Bugün biraz bilimsel ve mesleki takılayım dedim..
Her gün siyaset yazmak yerine, bugün de Arkeolojik-Antropolojik bilgiler paylaşmak istedim.. Biliyorum, bir çoğunun ilgisi çekmeyecek bugün yazdıklarım ama, Türk tarihi, Türk kültürü açısından önemli bilgiler de içeriyor.. Onun için paylaşmak istedim..
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında Altay Dağlarının Moğolistan sınırları içerisnde kalan kısmında bulunan, en yaşlı ninelerimizden birine ait olanTürk kadın mumyası bize atalarımızın maddi ve manevi kültürel yaşamlarından bilgiler aktarıyor..
Araştırmaların 30 ile 40 yaşlarında olan, yüz kemiklerindeki darbe izinin ölüm nedeninin kafa travması olduğunu düşündürdüğü Türk kadının mezarında, kadim Türk kültürünün ölüm geleneklerinin tamamen uygulandığı, kullandığı eşyalarının ve atının kendisiyle birlikte gömüldüğünü ortaya koydu.. Muhteşem güzellikteki ‘modern’ ayakkabılarıyla bulunan kadın mumya, diğer dünyaya dört farklı kıyafet, dikiş seti, bir at ve bir koç kafasıyla beraber yolcu edilmişti.
Bulunduktan sonra medyada büyük yankı uyandıran Türk kadını mumyası, 1100 yıl toprak altında kaldıktan sonra arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılmıştı.
Şimdi ise mumyanın üzerinde incelemeler yapıldı ve temizlendikten sonra yeni fotoğrafları çekildi. Türk kadının mumyası ve mezarında bulunanlar, 1100 yıl önce Türk kadınlarının bugün bile moderan sayılacak şekilde giyindiğini de kanıtlıyor..
Ninemizin giydiği ayakkabılar, günümüzün Adidas markasının tasarımlarına benzetilmişti… Kazıya katılanlar ve fotoğrafı gören moda ve ayakkabı tasarımcıları, ayakkabıların 1100 yıllık olmalarına karşın oldukça "modern" gözüktüğü konusunda fikir birliğine vardılar..
Yerel bir modacı, ayakkabıları garip ama yine de şık olduğunu söylerken, "İyi kalitede dikişleri, parlak kırmızı ve siyah çizgileri ve uzunluğuyla oldukça şık görünüyor" diyordu. Mezarda, ayakkabı gibi oldukça modern gözüken başka bir eşyada Türk kadının çantasıydı..
Arkeologlar, mezarda, ayrıca, bir ayna parçası ve tarak ile birlikte bir de bıçak bulmuşlardı… Mezarda bulunanlar içinde bir de, arasında metal parçaları olan ve günümüze kadar oldukça iyi korunmuş bir de eyer vardı.
Bulunan eşyalar Türk kadınının 1100 yıl önce de bakımlı olduğunu, makyaj yaptığını ortaya koyuyor.. Türk kadının kullandığı çanta ve dize kadar uzanan ayakkabı keçeden yapılmıştı.. Çantanın içinde dikiş seti de bulunuyordu.. Arkeologlar, deniz seviyesinden 2 bin 803 metre yükseklikte bulunan mezarta, şaşırtıcı derecede güzel işlemeli çanta, 4 farklı kıyafet, kap kacak, eyer, dikiş seti ve koç kafatası dahil olmak üzere toplam 51 eşya buldu… Kadının vücudu ve atın bedeni keçeyle kaplanmıştı..
Türk Arkeologlar, Antropologlar, Etnologlar, Etnofgraflar ve Halkbilimcilerin üzerinde mutlaka çalışması gereken mezar ve içinden çıkan eşyalarla ilgili olarak, Moğolistan Kültür Mirası Merkezi Müdürü Galbadrakh Enkhbat, “Keçe ayakkabıları diz boyuna kadar geliyor.
Tabanları deri ve parlak kırmızı şeritlerle dikilmiş. Bu çizgiler yüzünden bulgular kamuoyuna duyurulduğu zaman, üç şeritli Adidas ayakkabılarına benzetildi. Bu anlamda, özellikle de stil çok modern olduğu için etnograflar için ilginç bir çalışma konusu” diyor. Haksız da değil..
Moğolistan Kültür Mirası Merkezi Müdürü Galbadrakh Enkhbat, Moğolistan coğrafyasında bulunan en sağlam yapıdaki ilk Türk mezarında bulunan kadının, çıkan eşyalara bakarak, kadın normal toplumsal tabakadan bir kişi olduğunu ve onun bir terzi olduğununun düşünebileceğimiz görüşünde..
Oldukça nadir bir bulgu olan 1100 yıllık Türk kadını mezarı, Türklerin kadim inanç ve ritüellerimizi göstermektedir.. Ölen bireylerin eşyalarıyla gömüldüğü tezini doğruluyor.. Atın bilinçli olarak kurban edildiğini açıkça görüyoruz..
