Yerel seçim için aday başvuruları başlayınca, partilerin ‘aday’ olacak isimleri Ankara yollarına yoğunlaştı…
Ne güzel değil mi?
Adana için aday ol, Adana’nın yerel konularına eğilmek için yola çık, kentinin yurttaşlarıyla içli-dışlı olunması gerektiğini bil; ancak yine de önceliği Ankara’da ara!
Ankara’da iki ‘yerel yönetimlerden sorumlu’ isimleri ara-tara…
Bulursan ‘kendini’ öve öve bitirememe, bulamazsan beklemeyi sürdür!
Ne güzel!
Günlerdir bu köşeden ‘seçmenin’ adayı kucaklamasının ilk koşulu, ‘adayı’ kendinin belirlemesinden geçer, diye yaz-dur!
Genel Merkezlerin işi bu olmalı; aday adayı ağırlamak!
Sonu hep ‘bozgun’ olacak biçimde ‘önseçim’ yapılmasını engelle!
Seçimin ardından da seçimi yitirmenin binbir ‘gerekçesini’ sırala…
Yapmayın ama…
Partinin aday adayının Ankara yollarına yoğunlaşması yerine; partinin üyeleriyle konuşmasını, birbirlerini tanımasını, düşündüklerini üleşmesini sağlasanız ya…
Çok mu kötü olur?
Partilinin içinden geldiği gibi, gönlünde tarttığı gibi, bildiği gibi, bilmediği gibi davranmasının ne ‘kötülüğü’ var?
Aday ‘başvuru gününün’ açıklamanın yapıldığı gibi, şimdiden ‘önseçim tarihini’ de açıklamak zor mu?
Özellikle muhalefet partisinin, CHP’nin seçmeninden ‘iç yakıcı’ sesler geliyor, duyulmuyor mu?
Her ne denli iktidara yarayacağı, elde bulunanların da yitirilme olasılığının konuşulmasına karşın, sandığa gitmeyecek olanlar var!
Evet… CHP seçmenin arasında, adayın ‘merkez yoklamayla’ belirlenmesi durumunda sandığa gitmeyecek partili seçmenler var!
Seçmen, merkez ‘önseçim’ tarihini açıklamadıkça ‘sonuç iktidara yarıyor’ bile diyor!
Seçmen ‘unutularak’ seçime gidilemeyeceği bilinmeli artık…
ÜRETİCİYE DESTEKLEME
Markette, pazarda her şey el yakıyor!
Üreten de söyleniyor, tüketen de…
Bir iktidara yakın olanlar ‘görmezden’ geliyor, olanları; sözlenen iki tümceyi süsleyip sunuyor!
Tavuğun yumurtası, komşunun bahçesindeki maydanoz, seradaki domates… Aklınıza gelen her şey de fiyatlar almış başını gitmiş! Yanan tüketici, değil mi?
Salt tüketici mi? Üreten?
Üretenin kullandığı tohum, attığı gübre, tükettiği elektrik fiyatlarına ‘kimsenin’ bir şey dediği yok!
İşin en düşündürücü yanı da, bu tür sistemin ince dokularını barındıran kurumların dolar kurundan dolayı fiyatlarını ikiye katlamalarına karşın, burada çalışanların maaşlarında değişikliğe gidilmemesi…
Örneğin yılbaşından bu yana elektriğe sanayide yüzde elli, evlerde yüzde kırk zam yapılmış. Elektriği üretimde kullananların girdilerindeki bu artıştan dolayı ‘fiyat’ artırmaması olanaksız! Elektrik üretip-satan firmalar bunu her türlü tükettirip ‘yaptırım’ güçleri gereği bedelini de toplarken; aldığı elektriği üretimde kullanan sektörlerin, ürettiklerini daha pahalı, ayrıca tükettiremediklerinden dolayı küçülmeye gittikleri de biliniyor! Pazarda, markette el yakan fiyatların ‘elektrikle’ bağlantısı bu!
