CHP'de demokrasi var mı derseniz, bence hiç mi hiç yok..
Yurttaşlara demokrat görüntü çizerler, kendilerinden başka partileri ya faşist ya şeriatçı ilan ederler ama, kendileri de asla demokrasinin yanında geçmezler..
Genel Merkez düzeyinde ulusalcılara nasıl tahammül edemediklerini, hızlı bir şekilde tasfiye ettilerini görmüştük..
O tasfiye şimdi Adana'da uygulanıyor..
Atatürkçülüğü, Mustafa Kemal'a bağlılığıyla bilinen Seyhan İlçe Örgütünün bir kadın yöneticisi yasal kılıf hazırlanarak görevinden uzaklaştırılmış..
Buldukları yasal gerekçe de, üç yönetim kurulu toplantısına katılmaması olmuş..
Sanki bugüne kadar tüm yöneticiler toplantılara hep katılmışlar, bir tek bu kadın yönetici bu sisteme uymamış..
Parti örgütüne sorsanız, bugüne kadar yönetim kurulu toplantılarının gününü bile bilmeyen yöneticileri size adım adım sayarlar..
Bence, o yöneticinin bir mektupla görevinden uzaklaştırılmasının nedeni, bir kaç yönetim kurulu toplantısına katılmaması değil..
Atatrkçülüğü, Mustafa Kemal ilkelerine olan bağlılığı..
Tabii, bir de, diğer ilçe yöneticileri gibi parti binasında odasında sıcacık ortamda oturmak yerine; mahalle mahalle, sokak sokak- ev ev gezerek partisini anlatması, üye yapması..
Öyle ya, bu kadar çok çalışan birinin ancak, başkalarının yerinde gözü olabilir..
Yarın birgün; yönetim, meclis üyeliği, milletvekilliği adaylığı seçimlerinde karşılarına çıkar..
En iyisi daha işin başında önünü kesmek..
Bence de öyle yaptılar..
Bunun adı ayak oyunudur..
Yönetim kurulu toplantılarına katılmaması şeklindeki gerekçe ise, zevahiri kurtarma girişimidir..
CHP'nin değerli yönetiçcileri bu kafayla gitmeye devam ederlerse, halktan çok çabuk alırlar tezkere..
Küçük olsun benigm olsun mantığıyla küçülttükçe küçülttükleri partilerinin binalarında emeklilik günlerini yaşarlar…
*****************
Bakalım camiler de asacak mı?
Sayfadaki fotoğraf İstanbul Karaköy'da bulunan Türk Ortodoks Patrikhanesi'nden..
Patrikhane kilisenin girişine, yaşadığımız günlerin önemine binaen, Kızılelma uğruna Afrin'e ölüme koşan kahramanlara destek için, "Nu Mutlu Türküm Diyene" yazılı Atatürk imzalı afiş asmış..
Türk Ortokos Patrikhanesi, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında da Türk İstiklal Savaşına verdiği destekle biliniyor..
Papa 1. Eftim, Türkün bağımsızlığı için olağanüştü bir mücadele vermişti..
Atatürk da, Papa 1. Eftim'i tek patrik olarak tanımıştı..
2. Eftim ile 3. Eftim de Türklüğe büyük hizmetler etmişti..
Benim İstanbul'da yaşadığım yıllarda tanıma mutluluğuna erdiğim 2. Eftim Turgut Erenerol ile 3. Eftim Selçuk Erenerol, Türkçülüğün anıt adlarıydılar..
Kızları Sevgi Erenerol da yaşamı boyunca Türklükten ve Türkçülükten taviz vermemişti..
Ergenekon kumpasında uzun süre Silivri zindanlarında kaldı ama, devletine asla küsmedi..
İşte o değerli insanların yuvası Türk Ortodosk Patrikhanesi, Patriklik binasının ve merkez kilisesinin bulunduğu binanın girişine kocaman "Ne Mutlu Türküm Diyene" yazısını astı..
