Meral Akşener’in aday olmamasından sonra yapılan olağanüstü kongrede İyi Parti’de genel başkanlık koltuğuna müsavat dervişoğlu oturdu..
Ancak, partideki istida dalgasının devam etmesine bakılırsa, kongre ve genel başkan değişikliği İyi Parti’ye çare olmayacak..
İyi Parti’deki kan kaybını önleyemeyecek..
Kongrenin hemen ardından gelen istifalarda, suçlamalar hep aynı..
Kongrede Koray Aydın’ı destekleyen Ttrbzon’un Yomra İlçesi Belediye Başkanı Mustafa Bıyık, partiden istifa ederken gerekçesini “31 Mart’ta yaşanan başarısızlıkların, yeni yönetimle devam edeceğine ve partinin bu durumda başarıya ulaşamayacağına inanıyorum” diye ifade etti..
Kocaeli eski İl Başkan Yardımcısı Veli Başkurt’un istifa açıklaması ise daha da sertti..
Başkurt, “Kuruluşunda ve büyümesinde emeğimiz olan İyi Parti Kurultayı’nın sonucu; Vesayet ve kayyum sistemi kazandı… Zaten bitmiş olan İyi Parti’nin bugün fişi çekildi… Emek hırsızlarını Allah’a havale ediyor, İyi Parti’den istifa ediyorum” diyor..
Müsavat Dervişoğlu’nun genek başkanlığa getirilmesini vesayet ve kayyumun kazanması olarak nitelendiriyor, bitmiş olan İyi Parti’nin ipinin çekildiğinin söylüyor..
Kayseri eski yöneticilerinden Hasan Mert Çakmak da, İyi Parti’nin ilkelerinden ve çizgisinden ayrıldığını, liyakatsızlık sorunu ile karşı karşıya kaldığını ifade ederek partisinden ayrılıyor..
İstifa edenlerin açıklamaları yenilir yutulur cinsten değil..
Müsavat Dervioğlu’nu kayyum olarak göreni mi, vesayet sisteminin kazandığını mı, liyakat sorunu yaşandığını mı söyleyeyim, hepsi birbirinden ağır suçlamalar..
Görünen o ki, İyi Parti’de yönetim değişikliği partiye deva olmayacak, kan kaybı hızla sürecek..
İyi Parti’nin sonunu hüsran olacağını şimdiden söylemek pek de yanlış olmayacak…
AK Parti’den CHP’ye.. Ne alaka?..
Dün Cumhuriyet gazetesinde bir haber vardı..
Habere göre, Özgür Özel’in çağrısı sonuç vermiş ve AK Partili yirmi genç partilerinden istifa edip CHP’ye katılmışlar!..
Habere göre, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Gelin tapusu Mustafa Kemal Atatürk’e ait olan bu baba ocağına üye olun” çağrısı üzerine Diyarbakır’da 20 kişi AKP Gençlik Kolları'ndan CHP İl Gençlik Kolları'na üye olmuşlar...
Hiç de inandırıcı gelmiyor bana..
AK Parti’nin siyasal, idelojik çizgisi belli, CHP’nin belli..
AK Parti, siyasal islamın temsilcilerinden olan partilerden birisi..
CHP ise kimi zaman Atatürkçü, çoğunlukla da sosyal demokrat düşüncede bir parti konumunda..
Atatürk konusunda iki partinin menspları çok farklı düşünüyor..
AK Partilierin Atatürk ile ilgili “olumlu” bir hassaiyetleri olmadığı biliniyor..
Peki o zaman, Atatürk’le ilgisi olmayan, Abdulhamit hayranı gençler nasıl oluyor da Özgür Özel’in “Gelin tapusu Mustafa Kemal Atatürk’e ait olan bu baba ocağına üye olun” çağrısına utyup, Atatürk’e ait baba ocağına dönüyorlar..
N’olur aklımızla dalga geçmeyin..
Eğer bu katılımlar gerçekten olmuşsa, gerçek nedenlerini açıklayın..
Bizlere, siyasal islamcıların, Abdulhamit hayranlarının tapusu Atatürk’te olan baba ocağına döndükleri masalını anlatmayın, o masala inandırmaya kalkmayın..
Kırmızı Başlıklı Kız’ı anlatsanız daha inandırıcı olursunuz!..
Anasının Fakir Baykurt’a verdiği ders
Köy Enstitüsü mezunu eğitimci Fakir Baykurt, evlerinin önünde açılan yeni kahvede çay içmek ister.
Anası çayı söyler ama ağzı yanan Fakir Baykurt bardağı yere atar. Sonra ne mi olur?..
Hep birlikte okuyalım..
1929’da Burdur'da doğan asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt’un çayla tanışması ve anasıyla öğretmenlik konusundaki diyaloğu çarpıcı...
1948’de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra köy öğretmeni olan Fakir Baykurt’un o günlere geliş öyküsü aslında bu...
Çayın yeni yeni içilmeye başladığı günler.
Fakir Baykurt, evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamaz ve bir gün “Çay isterim, ille de çay!” diye tutturur. Anası oğluna kıyamaz elinden tutup kahvenin önüne götürür ve Kahveci Topal Hüseyin’i çağırıp, “Hüseyin bir bardak çay getir!” der.
Çay gelir, çayın nasıl içileceğini bilmeyen Fakir Baykurt,
sıcak çaydan hızla bir yudum içer ve ağzı yanınca bardağı yere atar.
Çay dökülür ama yer toprak olduğu için bardak kırılmaz.
Fakir Baykurt, “Anam şimdi vuracak? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?" diye beklerken anası kahveciyi yeniden çağırır:
“Hüseyin bir çay daha ver!”
Fakir Baykurt’a ikinci çay gelir.
Çayı üfleyerek içer.
Yıllarca anasına sorup durur:
“Anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?”
Bu sorunun yanıtını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir…
Oğlunun sınıfını görmek isteyen Elif Baykurt o gün sınıfa girer, oğlunun ders vermesini izler.
Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır:
“Sınıfta estim, gürledim!”
Ders bitince dışarıya çıkarlar, Fakir Baykurt anasına sorar:
“Anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?”
Anası:
“Eh, işte fena değil!”
Fakir Baykurt:
“Nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor,
pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?”
Anası:
“Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!..”