Atadan dededen CHP'li oluyorlar!
İşe geliş gidişlerde belediye otobüslerini kullanmak benim için çok verimli oluyor…
Belediye çalışanlarının iki ay gibi kısa sürede nasıl siyasal başkalaşım yaşadıklarını gözlemliyorum..
Otobüslerde, bazı belediye çalışanlarının ahali duysun diye yüksek sesle yaptıkları konuşmalarda, Zeydan Karalar'a selam çakmalarına tanık oldukça, merhum Recai Yıldırım'ı anımsıyorum..
Recai Yıldırım, Adana Milletvekili ve parti yönetiminde bulunduğu dönemde, bir sohbette sağ seçmenle ilgili yaptığı benzetme nedeniyle siyasal lince uğramıştı..
O linç, yaşamına mal olmuştu..
Şimdi, özellikle akşamları belediye otobüsleriyle yaptığım yolculuklarda, Recai Yıldırım'ın ne kadar doğru söylediğini anlıyor her gün bir kez daha anlıyorum..
Hatta eksik bile söylediğine düşünmeye bile başladım..
Başka partileren seçmenleri de Merkez Sağ seçmenle ilgili benzetmeye doğru evrilmiş durumda..
Bu girişten sonra gelelim sadede..
Önceki akşam eve gitmek için, "Belediye Durağı'ndan" 173 hattında çalışan belediye otobüsüne bindim..
Durduğum yerde, Büyükşehir'in kültürel etkinliklerinde sıkça gördüğüm Kırgızistan kökenli bir kadın çalışan da vardı.. Sonra onun yanına iki belediye çalışanı daha geldi..
İkisi birden, Hüseyin Sözlü'nün belediyeyi nasıl batırdığını, Zeydan Karalar'ın çok zor koşullarda başarılı çalışmalar yaptığını yüksek sesle anlatmaya başladılar..
Sözde kadın çalışana anlatıyorlardı ama, aslında ses tonlarından otobüsdeki diğer yolculara anlattıkları çok açıktı..
Konuşmalardan anladığım kadarıyla birisi Ceyhanlıydı..
Belki de Sözlü'nün köylüsü, en uzak olasılık komşu köyündendi..
Kendisin Sözlü'nün işine aldığını ama, Sözlü'nün belediyeyi yönetmesini başından beri hiç beğenmediğini, Zeydan Karalar'ın işinin ne kadar zor olduğunu da verdiği personel sayısı, borç miktarıyla rakamsal olarak anlatmayı da ihmal etmiyordu..
Zeydan Karalar'ın gelmesinden sonra bazı dairelerde masa sayılarının bile azaldığını iddia ediyordu..
Sonrasında, aslında kendisinin aileden CHP'li olduğunu, köyünün CHP delegesinin ise Zeydan Karalar'a çok yakın olduğunu ve onun kendisine, "Seninle ilgili bir şey olursa söyle, Zeydan Beyden hemen çözelim" dediğini anlattı..
Kendisinden sonra Sözlü döneminde işe giren bir başka -büyük olasılıkla köylüsü- Ceyhanlı'nın Vedat Sözlü'nün referansıyla işe girdiğini ancak, bahsettiği CHP'li delege tarafından Zeydan Karalar'a adını verilerek işe devamının sağlandığını dile getirdi..
CHP'li delegenini Zeydan Bey yanındaki gücünü anlatmak için de, oğlunun Karalar'ın başkanlığı döneminde Seyhan Belediyesi'ne işe alındığın ve "masa başında" çalıştığını eklemeyi de ihmal etmedi..
Ceyhanlı çalışanın Zeydan Karalar'a selam faslını tamamlamasından sonra konuşmalardan adının Fikret olduğunu anladığım Gerdanlı Ulaşım Daire çalışanı sazı eline aldı..
O da Sözlü döneminin berbat yönetiminden dem vurduktan sonra, Karalar'ın zor koşullara karşın ne kadar başarılı işler yapmaya başladığını, sanırım pekiştirmek için bir kez daha anlattı..
Ailece CHP'li oldukların, hatta babasının Çukobirlik çalışanı olarak Zeydan Karalar'a çok yakın olduğunu, Karalar'ın Gerdan'a futbol oynamaya geldiğini bağıra çağıra zevkke anlattı..
MHP'nin Seyhan Belediye başkan Aday Adaylarından Cumayli Yücel'in isteği üzerine Hüseyin Sözlü'ye zoraki destek verdiklerini ama, eşini özel güvenlik olarak işe almadığı için Sözlü'ye hakkını helal etmediğini söyledi..
Makama çıksa konumunu güçlendireceğini ama "tenezzül" etmediğini eklemeyi ihmal etmedi..
Aslında babasının Zeydan Karalar'a hayırlı olsuna gelmek isteğini ama sağlığının buna elvermediğini ancak, kendisinin yakında Zeydan Karalar'a giderek hem başarı dileyeceğini hem de babasının hayırlı olsun dileğini ileteceğini de söylemekten kendini alamadı..
