Bugün 3 Mayıs..
Türkçü hareketin tarihindeki dönüm noktası olan 3 Mayıs Irkçılık Turancılık Davasının başladığı günün sekseninci yıldönümü..
Bütün Türkçülern yolbaşçı Atsız’ın adını koyduğu biçimiyle Türkçüler Günü..
Bakmayın kimi mahçup sözde Türk milliyetçilerinin “Milliyetçiler Günün” ya da “Milliyetçilik Bayramı” demelerine..
3 Mayıs Türkçüler Günü’nün adı, Türkçülüğün önderi Atsız tarafından bizzat konmuş ve çeşitli zamanlarda da dergilerdeki yazılarıyla gelecek Türkçü kuşaklara bir talimat olarak aktarılmıştı..
3 Mayıs ne Milliyetçiler Günü, ne de bayramıdır..
3 Mayıs, tabutluklar ve işkencelerle dolu ıstıraplı yılların başladığı ama aynı zamanda Türkçülüğün bir duygu mecrasından çıkıp harekete dönüştürdüğü gündür..
Sabahattin Ali’nin Atsız aleyhine açtığı davada üniversite öğrencilerinin Atsız’a sahip çıkması karşısında korkuya kapılan dönemin tek adamı “milli şef” İsmet İnönü’nün Türkçüleri darbe yapmaya hazırlanmakla suçlayıp, verdiği talimatla savcıların harekete geçtiği ve başta Atsız olmak üzere yirmi üç kişiyi gözlatına aldıklaır, sistematik işkencetye tabii tutmaya çalıştıkları gündür..
Türkçülükten korkuya kapılanların davaya buldukları ad da çok cafcaflıydı: Irkçılık Turancılık Davası..
Irkçılık-Turancılık Davası, 7 Eylül 1944'’te başlayan ve 29 Mart 1945’e kadar süren, Türk siyasetinde önde gelen yirmi üç ismin Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla yargılandığı sürecin adıdır. Toplam 65 oturum sürmüştür. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırılmışlardı...
İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare (Sıkıyönetim) Mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. Altmışbeş oturum süren davada Hasan Ferit Cansever, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Nurullah Barıman, Zeki Özgür Sofuoğlu, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Saim Bayrak, İsmet Rasin Tümtürk, Cihat Savaş Fer, Muzaffer Eriş,Fehiman Altan, Yusuf Kadıgil, Cebbar Şenel, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkkan, Hamza Sadi Özbek, Cemal Oğuz Öcal, Sait Bilgiç olmak üzere toplam yirmi üç sanık yargılanmıştır. 29 Mart 1945 Perşembe günü verilen kararla on üç sanık beraat etmiş, Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Cihat Savaşfer, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal’a 10 yıla kadar uzanan değişik hapis ve sürgün cezaları verilmiş, öteki sanıklar beraat etmişti.
Daha sonra dâvâ Askerî Yargıtay’a taşınmıştır. Yüksek Mahkeme 1. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin bu kararını “usul ve esas yönünden” bozmuştu. Tutuklu sanıkların hemen salıverilmesini ve davanın 2. Sıkıyönetim Mahkemesinde görülmesini kararlaştırılmıştı. Bu karar, 26 Ekim 1945 günü, yıldırım telgrafı ile İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına bildirilerek tutukluların hemen salıverilmesi sağlanmıştı. Böylece, kimi Türkçüler için 1 yıl beş buçuk ay süren hapis ve zindan hayatı sona ermişti. Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal 26 Ekim 1945’e kadar tutuklu kalmıştır. Askerî Yargıtay’ın 87 sayfa tutan kararında, her sanığın durumu ve kendisine yöneltilen suçlamalar ayrı ayrı değerlendirilerek, onların her biri için ayrı aklama kararı verilmesi öngörülüyordu..
3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane’deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir grup Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği Türkçülük Günü oluşmuştur..