Mezardan çıkan parçaların götürüldüğü Khovd Müzesi araştırmacılarından B. Sukhbaatar, mezarda bulunan atın 4-5 yaşlarında bir kısrak olduğunu belirtiyor..
Bu durum da, atın kurban edildiğinin bir kanıtı oluyor.. Türk bilim insanları, halen Moğolistan Ulusal Müzesi'nde sergilenen Türk kadını mumyasını ve Khovd Müzesi'nde bulunan maddi kültür parçalarını mutlaka gidip görmeli ve incelemelidirler…
***
Anadolu beslenme alışkanlığı hep aynı kalmış
Anadolu'da beslenme alışkanlıkları binlerce yıldır neredeyse hiç değişmemiş..
Hep aynı nitelikte beslenme egemen olmuş.. Van'ın Gürpınar ilçesindeki Çavuştepe Kalesi'nde sürdürülen kazılarda tam 2800 yıllık buğday ve susamlar bulundu.. Bilim, şimdi bu buğday ve susamları yeniden yeşertmeye çalışıyor… Kale yerleşim yeri özelliğinden mi, yoksa bir ticaret merkezi özelliği taşıdığından mı bilmiyorum, üç tahıl deposuna sahip...
Bu depolar 2 metre 10 santimetre yükseklikte, 1,5 metre genişlikte "pithos" denilen küplerden oluşuyor.. Çavuştepe Kalesinde yapılan kazılar, Urartular döneminde Anadolu'da yoğun bir buğday ve susam ekildiğini gösteriyor.. 2800 yıl öncesinden 2000 yıl öncesine gelelim..
Arkeolojik kazılar ve yazılı kaynaklar, o zamanın Pergamon'u, bugünün Bergama'sında insanların nasıl beslendikleri konusunda birtakım bilgiler veriyor…
Örneğin, M.S. 2. yüzyılda yaşamış Pergamonlu hekim Gelanos, kitabında gladyatörlerin yediği çorbanın tarifini veriyor..
Galenos'un kitabından gladyatörlerin karbonhidrat ve protein bakımından zengin bir şekilde beslendiklerini anlıyoruz.. Çorba, tahıl ve bakliyatlardan oluyor ve içine zeytin yağı ilave ediliyor..
Hayvansal gıdalar gladyatörlerin beslenme sisteminde yer almadığı dikkatleri çekiyor.. Bergama Kazıevi mutfağında da tahıl ve bakliyat çok sık tüketiliyor..
Bergama'daki Roma Dönemi'nde kalma mezarlarda inceleme yapan Paleoantropolog Prof. Dr. Teegen, tahıl ve bakliyat bakımından zengin beslenmenin bugün de Türk toplumunda çok yaygın olduğunu dikkat çekiyor...
Prof. Dr. Teegen’e göre, iskeletlerde yapılan izotop analizleriyle antik dönemde Pergamonlular’ın daha çok sebze ağırlıklı beslendikleri ve toplumun çoğunluğunun az et yediği anlaşılmakta...
Ancak iskeletlerin incelenmesiyle elde edilen istatiksel sonuca göre, toplumun yaklaşık üçte biri düzenli olarak et tüketiyor… Prof.Dr. Teegen'in hayvansal gıda tüketimi ile ilgili görüşü, “Ne eti yedikleri konusunda ise, arkeozoologlar, bulunan hayvan kemikleri üzerinde yaptıkları incelemelerle şu sonuçlara varmışlar; Bugün olduğu gibi koyun/kuzu etinin antik dönemde de en sevilen et olduğu anlaşıldı. Eski Bergamalıların et tüketiminin yaklaşık %40-80’ini koyun/kuzu eti oluşturmuş.
Yaklaşık %20 oranında evcil domuz eti yedikleri, %15 oranında dana eti tükettikleri anlaşıldı. %2- 5 oranında ise, tavuk gibi kanatlılar tüketilmiş. Yaban hayvanı eti tüketiminin ise, seyrek olduğu görülmekte ve olasılıkla Pergamonlu zengin ailelerin sofralarına geldiği düşünülüyor.
Oranı az da olsa balık ve diğer deniz ürünlerinin de menülerinde yer aldığı anlaşılıyor" şeklinde..
Görüldüğü üzere, arkeolojik çalışmalar, en azından 2800 yıldır Anadolu'da yaşan insanların, tahıl ve bakla ağırlıklı beslendiklerini, zeytinyağını kullandıklarını, koyun ve kuzu etini tercih ettiklerini, yüzde 5 oranında tavuk gibi kanatlılar tükettiklerini ortaya koyuyor..
Yani, bugün biz nasıl besleniyorsan, 2800 yıl, 2000 yıl önceki insanlarda aynı besleniyordu.. Beslenme alışkanlığı değişmeden günümüze kadar gelmiş...
İyi ki bilim ve bilim insanları var.. O sayede kültürel geçmişimizin izini sürebiliyoruz..
Geleceği öngörebiliyoruz...