Geçitiğimiz seçimlerde erkeklerin gölgesinde kalan ve bir yere, bir makama aday olmaları engellenen Atatürkçü kadınlar artık uyandı, haklarını almak için kollarını sıvadı..
Adana’da bir çok mahallede Atatürkçü kadınlar muhtar adayı oldular ve çalışmalara şimdiden başladılar..
Bunlardan birisi de, Gazetemizin idare merkezinin bulunduğu Çınarlı Mahallesi’nde..
Yıllardır Atatürkçü, Cumhuriyetçi kimliğiyle tanınan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin de üyelerinden olan Necla Yılmaz, Çınarlı Mahallesi muhtarlığına adaylığını açıkladı..
Geçmiş seçimlerdeki çalışmaları, Necla Yılmaz’ın 31 Mart seçimleri öncesinde de başarılı çalışmalar yapacağına, Çınarlı Mahallesi sakinleriyle bütünleşeceğinin kanıtı..
Baaşrılar diliyorum..
Bu arada, bugüne kadar tüm makamlara ipotek koyan erkekler, mahallelerinizdeki muhtar adaylarına bir bakın..
Mustafa Kamal’in kadınları koptu geliyor, haberiniz olsun…
İyi Parti siyasal ölüm halinde
Kurulduğu günden bu yana CHP’nin desteği ve ittifakla varlığını sürdüren Meral Akşener ve İyi Parti, giderek ölüme yaklaşıyor..
İyi Parti’de nakroz durumu çoktan oluştu ve yayılıyor..
Meral Akşener’in “kazık atan herkesi buradan silmezsem adımı değiştireceğim” çıkışının ardından, İyi Parti’de nakroz (doku ölümü) daha çoğaldı..
Bahadır Erdem ile Durmuş Yılmaz partiden ayrılırken, en dikkati çeken hamlenin geldiği Ümit Dikbayır’ın, Meral Akşener, eşi, oğlui özel kalem müdürü ve eşinin mal varlıkları ile belediyelerle ticari ilişkilerinin araştırılmasını istemesi nakrozun İyi Parti’nin kalbine kadar ilerlediğini gösteriyor..
Bilindiği üzere, Meral Akşener ve aile bireylerinin Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinden ihale ve iş aldıkları ayyuka çıkmıştı..
İdddialar yayınlaşınca Meral Akşener cephesi, Ümit Dikbayır’ın Akşener’in banka hesapları ile belediyelerle ticari ilişkilerini araştırdığını ileri sürmüştü..
Sayın Ümit Dikbayır’ın, İyi Parti Merkez Disiplin Kurulu ve İyi Parti TBMM Grup Disiplin Kurulu’na verdiği iki ayrı dilekçe de bu iddiaları konu alıyor..
Dikbayır’ın dilekçesi şöyleydi:
“Önceleri dedikodudur nasılsa küçük bir araştırmayla ortaya çıkar diyerek önemsemediğim içerikler artık dedikodu boyutunu geçerek açıkça hakaret ve iftira halini almıştır. Bu iftira ve dedikodular şahsımı itham ettiği gibi partimizin kurumsal kimliğine de zarar verecek noktaya gelmiştir. Her bir iftiranın da içeriği suç olduğu gibi TBMM İyi Parti Disiplin Kurulu ve İyi Parti Merkez Disiplin Kurulu tarafından titizlikle araştırılması, araştırma sonucunda hakaret ve iftira boyutuna varmış ve şahsım ile uzaktan yakından ilgili olmayan bu itibar cellatlığının sorumlularının tespiti ve haklarında gereğinin yapılmasını arz ederim.”
