Onlar gözlerinin içine bakıp göremediklerimiz, yanlarından geçerken seslerini duyamadıklarımız, onlar ötekileştirdiklerimiz, onlar sokağın dostları, onlar toplumun isimsizleri sokak çocukları…
Sokak çocuklarına kimimiz acıyarak bakarız, kimimiz severek, kimimiz öfkeyle, kimimiz ise korkuyla; ama bu bakışların her birini aslında kendimize çevirdiğimizi bilmezden geliriz.
Çünkü unuttuğumuz bir şey vardır.. Sokaklar çocuk doğurmaz, sokağın çocuğu olmaz..! Onların hikayesi bir göçle başlar. Bilmedikleri şehirlerde aynı dili konuşan insanların arasında kendilerini yabancı hissettikleri anda başlar onların sessiz haykırışları..! Kimdir, nedir, neyi vardır diye kimse sormaz onlara; çünkü herkes kendi sorunlarına, kendi yalnızlığına gömülmüştür.
Kalabalıklar içerisindeki bir çocuk yalnız kendine dönmüş insanların bakış alanına girmez. Günden güne birbirine yabancılaşan, her geçen gün her insanın kendi dünyasının merkezine salt kendini koyduğu bu düzende sokaktaki küçücük bir beden ne kadar çırpınsa da kendini gösterememektedir. Bu çocukları görmezden gelenin sadece toplum olduğunu söylemekte büyük bir yanlışlık olacaktır.
Çünkü onlara bakıp ta onları göremeyenler öncelikle onları bu dünyaya getiren ebeveynleridir. Önce aile içerisinde sessiz çığlıklar atarlar ama nafile çünkü o ailenin tek çocuğu değildir, onunla birlikte aynı evde haykırışı duyulmayan daha kaç kardeşi vardır kim bilir..?
Göçle birlikte gelen yokluk beraberinde getirdiği yoksulluk kültürü vasıfsız olan anne babanın iş olanaklarını kısıtlarken evdeki emek kullanımını en küçük çocuğa kadar inmektedir.
Emek ve üretimin küçücük bedenlere yüklediği sorumluluk bir tarafa toplumsal algının yarattığı öte-kileştirme sokak çocuğu adı verilen toplumsal bir sorunu ortaya çıkartmaktadır.
Peki nasıl oluyor da küçücük bir beden dünyayı yeni yeni tanımaya başlayan bir çocuk toplum için bir sorun haline dönüyor..? Suçlu kim? Hangimiz? Çocuk mu asıl sorun yoksa onu sokağa iten aile ve toplumun yarattığı etkiler mi? Bu sorunun cevabını çocukların kendi ağızlarından anlattıkları hayatlarında ve onları sokağa iten gerekçelerinde arayalım…
*
Mehmet 16 Yaşın da, Çöp Toplayıcısı Evimiz olsaydı ve maddi imkanlarımız yetseydi çalışmazdım. Daha önce berberde çalıştım ama çok baskı vardı.
Hem evde hem işyerinde şiddet vardı. Şiddet ten kaçtığım tek yer sokaklar olduğu için sokakları seviyorum. Sokakta çalışmaya başlamadan önce beklentim maddi durumumu düzeltmekti. Fakat bu beklentim değişti artık hiçbir beklentim yok…
*
Hasan 13 Yaşın da, Mendil Satıcısı Babam yaşıyor olsaydı çalışmazdım. Evde sadece ben çalışıyorum, annem kardeşlerime bakıyor. Sokakta çalışmaya başladıktan sonra okulumu, derslerimi ihmal etmeye başladım beni üzen en büyük değişiklik bu oldu.
Bir de büyüdüğümü anladım, her şey zormuş. Mutlu bir eve sahip olmak isterdim. Ama babam yaşadığında da mutlu değildik, şimdi de mutlu değiliz. Ben çalışmayı istemediğim için bir beklentim yoktu. Annem zorladı beni çalışmaya onun beklentisi eve para gelmesiydi. Yaşım ve hastalığımdan dolayı (fiziksel engelli) sabit bir iş bulamıyorum. onun için sokakta çalışıyorum.
SOKAĞIN SESSİZ ÇIĞLIKLARI
Tükenmişliğimiz midir yerde boylu boyunca uzanan, yoksa kendimizden başka herşeyi unutturan umursamazlığımız mı? Bir mendile bağlanmış umutlar, mendil gibi kullanıp atılmak için değildir. Bir mendil bir kalem, bir mendil bir kalem… Unutma ki, kalem bir dünya demektir..!