Kahraman ecdadımız;
Sultan Alparslan diyordu ki;
1071 Malazgirt Harbi’nde,‘Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir!’
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyordu ki;
Sakarya Meydan Muharebesi’nde, ‘Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır!’
Ve Büyük Taarruz Meydan Muharebesi’nde, ‘Kırk asırlık Türk yurdudüşman elinde esir kalamaz.’
Ey koca yürekli kahramanlar!
Sizler o zaferleri kazanalı…
Anadolu’yu ebedi yurdumuz yapalı, yurdumuzdan işgalcileri kovalıkaç asır geçti, kaç..!
Lakin gelin görün ki,
Bizler hala, bu zengin toprakların fakir halkıyız!
Ülkede istikbal göremeyen evlatlarımız:
Doktorlar, hemşireler, avukatlar, mühendisler, yetiştirdiğimiz yüzbinlerce gencimiz başka ülkelere gidecek yol arıyor kendine...
Hayatlarının en zorlu sınavını veren çocuklarımız; kalacak yurt, kirasını ödeyebilecek ev bulamadığı için kayıt yaptıramıyor kazandığı üniversiteye...
Buna rağmen İçişleri Bakanı’mız çıkıp hala, ‘Konut alana vatandaşlık bedava!’ diye, açıklamalar yapıyor Arap TV’lerine…
Kırk asırlık kültürümüzün insan birikimini de sermaye birikimini de kullanamadılar.Yüz yılda yapılan ne var ne yok,yirmi yılda sattılar.Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptılar.
Yetmedi!
Şehitlerimizin kanıyla sulanarak alınan bu toprakları, milletimize hiçbir aidiyet hissi taşımayan yabancılara satarak ekonomiyi düze çıkarabileceklerini sanıyorlar.
Kendi vatandaşlarımız barınacak ev bulamazken,400 bin USD getiren herkese konut karşılığı Türk vatandaşlığı satıyorlar.
Oysa kurumsal reformları yapmadıkları sürece, ‘Nas’dan ebediyen vazgeçip faizleri enflasyon seviyesine taşısalar bile, ülkede kaybolan güven ortamını yeniden sağlayamazlar.
Hak ve özgürlüklerin korunmadığı, yargının bağımsızlığını kaybettiği, hak, hukuk, adalet diyenlerin derdest edildiği, katillerin, tecavüzcülerin, çocuk istismarcılarının, yağmacıların, hırsız ve dolandırıcıların torba yasalar içinde geçirilen aflarla ıslah edilmeden topluma salıverildiği, kaynakların rant ve talan alanına çevrildiği,yolsuzlukların ayyuka çıktığı, her türlü şiddetin kol gezdiği bir ülkede, ne vaat edilirse edilsin ekonomiye katkı sunabilecek güçte yatırımcı da gelmez, büyük yatırım yapabilecek güçte kimse de kalmaz.
Türkiye’nin en büyük problemi çağın, bilimin ve teknolojinin gerisinde kalmış olmasıdır.
Kadınların toplumsal hayata ve karar mekanizmalarına dahil edilmemesi, nüfusun yarısının aklından, emeğinden ve üretim potansiyelinden mahrum kalınması sonucunu doğurmuştur.
Keza milletin efendisi olan köylüye hak ettiği değerin gösterilmemesi, üretiminin teşviklerle, bilim ve teknolojiyle desteklenmemiş olması ülkede hem verimsizliğe hem düzensiz kentleşmeye hem de büyük bir istihdam problemine yol açmıştır.
Öte yandan ülkelerindeki iç savaştan ve/veya rejimden kaçan milyonlarca Suriyeli, Afganlı ve Pakistanlı ve sair mültecinin (hukuken daha doğru bir ifadeyle düzensiz göçmenin) ülkeye doldurulması ülkeyi devasa bir mülteci hendeğine dönüştürmüş, bu büyük nüfus artışının getirdiği sorunlara karşı etkin çözümler üretilememiştir.
Bilakis, sığınmacıların ihtiyaçlarını kamplarda karşılamak yerine serbest ikameti öngören politikalar izlenmiş,bu problem iyice içinden çıkılmaz hale getirilmiştir.
Buna rağmen kamuoyuna yansıyan görüntü ve haberlerden halen; kim olduğu, niçin geldiği, amacının ne olduğu belli olmayan,savaşçı yaşta yüzlerce mültecinin kaçak yollarla hudutlarımızdan içeri sokulduğu görülmektedir1.
Bunun bir beka sorununa dönüşeceği,nasıl göz ardı edilebilir anlaşılır gibi değil!
Ülkede gelinen noktada,öğrencisinden emeklisine,çiftçisinden besicisine, yüzbinlerce depremzedesine kadar halk perişan halde…
Eğitim ve sağlık sistemi,kaldıramadığı bu yük altında ha çöktüha çökmek üzere…
Fahiş kira ve vergi artışları, enerji, emtia, gıda zamları artık altından kalkılamaz hale gelmiş durumda…
İşsizlik,yoksulluk, enflasyon almış başını gidiyor, yiğit muhtaç olmuş kuru soğana…
Buna rağmen iktidar hala, ne itibardan tasarruf ediyor ne de mültecileri göndermek için ciddi bir çözüm arayışına giriyor.
Tam tersi,‘hem para hem oy getirir’ mantığıyla önüne gelen mülteciye, yabancıya vatandaşlık veriyor.
Sözün özü;
Ne hattı müdafaa edebiliyorlar ne sathı!
Kırk asırlık Türk yurdu sonunda oldu, ‘hududu aşanlar, parayı basanlar yurdu’…
İstikbal ise, ne göklerde artık,ne yerde!
Çocuklarımıza göre çookuzak diyarlarda bir yerde…
Buna rağmen bizler övünüp duruyoruz hala, ecdadımızın yazdığı destanlar ve kazandığı zaferlerle…
İşte bu ahval ve şerait içinde, aziz milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyor, bu vatan uğruna can vermiş tüm şehitlerimizi buruk bir hüzünle;rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Kaynak 1) Nasuh Mahruki sosyal medya paylaşımı.