Ümit Dikbayır’ın dilekçesinde araştırılmasını talep ettiği başlıklar ise şunlardı:
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in aile bireylerinin ve ayrıca özel kalem müdürü ve eşinin banka hesaplarının inceletilmesi
Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinden şahsıma, aileme ve 3. kişilere ihale veya iş alınması ve şahsımın böyle bir olaya aracılık etmesi
İyi Partimizin Sakarya Hendek İlçe Başkanının işyerine (dershane) milletvekili sıfatımı kullanarak ceza kestirmiş olduğum iddiası
Eski adı twitter yeni adı ile X olan sosyal medya hesabından ‘hızırçelebi06’ isimli bir hesabı şahsımın açtırdığı ve yönettiğim/yönettirdiğim iddiası,
Polonya’da bir şirketim olduğu iddiası,
Henüz bana ulaşmamış ancak yukarıdaki iftira ve hakaretlerin her birine ilişkin gerçekler ortaya çıkana kadar ve Disiplin kurullarımız tarafından araştırma yapılırken çıkarılacak yeni iftiraların tamamı…
Görünen o ki, 31 Mart yerel seçimemleri Meral Akşener’in de İyi Parti’nin de son seçimi olacak..
Sonrası siyaset kabristanında iki yeni kabir..
Nasıl bilirdinizin yanıtı kötü bilirdik olacak olmasına da “ruhuna elfatiha” diyen çıkacak mı o bilinmez…
HALK TV’NİN YAPTIĞI!
Cemil Kılıç aydın bir din bilimcisi..
Kendi ifadesiyle “Muhammedi islamı” anlatmak için yıllardır çabalıyor..
Onlarca kitap yazdı..
Televizyon programları yaptı..
Konferanslar verdi..
Çabaları cezasız kalmadı tabii..
Siyasal iktidar, öğretmenlik görevinden ihraç etti..
Anlaşılan siyasal iktidar kadar ana muhalefet cephesini de aynı ölçüde korkutmuş..
En azından, ana muhalefetin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yakın duran kesimini korkutmuş..
CHP’deki Kurultay sürecinde Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’e tam destek veren Halk TV, Cemil Kılıç’ı ekrandan konuşturmadı..
Canlı bağlantı için Cemil Kılıç’ı arayan Halk TV’nin kendisi..
Ama, her nedense, yayına 10 dakika kala, hiç bir gerekçe gösterilmeden canlı yayın iptal ediliyor..
Atalarımızın, “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye bir sözü var..
Durum tam da öyle..
Cemil Kılıç’ın gerçekleri yıllardır bıkmadan usanmadan anlatması belli ki, muhalafet mahallesindeki fincancı katırlarını da ürkütmüş!...
Ne ala memleket..
İktidarı da, muhalefeti de gerçekleri dile getirenlere tahammül edemiyor…
Atatürk’e hakaret tutuklamayla kalmamalı
10 Kasım’da iki mahlukat Ulu Önder’e hakaret etmişti..
İstanbul Gayrettepe’de camide Atatürk’e hakaret eden Ahmet Bostancı ile Erzurumlu dönerci Hacı Mustafa Atmaca adlı soysuzlar, sevkedildikleri mahkemelerce tutuklanmışlar..
Erzurumdaki soysuz, zoru görünce mahkemede “u dönüşü” yapmış, Atatürk’e hakaret etmediğini söylemiş..
Videodaki sözlerinin “Büyük Önder Atatürk ve Cumhuriyet’in şerefli imimarlarına yönelik olmadığını” savunmuş ve “Kaldı ki ülkemize laikiği getirenler tarihin hişçir aşamasında toprak kaybetmemiştir ki toprağı kaybedenler laikliği getirmiş olsun. Aksine laikliği getirenler son nefeslerinde Hatay’ımızı da Anavatana katmışlardır” diyerek aklınca şirinlik yapmış..
Yargı, bu şirinlik sözlerin ve takiyyen inanmamalı ve Atatürk’e hakareti yasaların öngördüğü en üst cezadan cezalandırmalıdır..
İkiyüzlülüğün belgesi
Sorsan İsrail’e düşman, Filistin’e sevdalılar ama, uygulamada tam tersi..
7 Ekim’in ilk anlarından itibaren meydanlarda kermesler düzenleyerek Hamas adlı terörr örgütünün saldırısıyla başlayan olayları ranta çevirenler, meydanlarda, sokaklarda protesto eylemleri düzenleyenler, anlaşılan “çok hassa oldukları” Filistin konusunda da takiyye yapıyorlar..
