Sağır ve dilsiz olmak doğuştan olduğu gibi sonradan da insanların başına gelebiliyor. Cenabı Allah bu tür sağır ve dilsiz olan insanlara yardımcı olsun.
Gerçekten zor bir durum.
Bir de sağır ve dilsiz olmadıkları halde böyle davrananlar var. Bugün sizlere bu tür sağır ve dilsizlerden bahsedeceğim.
Bu tür sağır ve dilsizler kategorisine siyasiler, yöneticiler, yönetilenler giriyor!
Onlarda hallerinden memnunlar. ‘Maalesef durum bir adet böyle’
Bu şehrin en büyük sorunu nedir diye soruyu sorup yanıt aramaya başladığımız andan itibaren karşımıza sorumlular çıkıyor. Sorunu çözmek zorunda olanların varlığından haberdar olup bunları göreve davet ediyoruz.
Diyoruz ki, ‘Bu kentin sorununu neden dile getirmiyorsunuz?’ ‘Neden bu kadar sessiz kalıyorsunuz?’ diyoruz inanın bu soruya dahi yanıt vermiyorlar.
Çünkü veremezler…
Veremeyecek duruma gelmişler. Göbekten ve gönülden bağlı oldukları kişilerin altında ezilip duruyorlar. Ağaları, paşaları, üstleri, kendilerini oraya getirenleri ile haşır neşir olmuşlar. Sessizliklerinin sebebi ‘Korku, biat, başıma iş gelir, koltuğumu kaybetmeyeyim’ oluyor.
Bunu görünce de inanın üzülüyoruz. Biz de diyoruz ki ‘yel değirmenine karşı savaşan Donkişot olmaya gerek yok’ diyoruz ve bütün gardımız düşüyor!
Esnaf dertli, çiftçi dertli. Üretici yok olmuş durumda. Doğal afetler insanları perişan etmiş. Ekonomi yerlerde sürünüyor. Asgari ücretli inliyor. Emekli beslenemez duruma gelmiş en çok beslenmeye ihtiyacı olduğu şu günlerinde.
Tüccar rezil, sanayici ortalıkta yüzüyor.
Memlekette yüzde 5 mutluluk içinde yüzen insan var. Yüzde 95 insan hayat standartlarının altındı eziliyor. Vergi yükü ile büklüm büklüm olmuş.
Bizim şu söylediklerimizi odalar, borsalar, kitle örgütleri, STK’lar söyleyemiyor. Ağızlarını bıçak açmıyor. Toplumdaki duyarlılık ise körelmiş gitmiş.
Herkes bir başkasının müdahil olmasını bekliyor. Yazan, çizen, konuşan ve anlatan bir avuç insan da artık yorulmuş durumda…
Sağır ve dilsiz olmayı tercih edenler çok bu Adana’da.
Siyasetçi de ‘takiye’ içinde…
İktidarı, muhalefeti fark etmiyor. Herkes kendi siyasi duruşuna göre yön alıyor, bir adet takla atma ihtiyacı duyarak kendi siyasi ikballeri adına yarını düşünüyor.
Niçin böyle bir toplum olduk? Bu sorunun yanıtını aslında herkes biliyor, yanıtını vermek istemiyor.
Bu şehrin bütün dinamiklerini ayağa kaldırmaya çalışmak aslında birilerinin işine gelmiyor. O vakit giriyorlar o birileri. Gelmedikleri Adana hakkında karar veren mekanizmanın içinde yer alıyorlar.
Milletin vekili olmak da yetmiyor. Çünkü o yetkiyi size veren millet de işine gelince bir adet takla atarak aslını dahi inkâr edecek duruma geliyor.
Bu gibi hallerde bu kentte gazetecilik yapan bizler ne yapmalıyız? Aslında bu soruyu sürekli olarak kendime soruyorum.
Verdiğim yanıtı sizlerle paylaşıp yazıma nokta koymak istiyorum.
“Ya düzene ayak uydurup orta sıralarda yer alacağız. Ya da sürekli olarak bu taklacıları yazarak, çizerek ifşa edeceğiz”
Benim tercihim yazmak, çizmek…
Sizi bilemem…