Geçtiğimiz hafta Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde, Dünya Gıda Günü nedeniyle yapılan bir toplantıya katılmıştım. Toplantının ana konusu ‘Kırsaldan kente göç; yoksulluk’…
On-onbeş yıl içerisinde büyüyen ekonomik nedenleri üzerinde durulurken,,ülke ekonomisine olan ‘yükü’ de irdelenmeye çalışılmıştı. Öyle ya; Köylünün, köyünde kalmasını gerektirecek, köyünde yaşamını sürdürecek koşullar ‘nasıl’ yok olmuş, nasıl bitirilmişti?
Köylünün, yıl içerisinde tüm olumsuzluklara başkaldırarak ‘hasat’ durumuna getirdiği ürünü, yaşamın gereksinmelerini karşılamaya yetiyor muydu?
Örneğin narenciye, örneğin mısır, örneğin buğday, örneğin pamuk…
Tüm girdilerinden sonra; elinde kalan yaşamını sürdürmesine, teknolojiyi bilmesine, çocuklarına gelecek oluşturmasına, kısaca yaşamına ne denli rahatlama getirecekti?
***
Her hasat dönemi, üreticiden yükselen sesler duymak eksik olmuyor! Salt bölgemiz de mi?
Her bölgenin üreticisi ‘hasat’ döneminde ayağa kalkıyor! Bakımında kullandığı gübresi, ilacı, sulaması, çeşitli bakımlarında her yıl harcama katlanırken ‘ürünün’ fiyatı yerinde sayıyor…
Bu olgu da köylünün olmasa bile, çocuklarının kente göçmesine neden oluyor! Köyde kalan büyükler belli bir süre sonra ‘iş yapmaktan’ ellerini çekiyor, kente giden kuşak geri dönmek istemiyor, üretim alanları ile birlikte üretim azalıyor…
‘Aklın yolu birdir’ diyen ‘bir kişi’; ülkemiz gibi tarım alanları, hayvancılık yapma koşulları bu denli güçlü olan coğrafyamızda-doğal yapımızda hem hayvancılığın, hem de tarımın can çekişmesinin ‘haklı gerekçesini’ açıklayabilir mi? Ben Çukurova’yı biliyorum…
Diğer bölgelerimizin de kendine özgü yanları vardır… Büyüklerimizin ‘adamı eksen biter’ dedikleri toprağı eken köylü-üretici can çekişirken, köylüye-üreticiye ‘büyüyün-gelişin’ diyen kredi verici egemenler geçimini buradan sağlıyor! Köylüye ‘sözde’ uygun koşullarda kredi dilimi uzatarak gübresini, ilacını, traktörünü almasını sağlıyor. Üç yıl sonra da ‘ekim alanına’ el koyuyor!
Hayvancılıkta da durum bundan farklı değil! Mera alanlarını daraltarak, yeminin fiyatını katlayarak, barınma sorunlarını artırarak hem hayvancılık azaldı, hem de hayvansal ürünlerin ülke içerirsindeki fiyatları aldı başını gitti!
***
Gıda, Tarım-Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba diyor ki: ‘Allah’ın izniyle bir haftaya kadar göreceksiniz mağduriyetinizin nasıl giderileceğini, ama benim gariban halkımın da nasıl ucuz et yiyeceğini tüm Türkiye’ye göstereceğim…’
İktidarın, ya da bakanın işine karışmak gibi değil de… ‘Nasıl olacak bu’ diye sormak gerekmiyor mu kendi kendimize? Ekonomide kuramlardan biridir; ‘Üretim olmayan yerde, alım gücünü rahatça sağlayamazsınız!’ Şimdi ‘dışalım yoluyla’ denecek değil mi?
Dışalım yoluyla piyasada oluşturulacak bir ‘ucuzluk’, üreticinin ‘üretimden’ uzaklaşmasına neden olacak! Buğdayın, mısırın, pamuğun, samanın dışalım yoluyla getiriliş öyküsünü anımsayın bir! Kesimlik hayvanlardan sonra şimdi de ‘kesilmiş et’!
***
Dünya gıda günü nedeniyle yapılan toplantıda Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir köyden kente göçün nedenlerini şöyle sıraladı: ‘Uygulanan tarım politikaları sonucu kırsal nüfusun her geçen gün azalmaktadır, özellikle tarımsal üretimde ağırlaşan yaşam koşulları, verim düşüklüğü, pazar bulunamaması, üretimin ulusal planlamayla gerçekleştirilmemesi, tarımsal ve hayvansal üretimde girdi maliyetlerinin düşürülememesi, kolektif ekipman ve profesyonel üretim modeline geçilmemesi, ekilen toprakların çok parçalı olması, makineli tarımın artması, tarımda insan gücüne olan ihtiyacın azalması, köylerdeki alt yapı ve sosyal hizmetlerin kentlere göre daha az olması ve tarım dışı alanlarda yeterli istihdam imkânlarının bulunmaması nedeniyle…’
Evet, bu nedenlerle köylerden kente göç hızla yükselirken, diğer yandan da ekim alanları azalıyor, tarımda-hayvancılıkta masraflar artarken üretim düşüyor! Çözüm mü; üretim…