Örneğin, parasal hedeflerinde menzile eren, başlarındaki hazretlerinin milyarlarca dolar serveti olduğu ortaya çıkan cemaat..
Eski dua zincirlerini geçersiz ilan eden ve müritlerinden bedeli mukabili yeniden dua yaptırmalarını isteyen cemaat, uluslararası arenada da menziline erişmiş..
İddilara göre, 1 milyar 300 milyon (1.300.000.000) ABD Doları bastıran cemaat ABD’deki bir petrol rafinersine yahudilerle yüzde 50 ortak olarak menzile ermiş..
Ne diyelim, onlara yahudilerle aşklarının daha da derinleştirmelerini, Türkiye’de bunlara inananlara da uyumaya devam etmelerini dilemekten başka…
Cumhuriyet, insan değer katar
Atatür’ün be onun yolundan gidenleriin, bir ulusun çocuklarını naslı aydınlattıkları, birer bilim insanı, sanatçı yaptıklarının onlarca örneği vardır..
Cumhuriyet’in aydınlanmasından uzaklaştıkça, bir ulus cemaatleşir, insanları köleleşir..
Cumhuriyet bilim dünyasına adının yazılmasını, dünyanın dinlediği, izlediği sanatçı; cemaatleşme kerameti kendinden menkul hocaefendilerin eteklerini öptürmeyi sağlar..
Cumhuriyet’in insane değer kattığına bir örnek:
Yıl 1936…
Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nde görevli bir grup öğretmen havanın güzelliğinden faydalanıp pikniğe gittiler…
Şahane doğanın kucağında eğlenirlerken keçilerini otlatan küçük bir çobanla karşılaştılar; yanlarına davet edip çay ikram ettiler, ismini sordular.
Küçük çoban ürkek bir sesle yanıt verdi:
–Hüseyin…
Öğretmenlerden biri yanındaki gazeteyi uzatıp “Okuma yazma biliyor musun, bunu okuyabilir misin?” diye sordu.
O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdı ki, okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanmaktaydı!..
Küçük Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi almayı kabul etmeyince öğretmen bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sordu..
Yanıt hazindi:
–Yaşım 12…
3 yaşında annemi, geçen yıl da babamı kaybettim!..
Talihsiz çocuğun aslında çok zeki olduğunu fark eden öğretmenler mutlaka okumasını tembihlediler…
Hüseyin, öğretmenlerin verdiği desteğin yarattığı heyecanla Denizli’de parasız yatılı okuluna kaydoldu..
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap armağan edildi.
O gece kitabı okuyup bitirdi ve ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine giderek şöyle dedi:
–Bu kitapta eksiklik var!..
Öğretmen çok şaşırdı.
Çünkü Hüseyin’in “eksiklik var” dediği kitap Görecelik Teorisini anlatıyordu!..
Hüseyin bu teorinin önemli bir parçasının kitapta bulunmadığını fark etmişti!..
Fen öğretmeni konuyu İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki hocası fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektupla bildirdi ve şu yanıtı aldı:
–Hüseyin liseyi bitirince yanıma gelsin!..
Albert Einstein’e uzanan yol!..
Hüseyin aynen öyle yaptı…
İTÜ Elektrik Mühendisliği’nde okumaya başladı…
Ancak yaptığı çalışmaları, ürettiği projeleri hocaları dahi anlayamıyordu.
O hocalardan biri “Bu çalışmaları ancak Amerika Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir” deyip, mektupla ona gönderdi.
Gelen yanıt müthişti:
–Hüseyin’in bu yaptığını 5 yıl önce bir grup akademisyen buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey...
Biz masraflarını karşılayacağız. Amerika’ya gelsin!..”
Hüseyin 1952 yılında yüksek elektrik mühendisi diplomasıyla İTÜ’den mezun oldu.
Bir gazetenin yaptığı kampanya ile toplanan parayla ABD’ye giden bir gemiye bindirildi.
