Cenaze yemeği adedinin kaldırılmasına yönelik çağrımızı günlerdir buradan dile getirip başta Adana Müftüsü olmak üzere yetkililerin bu konuya el atmalarını, insanları maddi ve manevi olarak buhrana koyan bu uygulamanın sonlandırılması adına iradenin ortaya konulmasını istedik.
Hep söyleyip duruyorum. Bu şehrin en büyük sıkıntılarından birisi de ‘kentin yöneticilerinin kente karşı insanlarına karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemeleridir’ diyorum. Ve bu olayda da aynen bu yaşandı.
Bir tek yetkili isim çıkıp ‘gereğini yapacağız’ diyemedi!
Onlar suskun kalsınlar, biz yine aynı noktadayız. Konuyu dile getirmeye devam edeceğiz.
Bu konunun gündeme geldiği şu günlerde Hürriyet Gazetesi’nden Güzin Abla köşesini yazan sevgili meslektaşımız da bizim gibi ‘Taziye evlerinde yaşanan olayları’ biraz da eleştirisel bir yaklaşım göstererek kaleme almış.
Sorun ortak olunca, ortaya konulan tepkiler de ortak oluyor.
Sevgili Güzin Abla isimli meslektaşımızın köşe yazısını sizlerle paylaşmak istedim. Belki bu kentin yöneticileri okuyup konuya müdahil olma ihtiyacı duyarlar!
XXX
Hürriyet Gazetesi’ndeki Güzin Abla’nın bu konudaki köşe yazısı aynen şöyle yer almış:
“Sevgili Güzin Abla, dayanamayıp yazma gereği duydum. Biz mi çok duyarsızlaştık, yoksa gelenek ve göreneklerimizde mi bir değişiklik oldu?
Taziye evinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba” diye soran birisini anlattılar. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir tweet attım.
Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Ne yorumlar, ne hikâyeler yazıldı... Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirmek zorunda kalanlar mı istersin...
Taziye ziyaretinde dağıtılan karton bardaktaki çayı eliyle iterek, merhumun kızına “Huyum kurusun, ince belli haricinde çay içemiyorum, sana zahmet” diye fısıldayanlar mı? Patatesli pideyle peynirli pideyi takas edenler... Ve daha neler neler!
Olay meğer memleket meselesiymiş.
Şaşırdım kaldım! Yüzlerce yorum alt alta dizildi. Millet bir yandan kendi yaşadıklarını yazdı. Bir yandan da taziyede karabiber isteyen şahsa öfkelendi. “Böyle aymazlık olur mu, orası taziye evi, aşevi değil!”, “Yanına hoşaf da isteseydin bari utanmaz” diyenler de oldu tabii...
Yorumları okurken niçin bu kadar tepki gösterildiğini düşündüm. Yani pilavda, tatlıda bir beis yok da karabibere gelince mi sıkıntı oldu?
Bir arkadaşıma fikrini sordum. Biraz düşündü. Sonra “Gerçek dostlar ve sevenler, o gün tavuk da yiyemez pilav da yiyemez. İştahları kaçar. Konu karabibere gelmez yani” dedi.
“Emin misin?” dedim.
Hafif durakladı. Sonra “Yani...” dedi kısık bir sesle. Ama yüzüne anlık olarak yansıyan o şüphe de gözümden kaçmadı. Kendi taziyesini hayal etti büyük ihtimalle. Artık ne düşündüyse, yüzüne koyu bir gölge düştü adamın.
Ve bu gölgeyle birlikte benim de zihnimde bir ışık yandı.
Bizi asıl rahatsız eden şey “Merhumun yakınlarına çok ayıp oldu” düşüncesinden ziyade, kendi taziyemizde böyle bir olayın yaşanma ihtimali olabilir mi diye içimizden geçmesiydi büyük olasılıkla…
Acaba hayatın geçiciliğini ve ölümün gerçekliğini şiddetli bir şekilde yüzümüze çarptığı için mi karabiber olayına bu kadar tepki verdik?
Şimdi düşünüyorum...
Ölmüşüm ve yeni gömülmüşüm. Daha küreklerin çamuru kurumamışken bizim evde bir sürü insan büyük bir iştahla yemek yiyor. Hepsi tanıdık, beni seven insanlar.
Ve bu insanlardan biri, benim çocuklardan karabiber istiyor.
Bir başkası “Şu çayı tazele bakalım delikanlı” diye bizim yeğene boş bardağı uzatıyor.
Evet, gerçekten rahatsız edici.
Hatta üstünde düşününce öfkelenebileceğimiz kadar derin bir mevzu.
Ama dünyanın fâniliğini, insanın acizliğini bundan daha iyi anlatan bir sahne olabilir mi?
Müthiş bir hayat yaşamışsın.
Kariyerine kariyer katmış, bir sürü başarıya imza atmışsın. Dünyayı gezmişsin. Ödülleri üst üste, torunları yan yana dizmişsin. Ama taziyende millet pilav üstü baharat derdine düşmüş!
Kendine âşıkların aşkına gölge düşüren, “Ben olmasam var ya...” ile başlayan o iddialı cümlelerin hepsini merhumla birlikte gömen müthiş bir sahne aslında...”
XXX
Sorun ortak olunca ortaya çıkan yazılarda birbirine yakın yazılar oluyor.
Neye kanaat getirdim biliyor musunuz?
Bu şehrin yöneticilerinden ben ümidimi kestim! Sizi bilemem ama adı yönetici olan ama sadece kendisini o makama getirene karşı sorumlu hisseden bu tür yöneticiler ile bu iş yürümez!
Yürümüyor da zaten…