Etkinliğin “özüne” ne oldu peki? “Portakal Çiçeği Şenliği” diyorsunuz, içinde “çiçek açan” portakal yok! Gelen konukları salt Adana Kebabı ile doyuyorsunuz! Adına “Kebap Şenliği” denseydi o zaman! Yineliyorum; “karnaval” başlı başına “et bırakma” eylemidir!
“Portakal Çiçeği Şenliği” için gelenleri Adana’nın caddelerinde, sokaklarında, parklarında ne denli etkinliklerle/ konserlerle ağırlarsanız ağırlayın “şenliğin” içi doldurulamayacak! Bugüne değin yalnız fotoğraflarda gördükleri portakal bahçelerinin tadı olmayacak! Konuklar ağacın dalına dokunamayacak, meyvesini ağacından koparamayacak, çiçeğinin kokusunu içine çekemeyecek!
***
Şenlikler, “bir yandan yerel halkın bölgeye olan bağlılık duygusunu artırırken, diğer yandan toplum içinde yer alan birbirinden farklı katmanların/ birlikte daha iyi yaşamalarına olanak sağlayan” etkinlik biçiminde açıklanır. Bunu söylerken “şenlik karşıtlığım” olduğu anlaşılmasın! Nasıl ki bayramı “bayram sevinciyle” yaşamadan yollayan geniş bir topluluk varsa, “şenlik” açıklamasında olduğu gibi “farklı katmanların/ birlikte daha iyi yaşamalarına olanak sağlayan” nitelikten uzak olduğunun, gelen konukların “öze” dokunulamadığının da bilinmesi gerekir!
Geçtiğimiz hafta yapılan bir açıklama vardı. Açıklamada, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yayımladığı 2023 yılı verilerine göre Türkiye’de yardım alan ailelerin sayısının bir önceki yıla göre artarak 4 milyon 989 bin 456’ye ulaştığı, Adana yardım alan iller arasında İstanbul, Şanlıurfa, Diyarbakır, Van’ın ardından beşinci sırada olduğu belirtiliyordu! Gelin, şenliğin “özüne” dokunun!
***
Şenliğin ikinci günü… Merkez Park, alışılmışın dışında yoğun! Portakal çiçeğine benzer “renkli taç” satanlardan geçilmiyor! Bir de çimenlere serili çulun üzerine uzanıp Adana Kebabı yiyenlerden… Asıl şenliğin “özü” portakal çiçeğinin kokusu olmalıydı oysa… Portakal ağaçlarının açtığı çiçeğin kokusu sarmalıydı alanı… Sofralarda portakal/ portakalın çeşitleri de olmalıydı! Yoktu!
Israrla “karnaval” denilmesine, karnavalın “et bırakma” anlamına gelmesine karşın, alanda “panayır” havası vardı! El işi yapımlarının sergilendiği “koca panayır”… Tadı alınacak değil, gözü doyuracak hiç değil! Üç gün sonra evin bir köşesinde tozlanmaya bırakılacak el işleri… Çeşitli renklere boyanmış, çocukların “anlık” gözlerine hoş gelecek, tükettirilmesine karşın yaşamlarında hiç önemi olmayacak el işlerinin arasından geçerken “portakal çiçeğinin” kokusunu arayın aradığınız kadar; yoktu!
***
Şenlik, Adana’nın parklarında, caddelerinde, sokaklarında kutlanıyor! Dışarıdan gelenler Kozan ya da Karataş yolu üzerindeki portakal ağaçlarını görseler, çiçeklerinin kokusunu solusalar, kalmışsa başında meyvesini tutup koparsalar “ne güzel” olmaz mı? Ya da Adana caddeleri “portakal çiçeği” kokmuş olsa “şenliğin” özüne dokunulmuş olmaz mıydı? Dışarıdan gelen konuklar kentlerine dönerken aldıkları “tadı/ kokuyu” anlatmak yerine, “karnavalın” tanımına uymayan Adana Kebabının “konuşulacak” olmasından hoşnut musunuz şimdi?
Adana, birçok varsıllığı bir arada taşıyan bir kent! Ancak varsıllıklar içinde her tür yoksulluğu, birkaç yararlanıcının doyumu uğruna “yaşanmışlıkları” yok sayılan bir kent! Gerçekleşen bu şenliğe ısrarla “karnaval” denilmesine, etkinlik alanında “özden” kopulmasına “şimdi” olduğu gibi, “gelecekte” de “muhalif” olmayı sürdüreceğim! Ta ki, “karnaval” denilmemeye, “öze” dokunana değin!