Uzun bir yolculuktan sonra MIT’de Prof. Morse’un karşısına geçti.
Morse, Hüseyin’in tez hocası olacaktı ancak genç adamın İngilizcesi yetersizdi, profesörün söylediklerini tam olarak anlayamıyordu.
Onun da yolunu buldu, hocasına dönüp şöyle dedi:
–Write on the blackboard/ Tahtaya yazın!.
Hocasının tahtaya yazdığı tez konusunu defterine geçirdi ve üniversiteden ayrıldı.
MIT’de tez konuları genellikle 5 ile 9 yıl gibi bir sürede bitirilebiliyordu, ancak Hüseyin 3 ay sonra Morse’un karşısındaydı!..
Profesör, büyük bir şaşkınlıkla incelediği tezin mükemmel olduğuna karar verdi ancak MIT’de hemen diploma verilemiyordu.
Hüseyin başka dersler aldı ve 2 yıl sonra doktorasını alarak bu kez Princeton Üniversitesi’ne başvurdu ve orada dahi fizikçi Albert Einstein’ın öğrencisi oldu!..
Birkaç yıl sonra Boston’a dönüp, icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başladı.
İlk büyük buluşunu 1960’ların başında yaptı.
–Sesle kumanda edilen bilgisayar!..
Cumhuriyetin erdemi!
Daha inanılmazı da var:
–Hüseyin, 1958 yılında çalışmalarını yakından izlediği Einstein’ın kendisi kadar ünlü “Fonksiyon Teorisi”nde eksiklikler tespit etti ve bunu bir mektupla kendisine de bildirdi, iyi mi!..
Ancak mektup ulaşmadan Einstein öldü!..
Hüseyin bu eksikliği ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca adeta kıyamet koptu.
Bilim dünyası ikiye bölündü!.
Ve Einstein’in kuramına karşı Hüseyin’in “Kütle Çekim Kuramı” da literatüre girdi!..
Bugün dünyada çok yaygın olarak kullanılan “Siri”, “Google”, “Now”, “Cortana” gibi sesli komut sisteminin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, 27 ocak 2013’te yaşamını yitirdi…
Şimdi… Gelelim kıssadan hisseye; kendimi de katarak soruyorum:
–Bu müthiş, bu dünya bilim tarihine kazınmış ismi içimizden kaç kişi biliyor acaba?!.
Daha acıklı bir soru sorayım.
Şayet Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmasaydı, Mardin’de yoksulluk içinde başlayan yaşamını, dünyanın en önemli bilim insanlarından biri olarak sürdüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı kaç kişi bilecek, tanıyacak, gurur duyacaktı?!.
Dünyaca ünlü, adı tıp literatürüne geçmiş Beyin Cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil’i kaç kişi tanıyor, biliyor acaba?!.
Çok sesli müzik alanında harikalar yaratan müzisyenlerimizi;
Fazıl Say’ı, İdil Biret’i, Gülsin Onay’ı, Güner, Süher Pekinel kardeşleri, Suna Kan’ı, Gürer Aykal’ı bırakın dinlemeyi, izlemeyi, kaç kişi adlarını biliyor acaba?!.
Futbol dışında dünyada büyük başarılar elde eden sporcularımızı kaç yurttaşımız tanır çok merak ediyorum!..
Örnek çok, yüzlerce…
Hüseyin Yılmaz’ı Boğaziçi Aydınlar Topluluğu Grubu’nda yayımlanan bir mesaj ile tanıma fırsatı buldum.
Bu büyük bilim adamı önünde, tıpkı diğer kahramanlarımızın olduğu gibi saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Bir önemli uyarı da bize,
Türk milletine:
–Kahramanlarını, yüz ağartan önderlerini, bilim, kültür, sanat insanlarını baş tacı etmeyen, unutan, adını bile bilmeyen toplumların gideceği yer çıkmaz sokaktır; olup olacakları da cemaat ya da köleliktir!..
Geçmişten ders alınması gereken, Cumhuriyetin erdemini gayet net anlatan bir öykü…