ATSIZ’IN KALEMİNDEN 3 MAYIS 1944
Atsız Ata, ilk olarak Nisan-Mayıs 1962 tarihli 3-4 sayılı Orkun dergisinde yayımlanan, Kürşat (1964) dergisinde yeniden yayımlanan makalesinde 3 Mayıs’ı şöyle anlatmış ve adının da Türkçüleri Günü olarak koymuştu. İşte o makale:
3 Mayıs 1944
3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O, zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, ebedî ve ilmî sınırları pek de aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi.
Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavi’nin siyasî bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayrî Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiilî Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi. Türkçülükte ilk hareketi, 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır.
Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemiyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayısta gafletten ayılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.
Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayısa Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.
Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türke benzemeyenler onu yadırgasın. Biz 3 Mayısı sevmekte devam edeceğiz. Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi. Bu millî hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüler ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçülerin günü olan 3 Mayıs, bir gün Türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde lâyık oldukları akıbete uğrayacaklardır.
TÜRKÇÜLER! Toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayısı analım. Analım ve Kür Şad’ın hâtırasını yüceltelim...
Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhayı hürriyet, çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyyetten!
Hüseyin Nihal Atsız
(KÜRŞAD, 1964)
Atsız’ın 3 Mayır ile ilgili diğer makalaelrn de şunları söylüyordu:
3 Mayıs
Her millette olduğu gibi bizde de birçok günler kutlanır, bayram yapılır. Bunlar arasında 30 Ağustos gibi tarihin akışını değiştiren ve milletin bütün fertlerince kutlu sayılan büyük günler olduğu gibi, 27 Mayıs gibi asli hedefini kaybeden ve milletin bir bölümü tarafından öteki bölümüne karşı yapılmış olanlar da vardır.
Türkçüler günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine kadar girmiş bulunan ve o zaman ki hükümetin gafletinden faydalanarak gelişen komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.
3 Mayıs bir bayram değildir. Milli şuurun ayaklanmasıdır. Başarıyla bitmemiş, fakat milletin gözünü açarak o zaman ki hükümetin içine sızan ihanet unsurlarını sindirmiştir.
Paşaların 12 Mart ihtarnamesi nasıl, uçurumun kıyısına kadar getirilmiş bulunan devleti düşmekten kurtarmışsa, meçhul gençlerin 3 Mayıs yürüyüşü de, Amerika ve İngiltere'nin hamakatlerini istismar eden Moskoflar'ın Almanya'ya karşı savaşı kazanmak üzere oldukları sırada Türkiye'yi bir oldubitti ile
Sovyetleştirmeye hazırlanan karanlık komünistleri gün ışığına çıkarmak suretiyle Türkiye'yi komünizm batağına düşmekten kurtarmıştır.
3 Mayıs 1944 bir dönüm günüdür. Türkçülerin ızdırabı ile yuğurulmuş ve tehlikeyi geriye atmış bir dönüm günü...
3 Mayıs'ta yürüyenlere selâm...
Türk devleti ebedidir...
