Bizde yapılmak istenenin ‘ne’ olduğunu anlayabilmek, düşünebilmek o denli zorlaşıyor ki; sevgiden, umuttan, yarından, gelecekten, emekten, adaletten, eğitimden ‘nasıl’ uzaklaşılır onun üzerine çalışılıyor, kafa yoruluyor sanki…
Okulda çocuklarımıza öğretilen ‘ne’ demek için zaman erken mi; yeri mi değil yoksa?
İnsanların, çocuklarının ‘eğitim’ biçimini beğenip-beğenmeme özgürlükleri olmasa bile ‘eleştirebilme’ hakları yok mudur?
O ders neden önemsenmiyor, bu ders neden verilmiyor, öğretmenler neden dogmatik ağırlıklı, bilim dersleri neden yeterince değil, öğrenciye neden matematik sevdirilmiyor, öğretmen öğrencinin sorusundan neden rahatsız oluyor…
‘Nedenleri’ çoğaltmak neden bu denli kolay?
***
Eğitimde bir karabasanın içerisinde öğrenciler, anne-babalar…
İki gün önce, Kozan’da bir yakınımın konuğuyduk evinde…
Akşam saatlerinden oldukça sonra, ikinci sınıfa giden kızına sorulan bir sorudan söz etti…
İlkokul ikinci sınıfa giden öğrencilere sorulan bir soru, vatsap üzerinden tüm anne-babaya gönderilmiş, herkes bulduğu ‘farklı’ sonucu ‘buradan’ paylaşıyordu…
İlkokul ikiye giden öğrencinin, annesi, babası, ablası, abisi, başka yakını paylaşımlarda bulunuyordu; işin ilginci, çıkarılan sonuç birbirinden ayrıydı!
Yaşı yedi-sekiz olan çocuklara ‘çözmeleri’ için verilen soru, büyüklerini bir sonuçta buluşturmamıştı; ayrıştırmış, telaşlandırmış, söylendirmiş, ahlatmış, oflatmış…
Soru şöyle:
5 kişilik turist grubu bir otele gider. Otele kişi başı 100 liradan bir haftalık bedeli öderler.Ödeme yaptıktan sonra, farklı nedenlerle birinci turist bir, ikinci turist iki, üçüncü turist üç, dördüncü turist dört, beşinci turist beşinci gün oteli terk etmek zorunda kalırlar.Otel yönetimi turistlerin erken ayrıldıkları her gün için 5 lira ceza bedeli keser.Hafta sonu otel yönetimi ne kadar geri ödeme yapmıştır?
Soru böyle…
***
Önümüzde kalem, defter…
Beş dakkadan fazla zamanımızı aldı bizim…
Ancak bulduğumuz sonuç, bizden önce çözenlerin verdiği sonuçla aynı değildi!
Anne-babaların ‘bulaşamadıkları’ sonuçta öğrencileri, ikinci sınıf öğrencilerini ‘buluşturmak’…
Bu hangi akıl…
Bu hangi insana bakış…
Bu hangi ‘emanet’ edilecek kuşak çabası…
***
Şunu söylemek haksızlık olur mu?
Birini, bir şeydan uzaklaştırmak, nefret etirmek, iğrendirmek istiyorsanız önüne ‘istemediğince’ verin!
Örneğin çocuğun yumurtayı sevmesini istemiyor musunuz?
Örneğin bir şeye karşı duruş mu sergilemesini istiyorsunuz?
En çoğunu, en zorunu ‘daha’ başta verin…
Pekmezi, makarnayı, ıspanağı önüne kazanla koyun; özgürlüğün bile ‘özgürlüğü’ aşanını…
Ya sonra…
***
Son yıllarda eğitim sisteminde görülen ‘gerilemeyi’ öğrenciden, öğretmenden önce ‘sistem’ olarak sorgulamadıkça ‘yapıldığı’ söylenen iyileştirme eylemi yerli-yerinde sonuçlanmayacaktır.
Siz tutar, sitem olarak okullarda ya da öğrencileri sınavlarla denemek için ‘görevlendirdiğiniz’ kurumlarda, soruların ‘ayarını’ tutturmamak için birilerini görevlendirirseniz…
Olanları yeniden saymakla da olmuyor; dilini anlayamama, matematiği sevmeme, soruyu sormama diye ‘yeniden’ yinelemekle de…
Ancak bunları bir bir yitirirsiniz!
***
Yakınımın ilkokul ikinci sınıfa giden kızı ‘soruyu çözemeyince nefret ediyorum’ diyor.
‘Çöz öyleyse’ diyor babası…
‘Sen ne kadar uğraştın söylesene babacığım…’
Aziz Nesin ‘şimdiki çocuklar harika’ demişti; sistem o ‘harikaya’ elinden gelebilecek zararı yapıyor!
İlkokula yeni başlayan, abeceyi bilmeyen öğrenciye ‘bir tümcelik’ fişi gösterdiğinizdeki yaşayacağı karmaşa, iki-üç aşamada çözümü yapılabilen sorudan ayrı düşünülemez!
Daha kapıdan girerken elindeki ‘nar çubuğu’ değneği ekseninde döndürerek ‘çalışmayan öğrenciyi sevmem, beni anlamayan öğrenciyi sevmem, ahlaksız öğrenciyi sevmem, benim dersimi sevmeyen öğrenciyi sevmem’ gözdağı ile ‘ilk’ dersine başlayan öğretmenin dersinden başarı olanların sayısını yakınlara sorarak ya da öğrencilik yıllarını anımsayarak düşünelim.
Sevgi, sevgiyle büyür; yeşerir…
Öğrenmek, bir önceki bilgiyle önem kazanır.Öğrenmek, bilgi olur. Yaşamın içinde kavga olur, umut olur, emek olur, bilim olur, gelecek olur, özlenen yarın olur…
Bilginin önü hep açıktır; her bilgi, bir bilmediğine yönelecektir.Düşünür ‘yetinen insan yaşamaz’ der. Bilgiye yetinilmez; yeter ki koşullarına, yerine, zamanına ‘sistem’ içinde yer bul.
Yeter ki…