Belediyeler için, hiç kış gelmese, çalışanlar maaş istemese, yağmur yağmasa, deprem olmasa ne kadar kolay değil mi kenti yönetmek? Her bayramda bir afiş, 3 mesaj 2 poster, yandaş sosyal medya trolleriyle algı yönetmek, ne kolay değil mi?! Kenti yönetmek algıyla mümkün olsaydı, depremlerde hiçbir bina yıkılmaz, sular musluklardan devamlı akar, parklar yemyeşil olurdu; her sel felaketinden, her depremden, her susuzluktan sonra o cesaretli, “ben yaparım, ederim” diyen başkanlar gider, yerine eski dönemleri karalayan, bütçenin ve yasaların ellerini kollarını bağladığını söyleyen, elinden şekeri alınmış çocuk acınasılığında başkan portleri görmezdik.
Depremler özelinden bakarsak aslında, yıkılan binaların failleri çok bellidir. Nedense belli bu failler, suç ortaklıklarını bildiklerinden önce ortada bolca top çevirip, laf kalabalıklarında belirsiz bir suçlu tanımı yapıp, direkt “şu” diyemeden “ama ama” diyerek doğrudan da hiç kimseyi suçlamadan saatlerce konuşurlar. Tıpkı ülkede yolsuzluğun hep konuşulup, herkesçe bilinmesi gibi, ama asla bir yolsuzluk vakasının mahkemelere yansımaması, çözülememesi gibi, depremde de failler hokus pokuslarla nihayetinde kaybedilmektedir.
Suç faillerinin ana üssü belediyelerden başlayarak, olay mahalline kadar sürer. İşin başında ne kadar ruhsat “parası” alacağından gayri derdi olmayan belediyeler, mümkün olabilse her yere 100 katlı bina kondurmaktan başka inşaatla ilgili fikirleri var mı?
Denetim firmaları bu işlerde figüranlığı asla kabul etmez, bir yanıyla belediyelerle kötü olmamak, bir yandan da iş-para kaybetmemek arasında “vicdani”(?) sorumlukla iş yapabilmenin derdinler, insan hayatı o sıralar akla pek getirilmez. Meslek odaları ise yancı, ya da serçe parmağı gibi “hani bana hani bana” konumunda olup, her şeyi bilen ama bilmeyen, sonrasında da “biz demiştik” nakaratının solistleridir. Kendileri ile ilgili kapatılma konuları veya üye aidatları bahis konusu olduğunda, kamu adına denetleme görevlerinden dem vurup, olmamaları halinde nasıl bir tehlikenin olacağından konuşup, ama aslında görünürde sürecin hiçbir yerinde müdahil ve etkili değillerdir. Meslek oda başkanları zaman zaman belediyelerde icracı memur olarak görev yaparken suça ortak oldukları hissine hiç kapılmazlar, çünkü müteahhittir zaten “olağan şüpheli” olan, o kesin çalmıştır, “tek başına” öyle değil mi? Belediyelerde görev almayı liyakat sayarken, kamu adına meslek odalarında “gönüllü” hizmetleri, aile bütçelerine doğrudan gelir sağlamadığından mıdır bilinmez, orada pek bir acemi ve uyumludurlar.
Herkesin geride kalan enkaz yığınında bir aması, ben o fail ben değilim demesi sessizce bize fısıldanırken, ortada gün gibi gerçek “olağan şüpheliye” hepimiz ikna oluyorsak, bilelim ki filmin sonunda fail demiyorum failler deniz kenarında keyf çatacaklardır.