Atsız / 14 Nisan 1974
3 MAYIS
Her millette olduğu gibi bizde de birçok günler kutlanır, bayram yapılır. Bunlar arasında 30 Ağustos gibi tarihin akışını değiştiren ve milletin bütün fertlerince kutlu sayılan büyük günler olduğu gibi, 27 Mayıs gibi aslî hedefini kaybeden ve milletin bir bölümü tarafından öteki bölümüne karşı yapılmış olanlar da vardır. Türkçüler günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine kadar girmiş bulunan ve o zamanki hükümetin gafletinden faydalanarak gelişen komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür. 3 Mayıs bir bayram değildir. Milli şuurun ayaklanmasıdır. Başarıyla bitmemiş, fakat milletin gözünü açarak o zamanki hükümetin içine sızan ihanet unsurlarını sindirmiştir. Paşaların 12 Mart ihtarnamesi nasıl, uçurumun kıyısına kadar getirilmiş bulunan devleti düşmekten kurtarmışsa, meçhul gençlerin 3 Mayıs yürüyüşü de, Amerika ve İngiltere’nin hamakatlarını istismar eden Moskofların Almanya’ya karşı savaşı kazanmak üzere oldukları sırada Türkiye’yi bir oldu bitti ile Sovyetleştirmeye hazırlanan karanlık komünistleri gün ışığına çıkarmak suretiyle Türkiye’yi komünizm batağına düşmekten kurtarmıştır. 3 Mayıs 1944 bir dönüm günüdür. Türkçülerin ıstırabı ile yoğrulmuş ve tehlikeyi geriye atmış bir dönüm günü…
3 Mayıs’ta yürüyenlere selâm… Türk devleti ebedidir…
ÖTÜKEN, l974, Sayı: 5
3 Mayıs artık Türkçüler’in günüdür
Üzerinde henüz son söz söylenmemiş olan Mayıs günü ise 3 Mayıs 1944′tür. Bilindiği gibi o zamanki tek parti idaresinin komünistleri koruyan milli eğitim bakanına ve onun şımarttığı komünistlere karşı yapılan bir yürüyüş sansürle sessizliğe boğulmuş memleketle bomba gibi patlamış, o zamanki devlet başkanıyla çevresindeki devşirmelerin ödünü patlatarak büyük tutuklamalara, hapislere; işkencelere yol açmış; satılık ve köle basın da tek ağızla bu gardist hareketin (o zaman Almanya ayakta olduğu için faşist diyemiyorlardı) aleyhine açtıkları haysiyetsiz iftira kampanyasını aylarca sürdürmüştü.3 Mayıs artık Türkçüler’in günüdür. İlkönce 3 Mayıs 1945′te Tophane’deki Askerî Cezaevi’nde, bir masa başında cay içerek kutlanmış, ondan sonra kırlarda ve salonlarda yapılan törenler halini almıştır.Bu yılın 3 Mayısı, bu tören gününün 31. yıl dönümüdür. Demek ki henüz tarihe mal olmamıştır. Bir olayın tarihe mal olması için üzerinden en az 50 yıl geçmesi gerektiğine göre 3 Mayıs, Yirmi Birinci Yüzyıl başlarında tarih olacaktır. Fakat 3 Mayıs için bugün de söylenecek bazı sözler vardır: 3 Mayıs bir uyarmadır. Yürüyüşü yapan birkaç bin Türkçü gencin uyarması… 3 Mayıs aynı zamanda bir uyanıştır. O gençlerin haykırışıyla milletin uyanması… 3 Mayıs, solun sempatizanı bir devlet başkanıyla çevresindeki solcudan, komünistten, gafilden, çıkarcıya ve dalkavuğa kadar varan devşirmeler güruhunca afyonlanmış milletin gerçekleri görerek uyanması ve öfkelenmesidir. Memleketin sinsice hazırlanmış planlarla, sosyal adalet ve kurtuluş adı altında komünist yapılmak istenmesi bu yürüyüşle önlenmiş, ödlekler bozguncu plânlarından ister istemez vazgeçmeye mecbur kalmışlardır. Yoksa Türkiye’nin de Romanya, Çekoslovakya, Macaristan gibi bir oldu bitti ile komünist olması kısa bir zaman meselesiydi.Yurdun nasıl hain bir şebeke ile sarılmış olduğu bugün, kısmen de yapılmış yayınlarla açığa vurulmuştur. Bu sebeple, 3 Mayıs mühim bir dava günüdür ve yıllar geçtikçe ehemmiyeti daha iyi anlaşılmaktadır. 3 Mayısı yapan o günkü gençler bugün artık yaşlı birer insandır. Çoluk çocuğa karışmış, bahtiyar veya bedbaht olmuş, bütün yurda dağılmış yurttaşlardır. Onlardan şimdiye kadar hiçbir övünme sesinin çıkmayışı da hareketin ne kadar yüksek ve samimî olduğunu göstermektedir.