Geçtiğimiz günlerde, burada ‘somun-pide’ ekmek arasındaki yüzde yirmibeşlik farkı sormuştum. Dün sabah komşu mahalle bakkalı ‘yazdın iyi oldu da, bu kez somun da pidenin fiyatına çıkarıldı. Anlamıyorum, bunu Ankara nasıl bir lira yapıyor da, buğdayın çıktığı bu topraklarda ekmek yüzde yirmibeş daha fazla oluyor’ dedi.
Buğday, mısır, pamuk üreticisi ile on dakka oturun. Toprağa ilk tohumu attığı günden başlayarak yaptığı harcamaları bir bir sayarken donup kalıyorsunuz! Hasat döneminin ardından belirlenen ‘taban fiyatını’ duyduğunuzda daha da şaşırıyorsunuz!
Bizim siyasetçilerin ‘nasılını-nedenini’ bilmediğim biçimde yürüttüğü işler, ne yazık ki her alanda böyle! Açlık sınırı altında yaşamını sürdüren milyonlar, harcamalarını karşılayacak düzeyde açıklanan taban fiyatı… Anlaşılacak gibi değil aslında! Dostlar ‘alış-verişte görsün’ benzeri yaşamımız!
Dün haberlerde vardı; üçyüz tır taze, soğutulmuş, kemiksiz sığır eti dışalımı yapılacakmış! Sanki bizde üreten, üretilecek alan yokmuş gibi! Bir de ne olduğu belirsiz, tüketildikten sonra içyüzü ortaya çıkma olasılığı da var!
Dışalımı yapılan daha birçok besinler!
Şu var: insan yaşıyorsa önceliği doymasından geçer, doyması için de tarım zorunludur.
Bu zorunluluktan dolayı da, sistem ‘gözün göreceği’ biçimde üreticiye destekleme yapmalıdır!
Bu destekleme tüketiciye yansımalı, yurttaşlara ulaşımı kolaylaştırılmalıdır!
Desteklemesiz ne üretici rahat soluk alır, ne de yurttaşın eli yanmaktan kurtulur!
Yerel seçim için aday başvuruları başlayınca, partilerin ‘aday’ olacak isimleri Ankara yollarına yoğunlaştı…
Ne güzel değil mi?
Adana için aday ol, Adana’nın yerel konularına eğilmek için yola çık, kentinin yurttaşlarıyla içli-dışlı olunması gerektiğini bil; ancak yine de önceliği Ankara’da ara!
Ankara’da iki ‘yerel yönetimlerden sorumlu’ isimleri ara-tara…
Bulursan ‘kendini’ öve öve bitirememe, bulamazsan beklemeyi sürdür!
Ne güzel!
Günlerdir bu köşeden ‘seçmenin’ adayı kucaklamasının ilk koşulu, ‘adayı’ kendinin belirlemesinden geçer, diye yaz-dur!
Genel Merkezlerin işi bu olmalı; aday adayı ağırlamak!
Sonu hep ‘bozgun’ olacak biçimde ‘önseçim’ yapılmasını engelle!
Seçimin ardından da seçimi yitirmenin binbir ‘gerekçesini’ sırala…
Yapmayın ama…
Partinin aday adayının Ankara yollarına yoğunlaşması yerine; partinin üyeleriyle konuşmasını, birbirlerini tanımasını, düşündüklerini üleşmesini sağlasanız ya…
Çok mu kötü olur?
Partilinin içinden geldiği gibi, gönlünde tarttığı gibi, bildiği gibi, bilmediği gibi davranmasının ne ‘kötülüğü’ var?
Aday ‘başvuru gününün’ açıklamanın yapıldığı gibi, şimdiden ‘önseçim tarihini’ de açıklamak zor mu?
Özellikle muhalefet partisinin, CHP’nin seçmeninden ‘iç yakıcı’ sesler geliyor, duyulmuyor mu?
Her ne denli iktidara yarayacağı, elde bulunanların da yitirilme olasılığının konuşulmasına karşın, sandığa gitmeyecek olanlar var!
