MHP’den yeniden aday gösterilmeyince kimi bağımsız aday olan, kim aslına rücu eden kimi belediye başkanlarında birden bire Zeydan Karalar sevdası da başladı..
Daha düne kadar, Meclis oturumlarında sayın Karalar’a ilçelerine hizmet getirmediği gerekçesiyle eleştiri yağdıranlar, bugünlerde sevdalarını yağdırmaya başlamışlar..
Örneğin, Karaisalı Belediye Başkanı ve Bağımsız (şimdilik) Aday Saadettin Aslan, Büyükşehir Belediyer Başkanı ve CHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Zeydan Karalar’ın Karaisalı ziyareti için sokak sokak, ev ev gezmiş..
Saadettin Aslan, hemşehrilerini “Başkan Zeydan Karalar’ın Karaisalı ziyareti iyi geçmeli, Bunun için de gezide, toplantı alanının tıka basa dolu olması gerekiyor” diyerek, ilçe halkının Zeydan Karalar’ın toplantısına katılmaya davet etmiş..
Kapı kapı, Karalar için kalabalık toplamaya çalışan Saadettin Aslan’a, kapısını çaldığı insanlardan, “düne kadar eleştirdiğin birisi için bu çaba niye?” diye soran çıktı mı bilmem.
Eğer soran çıktıysa ya da çıkarsa, geçmişin ülkü devi, günümüzün Karalar sevdalısı ne yanıt verecek bilemiyorum..
Karalar sevdası başlayan bir başka eski MHP’li, yenilerde aslına rücu ettiği söylenen bir başka belediye başkanı da, propaganda için gittiği bir mahallede, halk sorunlarını dile getirince, ASKİ Genel Müdürünü cep telefonuyla arayıp, toplantıda bulunanlara dinletiyor ve alkışlatıyor…
İki başkanı da tebrik ediyorum..
Belediye meclis toplantılarında, Karalar’ı bu denli sevdiklerini hiç de hissettirmemişlerdi!..
Mezarında yatabiliyor mu?
Bizim gençlik yıllarında Adana’da bir doktor, o savaş ortamında ülkücülerin adeta meleğiydi..
Gününün bir bölümünü, ülkücüler için ayırırdı..
Kavgada dayak yiyen, bıçaklanan, kurşunlanan ülkücüler adeta şifa abisiydi..
O dönemlerde Adana’da yaşayan, yolu Adana’dan geçen her ülkücü genç üzerinde “hakkı” vardı..
O zaman da, şimdi de, bir çok ülkücü ondan bahsederken “üzerimizde hakkı var” diye anıyorlar..
Bir çok ülkücü için o tam bir “ülkü devi”ydi…
Gerçi yıllar sonra, yaralanan gençleri tedavi eden ülkü devi doktorun, oğlunu olaylara karışması diyerek eğitimine kazasız belasız, bıçaksız kurşunsuz tamamlaması için yurt dışına gönderdiğinin ortaya çıkması bir hayal kırıklığı, bir burukluk yaratmıştı..
Vurulmasın, ölmesin diye yurt dışına gönderilen genç, yıllar sonra Adana’ya dönüyor işine gücüne bakıyor..
Gel zaman git zaman siyasete soyunmaya, babası gibi bir ülkü devi olmaya karar veriyor..
Mensubu olduğu partisinde beklediğini bulamayınca, asla terketmem dediği liderini ve partisini terkedip, rotayı babasının düşman bellediği partiye çeviriyor..
Şimdilerde, babasının tedavi ettiği yaralanan gençlerin tam karşısındaki grupta aktif olarak yer alan, devrimci bir siyasetçinin yanında mahalle mahalle, sokak sokak geziyor..
Ucundan kıyısından kurdela kesmeye çalışıyor…
Cansiparane çalışmaya görünce insan düşünmeden edemiyor:
Ülkü devi baba, yurt dışında ülkü devliğine hazırladığı oğlunun son siyasal tercihi karşısında mezarında rahat uyuyabiliyor mu acaba?....