Boş kaplar çok öter. 3 Mayısçılar boş değil, yurt ve ırk sevgisiyle dolu idiler. Onun için susmaktadırlar. Fakat susmak, Abdülhak Hâmit’in dediği gibi, bazen en güzel şiirden daha manâlıdır.
22/23 Nisan 1975
ÖTÜKEN, 1975, Sayı: 5
Türkçüler günü, dünyaynın dört bir yanındaki Türkçülere kutlu olsun…
3 Mayıs 1944 destanına imza atan başta Atsız olmak üzere bütün Türkçüleri saygı, minnet ve şükranla anıyorum.
Esen kalın!..
3 Mayıs 1944 Irkçılık Turancılık Davası ile ilgili genicş bilgiyi Atsız’ın çıkardığı Orhun, Orkun ve Ötüken dergilerinin arşivlerinden bulup okyabilirsin, gerçekleri ve günün adının Türççüler Günü olduğu birincil kaynaktan öğrenebilirsiniz.
3 Mayıs 1944 olayları ile ilgili şu yayınlardanda yararlanabilirsiniz:
Hüseyin Nihal Atsız, "3 Mayıs 1944", 3 Mayıs 1944, 50. Yılında Türkçülük Armağanı, İzmir 1994,
Nejdet Sancar, "Türkçülük Günü", 3 Mayıs 1944, 50. Yılında Türkçülük Armağanı, İzmir 1994,
Reha Oğuz Türkkan, Tabutluktan Gurbete, 3.bask. 1988.
Alparslan Türkeş, 1944 Milliyetçilik Olayı, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1968
Serkan Akgöz, 1944 Irkçılık Turancılık Davası Mahkeme Günlükleri, İstanbul, 2019
Hayri Yıldırım, 3 Mayıs 1944 Irkçılık Turancılık Davası ISBN 9786055224738
Murat Yılmaz, 1944-1945 Irkçılık Turancılık Davası Tefrikası ISBN 9786059356039
Mustafa Müftüoğlu, Millî Şef Döneminde Çankaya’da Kâbus (1944 Turancılık Davası) ISBN 9758864262 (Fatih Gençlik Vakfı, 1974.)
Yavuz Bülent Bakiler, 1944-1945 Irkçılık-Turancılık Davasında Sorgular Savunmalar ISBN 9756186534
Süleyman Kocabaş, Yakın Tarihimizin En Büyük Sosyal Depremlerinden 1944 Türkçülük Turancılık Olayı ISBN 9789757526407
Fahrettin Savaş Konar, 3 Mayıs Türkçüler Günü Antolojisi ISBN 9786058496149
Uğur Mumcu, 40’ların Cadı Kazanı, UĞUR MUMCU VAKFI YAYINLARI, ISBN 9786054274581
Irkçılık - Turancılık, Türk İnklâp Enstitüsü, 1944.
İlhan E. Darendelioğlu, Türk Milliyetçiliği Tarihinde Büyük Kavga, Burak Yayınevi, 1994.
Hulusi Turgut, Türkeş’in Anıları-Şahinlerin Dansı, İstanbul, 1995
Sefercioğlu, Necmeddin. 3 Mayıs 1944 ve Türkçülük Davası. Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi, 2009
Beş bin yıllık sözcüklerimiz
Bugün kullandığımız sözcükler beş bin yıl öncesinden geliyor..
Arkeolog Erman Ertuğrul, Arkeofili dergisindeki yazısında, Kültepe Kaniş Karum höyüğündeki kazılarda bulunan çok sayıda çivi yazılı tablet, bugün kullandığımız sözcüklerin beş bin yıl öncesinden geldiğini ortaya çıkardığını belgeleriyle anlattı. Bu önemli yazıyı gelin birlikte okuyalım..