Evet… CHP seçmenin arasında, adayın ‘merkez yoklamayla’ belirlenmesi durumunda sandığa gitmeyecek partili seçmenler var!
Seçmen, merkez ‘önseçim’ tarihini açıklamadıkça ‘sonuç iktidara yarıyor’ bile diyor!
Seçmen ‘unutularak’ seçime gidilemeyeceği bilinmeli artık…
ÜRETİCİYE DESTEKLEME
Markette, pazarda her şey el yakıyor!
Üreten de söyleniyor, tüketen de…
Bir iktidara yakın olanlar ‘görmezden’ geliyor, olanları; sözlenen iki tümceyi süsleyip sunuyor!
Tavuğun yumurtası, komşunun bahçesindeki maydanoz, seradaki domates… Aklınıza gelen her şey de fiyatlar almış başını gitmiş! Yanan tüketici, değil mi?
Salt tüketici mi? Üreten?
Üretenin kullandığı tohum, attığı gübre, tükettiği elektrik fiyatlarına ‘kimsenin’ bir şey dediği yok!
İşin en düşündürücü yanı da, bu tür sistemin ince dokularını barındıran kurumların dolar kurundan dolayı fiyatlarını ikiye katlamalarına karşın, burada çalışanların maaşlarında değişikliğe gidilmemesi…
Örneğin yılbaşından bu yana elektriğe sanayide yüzde elli, evlerde yüzde kırk zam yapılmış. Elektriği üretimde kullananların girdilerindeki bu artıştan dolayı ‘fiyat’ artırmaması olanaksız! Elektrik üretip-satan firmalar bunu her türlü tükettirip ‘yaptırım’ güçleri gereği bedelini de toplarken; aldığı elektriği üretimde kullanan sektörlerin, ürettiklerini daha pahalı, ayrıca tükettiremediklerinden dolayı küçülmeye gittikleri de biliniyor! Pazarda, markette el yakan fiyatların ‘elektrikle’ bağlantısı bu!
Geçtiğimiz günlerde, burada ‘somun-pide’ ekmek arasındaki yüzde yirmibeşlik farkı sormuştum. Dün sabah komşu mahalle bakkalı ‘yazdın iyi oldu da, bu kez somun da pidenin fiyatına çıkarıldı. Anlamıyorum, bunu Ankara nasıl bir lira yapıyor da, buğdayın çıktığı bu topraklarda ekmek yüzde yirmibeş daha fazla oluyor’ dedi.
Buğday, mısır, pamuk üreticisi ile on dakka oturun. Toprağa ilk tohumu attığı günden başlayarak yaptığı harcamaları bir bir sayarken donup kalıyorsunuz! Hasat döneminin ardından belirlenen ‘taban fiyatını’ duyduğunuzda daha da şaşırıyorsunuz!
Bizim siyasetçilerin ‘nasılını-nedenini’ bilmediğim biçimde yürüttüğü işler, ne yazık ki her alanda böyle! Açlık sınırı altında yaşamını sürdüren milyonlar, harcamalarını karşılayacak düzeyde açıklanan taban fiyatı… Anlaşılacak gibi değil aslında! Dostlar ‘alış-verişte görsün’ benzeri yaşamımız!
Dün haberlerde vardı; üçyüz tır taze, soğutulmuş, kemiksiz sığır eti dışalımı yapılacakmış! Sanki bizde üreten, üretilecek alan yokmuş gibi! Bir de ne olduğu belirsiz, tüketildikten sonra içyüzü ortaya çıkma olasılığı da var!
Dışalımı yapılan daha birçok besinler!
Şu var: insan yaşıyorsa önceliği doymasından geçer, doyması için de tarım zorunludur.
Bu zorunluluktan dolayı da, sistem ‘gözün göreceği’ biçimde üreticiye destekleme yapmalıdır!
Bu destekleme tüketiciye yansımalı, yurttaşlara ulaşımı kolaylaştırılmalıdır!
Desteklemesiz ne üretici rahat soluk alır, ne de yurttaşın eli yanmaktan kurtulur!