini de unutmayacak, yarına umutla sarılacaksınız. Beklentilerinizi yükselteceksiniz.
Bunları söylüyoruz ama siz bunları gerçekleştirebilecek misiniz? Biz en azından bunları gerçekleştirebildik mi?
Burası da kocaman bir soru işareti!
Uzaklardan gelen evladının hasretinin sona erip kavuşmanın verdiği mutluluk gibi doğan güneşi karşılayarak hayata tutunacaksınız.
En azından umut edeceksiniz, yaşayamaya çalışacaksınız.
Yıllardır bunu yapmaya çalıştık. Becerebildik veya beceremedik! Ama yapmaya çalıştık.
Çalıştık, çabaladık. Yarına umutla çıkıp huzurlu bir yaşam için mücadele verdik.
Denizi de sevdik, dalgaları da…
Son dönemlerde bizim hayatımızın akışını yönlendirenlere şöyle bir bakıyorum da, hak etmedikleri halde durdukları yer ile asla sevgimizi kazanamayanlar maalesef diyorum mutlu azınlığı oluşturuyorlar.
Kazanıyorsun, götürüp avuçlarının içine bırakıp ‘keyfine göre harca’ diyorsun!
Vay memleketimin haline diyelim o vakit…
Dünyadaki en güzel imkânlara sahip bir şehir olan Adana’da yaşıyoruz. Ne arar iseniz bulabileceğiniz bir şehirde hayatımızı idame ettiriyoruz.
Yetinecek kadar imkânlarımız var ama yarına dair endişeler yaşıyoruz. Kuşku ile güne merhaba der olduk. Denizi de seviyoruz, dalgaları da ama bize denizi çok görenlere de üzülüyoruz!
Ağzımıza çalınan bir parmak bal gibi küçük mutluluklar peşinde koşan bir toplumun ferdi olmaktan da çok mutlu değiliz.
O vakit kabuğumuzu kıracak, bizi hapsettikleri fanusun içinden çıkacağız…
Düne dair ne var ise eski olan atacağız. Yenileyeceğiz…
Kötülükleri, bize zarar verenleri…
Yeniler iken de eskisine rahmet okutmayarak dikkatli olacağız…
Ne çabuk unutuyoruz iyilikleri…
Düne kadar herkesin yarış içine girdiği alım gücü olmayan insanların yararlanabileceği ‘askıda ekmek’ konusunda kalemşörlük yarışına girenleri bir hatırlayın. Osmanlı ecdadından girip akıl verip, nasıl askıda ekmek yarışı yapılmıştı bir hatırlayın…
Belediyeler, siyasiler, partilerin yetkilileri poz vererek birbirleriyle yarıştılar.
Ne askı kaldı!
Ne de askıda ekmek!
Dedik ya, denizi seviyor isen dalgaları da seveceksin diye…
Anı yaşayan, ikiyüzlü, riyakâr siyaset tellalları sayesinde ne denize gider olduk, ne de dalgaları görür olduk!
En iyisi mi siz hayallerinizle yaşamaya devam edin…