Geleneğinde olan Türklüğe sahip çıkma duygusununu bir kez daha yaşama geçirdi..
Türk ulusunun kaynaklarıyla beslenen camilerden, bugüne kadar milli olaylarda böyle bir hassasiyete maalesef tanık olamadık..
Zeytin Dalı Harekatı başlayalı neredeyse bir aya yaklaştı, hiç bir cami de ordumuza destek için "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye bir afiş asıldığını görmedik..
İşte bir samimiyet testi..
Bakalım, Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin gösterdiği milli duyarlılığı gösterecek camii ve cemaatler çıkacak mı?
Özellikle, devletin resmi kuruluşu olan ve tüm geçimini devlete yıkmış olan Diyanet ve ona bağlı camiilerde "Ne Mutlu türküm Diyene" yazısını görebilecek miyiz?
*************
Afganistanlı Topal Molla
1920 yılında Topal Molla lakabıyla tanınan bir zat, Afganistan’da tekke kurmuş. Topal Mollanın müritleri 3 yıl içinde 200 bine ulaşmıştı..
Müritlerin sayısı 1925’te 300 bini aşan Topal Molla, krala karşı ayaklanma başlatmıştı..
Bir yıl boyunca Afganistan‘da kan gövdeyi götürmüş. O yıllarda Afgan kralı olan Emanullah Han, ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı...
*Emanullah Han* ülkesinden ayrılırken Afgan sınırına geldiğinde yanına bir adam sokulmuş ve çok güzel konuştuğu Urduca’sıyla sormuş:
“Beni tanıdın mı? Ben meşhur Topal Mollayım. Afganistan’daki görevimi bitti, İngiltere’ye dönüyorum.”
“Seni tanıdım !” demiş kral
“Ben senin İngiliz casusu olduğunu biliyordum. Fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, senin casus olduğuna onları *bir türlü ikna edemedim ve inandıramadım.“
Sarıklı ve sakallı Topal Molla sakalını kesmiş, sarığını atmış, başına silindir şapkasını oturtmuş ve İngiltere yoluna koyulmuş.
Ülkemizde de her zaman Topal Molla’lar olmuştur.
Kimisi politikacı, kimisi din adamı, kimisi de ilim adamı olarak kendisini tanıtır ve toplumu o göreviyle zehirleyerek birlik ve beraberliği bozar.
Her şeyin bir fitneden ibaret olduğunu ve aslında O’nun zehirli biri, yani bir hain olduğunu anlatırsın ama ya anlayan çıkmaz, ya kimse anlamak istemez, ya da anlamasalar bile seni hain ilan ederler.
Sonuçta salt doğruları söylediğin için yalnız kalmana sebep olurlar.
Ama olsun, görevini yerine getirmiş olmanın verdiği huzurlu, onurlu ve mutlu bir yalnızlık, aldatılmaktan ve gerçek bir hain olmaktan her zaman daha değerlidir.
Düşünmek, sorgulamak, eleştirmek ve bunların sonucunda hainlere biat etmemek, çok önem arz etmektedir.
Çünkü, Topal Molla’lar, sorgulayıp eleştiren beyinlere üşüşemez.
MERAKLISINA NOT: Emanullah Han, kurtuluş savaşımız esnasında Türkiye’ye büyük maddi yardımda bulunmuş, O’nun teşviki ile Afgan kadınlar da altın takılarını göndermişti. Emanullah Han Atatürk hayranıydı ve O’nu örnek alıyordu. Bu durum İngilizleri rahatsız etti ve meşhur İngiliz üç kağıtları, dalavereleri başladı.
Sonuç olarak* İngiliz ajanına İslami (!) darbe yaptırıldı.
Unutmayalım, darih, ders almayanlar için tekerrürden ibarettir
Bu vahim olaydan ders alarak; ülkemizi yerli topal Mollalara yem etmeyelim...