“Bugüne kadar Kültepe Kaniş Karum höyüğündeki kazılarda bulunan yirmibeş bin çivi yazılı kil tabletin, bir saraya ya da krala ait olmadığı, tamamen o dönemde yaşayan halka ait olduğu biliniyor.
Bugün bir işletmede, bir tüccarın muhasebe bölümünde olan bütün ticari belgelerin 5.000 yıl önce de tüccarların elinde olduğunu tespit ettiklerini belirten Kazı Başkanı Prof. Dr. Kulakoğlu, buldukları 25.000 tabletin içeriklerinin oldukça zengin olduğuna ve bu tabletlerin bugün Kayseri’deki gibi özel tüccarların arşivleri olduğuna dikkat çekti.
Para eden her şey kayıt altına alınmış
Bugün ticari bir firmada, muhasebe arşivinde ne bulunursa Kültepe’deki tüccar evlerinde bu konularda arşivler olduğunu belirten Kulakoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Tüccar arşivinde ne olur? Ekonomik anlamda ticari konular olur. Alacak, borç, kredi, faiz, ödemeler olur. Bazen cezalar olur. Bugün de aynı şekilde firmanın muhasebesinde var. Bunların yanında şunları öğreniyoruz.
Burada kârâ geçen her türlü işlemle ilgili tüccarın ödemeleri kayıt edilmiş. Başlık parası, kan parası, Köprüden geçtiği zaman ödediği vergi. Krala ödediği vergi. Ticari malların yani altının, bakırın, gümüşün, kalayın fiyatlarını öğreniyoruz. Arada tarihi ve sosyal tabletler var.
Kültepe sadece Anadolu tarihini değil Mezopotamya ve Suriye’nin tarihini de aydınlatıyor. Arşivlerin özelliği bu. Boğazköy’de kralın icraatları ve faaliyetleri, ordunun zaferlerini anlatan arşiv var. Ama Kültepe’de çıkan tamamen para ile ilgili. Para eden ne varsa kayıt edilmiş. Kayseri’nin ticari dehasının genlerini buluyoruz.’
Anadolu insanı ilk defa okuma yazmayı öğrendi
Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, kazılarda para ile ilgili ne var ise bunların kayıtlarını bulduklarını anlatarak, daha da önemlisinin Anadolu insanının 5 bin yıl önce ilk kez okuma yazmayı öğrendiğinin de kayıtları olarak tabletleri gösterdi.
Bunun önemli kazanç olduğunu anlatan Prof. Dr. Kulakoğlu, “Bugün olduğu gibi o gün de bilgi en büyük güç. Bu tabletlerle bilgiyi kayıt ediyoruz. Anadolu insanı o dönemde en iyi çağını yaşadığını görüyoruz.” dedi.
Bu tabletlerin Akadca denilen dünyanın ilk imparatorluğu yani günümüzden 5.000 yıl önce oluşmuş bir dilin genç versiyonu olduğunu aktaran Prof. Dr. Kulakoğlu, şöyle dedi:
“Tabletlerdeki dil Akadca’nın Asurca versiyonu ile yazıldığını görüyoruz. Çivi yazısıyla yazıldı. Asurca günümüzdeki kadim dillerin atası. Asurca ve Akadca. Arapça en kadim dillerden birisidir.
Asurca’da, Arapça’ya geçmiş günümüzde bizim Türkçe konuştuğumuz birçok kelime var. Bunlardan bazıları şunlar; şemsiye, tercüman, kira, gebermek, emlak, beleş, akraba, esir, siftah, hata, hınzır, garb, erbab, haram, öşür, icar, ahize, akşam, neccar (marangoz), kabir, nadas, kese (para çantası), mevta (ölmek), müzakere, lisan, reis (baş-kafa), şakül, vekil, zikir, zürriyet, mahrem, ispat, mazbata.
Yani 300 tane kelime var. Biz kullanmaya devam ediyoruz. Arapçadan bize geçmiş kelimelerin kökeni Kültepe’den geçen kelimelerdir.”