Bir Ramazan Bayramını daha geride bıraktık. Çocukları sevindirdik, büyükleri hatırlayarak onları unutmadığınızı, yanlarında olduğumuzu gösterdik. Hayır dualarını aldık.
Ekonomik koşulların zorluğu altında ezilen halkın tek sığındığı liman olan ‘hamt etmek ve şükretmek’ ilkesiyle tüm gelmiş geçmişlerimize dualar gönderip onları mezarlarının başında andık. Dualarımızı gönderdik.
Geçmiş Ramazan Bayramınız bir kez daha kutlu olsun.
Halk arasında bir söz vardık. ‘Dinime söven Müslüman olsa’ diye…
Ben bu sözün çok yerli yerine oturan ve kullanılması gereken bir cümle olmadığını düşünüyorum. Kimse dinime sövmesin. Sövenin de Müslüman veya başka bir dine mensup olup olmadığıyla da bizler uğraşmayalım. Din kutsaldır. Dine sövülmez, sövenin de Müslümanı veya başkaca bir dine mensup olanı olmayanı makbul diyerek ayrıştırmak doğru değildir.
Siyaset yapanların sıkça kullandıkları bu sözü bugün nereden hatırlayarak bu konu üzerine bir yazı kaleme alma ihtiyacı duydum? Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.
Partilerin Ramazan Bayramı nedeniyle birbirleriyle bayramlaşma töreni var. Bu törenler sırasında heyetler birbirlerini kabul ediyorlar. Bayramlaşmanın yapıldığı yer siyasi parti genel merkezleri ve bayramlaşanlar da siyasetçiler olunca konu yine siyaset oluyor. Gündemin ana maddesi ise yine İstanbul seçimleri…
Konu arasında birbirlerine eleştiri veya destek vermek adına siyasetçiler bu sözü kullanarak akılları sıra kendilerini haklı çıkarmanın altını bekliyorlar. İstanbul seçimlerinin Türkiye’nin ana meselesi haline getirilip ‘seçimlerden önce, seçimlerden sonra’ diyerek zamanı dahi ikiye ayırdığımız şu günlerde siyasilerin kendilerini haklı çıkarma adına da olsa dinimize sövmeyi örneklendirmesi yine siyasetin malzemesi olarak değerlendirilebilir, başkaca ne olabilir ki?
İYİ Parti’nin bir yetkilisinin bayram sohbeti nedeniyle bir televizyon kanalına verdiği röportajı izledim bayramda. Bu röportaj sırasında Gebze’de milletin vekilliğini de yapan bu siyasetçi bir çiftliğinin olduğunu, 400’e yakın ineğinin bulunduğunu, eşeğinin, köpeklerinin, mandasının bulunduğunu ve bunlara isim takarak onlarla teker teker ilgilendiğini ve oraya gittiğinde huzur bulduğunu söyledi vermiş olduğu röportajında.
Para da kazanıyor bu arada bu hayvanlar sayesinde… Hem mutlu oluyor, hem de ekonomik olarak para kazanıyor yaşamında.
Ankara’da yalnızlık çektiğini, eğer aracını şoförü kullanmamış olsa kaybolacağını da söyledi.
Tam bu açıklamalarının arasında ilginç bulduğum bir cümle kullandı. Bayram dolayısıyla İçişleri Bakanı başta olmak üzere kendisine yönelik açılan ‘hakaret davalarından’ bu siyasilerin vazgeçmeleri yönünde bir çağrı yaptı.
Spiker kardeşimiz bu sırada ‘sizin de hakaret davası açtığınız kişiler var mı?’ diye sordu haliyle. Aldığı yanıt ‘olmaz mı, benim de var’ dedi.
Tam da ‘dinimize söven Müslüman olsa’ sözünü işte burada hatırlattı bana. Ama ben yine de kullanmadım.
Yani iğne çuvaldız misali…
Kırıp dökmeyin, hakaret etmeyin. Kimse size dava açmasın, siz de başkalarından bu sözleri duymayın ve dava açmayın.
Müslüman da olsanız, başkaca bir dine de sahip olsanız asla dinimize sövmeyin…