Konuşmaları dinledikçe, dediğim gibi aklıma hep Recai Yıldırım geldi, o yolculuk esnasında belki 30 kez hayırla andım..
Biri MHP ve Sözlü döneminde, diğeri Zihni Aldırmaz ya da Aytaç Durak döneminde işe giren iki belediyecinin, Sözlü dönemini yerden yere vururken, Zeydan Karalar'ın iki aylık dönemine onlarca kişinin içinde övgüler yağdırdıklarını görünce Recai Yıldırım'ı anmamak elde değildi zaten..
Kadın çalışan ise, konuşmaları şaşkınla dinliyordu..
Belki de o anda, 2 ay öncesine kadar aynı kişilerden Hüseyin Sözlü ile iilgili dinlediği övgüler belleğinde canlanıyordu…
*******************
Ali Balseven'i saygıyla anıyoruz
Sadece Türkçü olduğu için eli kanlı bir güruh tarafından katledilen Ali Balseven'i ölümün 46. yılında saygıyla, minnetle anıyoruz.
1948 Adana doğumlu, Kahramanmaraş'ın yiğit evladı, Türkçülük fikrilyatının ödünsüz savunucusu Ali Balseven, 28 Mart 1973 tarihinde Cebeci Parkı'nda Sentezci bir grubun bıçaklı saldırısında şehit düşmüştü..
Bir başka Türkçü yoldaşımız, Ali Balseven'in katledilmesini şöyle anlatmıştı:
"Akşam vakti, Kurtuluş parkı.
Ali'min yolunu kesti çakallar.
Ali'm tek, çakallar yığınla.
Ali'm silahsız, çakallar silahlı.
Ali'me bıçaklarını sapladı çakallar. ali'min kanları ıslattı yolları.
Lakin Ali'm ölmedi.
Çakallar ürktü. ''bu nasıl bir adam'' dedi. ''ölmüyor'' dedi. ''halen savaşıyor'' dedi.
Ali'm kanlar içinde bir o çakala, bir bu çakala çaktı yumruğunu.
Çakallar inleyerek kaçtılar.
Lakin Ali'min kanı bitti. ve orada şehadet şerbetinden içti."
Atsız Ata olayla ilgili şu yorumu yapmıştır;
"Aynı madalyonun öteki yüzündeki manzara da daha az acıklı değildir: 28 mayıs günü, Ankara'da öldürülen Ali Balseven'in başına gelen iş yine sosyal hastalıklara karşı aşısız bir güruhun marifetidir: 1948 doğumlu olup sıkıntılı bir hayat mücadelesinden sonra Ankara Ziraat Fakültesi'ne giren ve gözüpek, katıksız Türkçü bir genç olan Ali Balseven milliyetçi bir partidir diye MHP'ye girip bu partiden, Türkçü olmadığı kesinlikle anlaşıldıktan sonra çıktığı için üstüne çektiği düşmanlıklar sebebiyle ve kahpece öldürülmüştür. Balseven’i öldürenler bir kere nâmerd insanlardır. Merd olsalardı silahsız bir kişinin üzerine silahlı bir kaç kişiyle saldırmaz, görülecek hesapları varsa onu eşit şartlarda erkekçe vuruşmaya çağırırlardı. Sonra bunlar kuşbeyinli yaratıklardır. Bu davranışın kendilerine bir şey kazandırmayıp çok şey kaybettireceğini, Balseven gibi düşünenlere ise çok şey kazandıracağını düşünememişlerdir. Onlara hatırlatalım: Türkçülük kolay iş değildir.
Geceleyin köşe bekleyip bir kişiye birkaç kişiyle saldırmak gibi rezaletlerin Türkçülükte elbette yeri yoktur. Türkçülük sözünün eri olmak, ettiği yemine sadık kalmak ve yalan söylememektir. Türkçü taviz vermez ve politika yapıyorum zannı ile “biz yahudi aleyhtarı değiliz; çünkü onlarla hiç savaşmadık” gibi gülünç sözler söylemez. Türkçülük makam hırsı ile bağdaşmaz.
Başkanlık vasıflarından mahrum insanların başkalarını kötüleyerek liderlik davası gütmeleri, hilekâr daltabanların oyuncağı olmaları kadar acıklı durum yoktur. Başkan olacak adamın bütün ömrü dimdik geçmiş olmalı, mazisinde kendisini küçük düşürecek bir zaaf bulunmamalıdır. Vaktiyle kendisini sorguya çekenlere “hatamı anladım. Beni affetmenizi istirham ederim” diye mektup yazanların liderlik davası Don Kişot cakasından başka bir şey değildir. böyle liderler ilk seçimde silinmeye mahkumdur.
Yüksek tepelere kartal da çıkar, bazen yılan da çıkar ama kartal yükselerek, yılan sürünerek çıkar.
Ötüken Dergisi, 17 Haziran 1975"
Mekanın Tanrıdağı; Oğuz Kağan, Attila, Bilge Kağan, Cengiz Kağan, Hülagu Kağan, Tonyukuk, İlteriş Kutluk Kağan, Kapagan Kagan, Tong Yabgu, Atsız'ın yanı olsun....