Evet, fazla verilen mama, mama verileni başka başka yolları saptırır..
Yeni yeni mamalar bulma arayışına yöneltir..
Böyle bir duruma tanık olan çok..
Özellikle, Adanalılar, fazla mama verilmesinin nelere yol açtığını canlı canlı görüyorlar..
Misal; birisinin elinde, odalar dolusu mama varmış..
Ama, o mamaların hiçbirini kendi parasıyla almamış..
Birilerinin verdiği paralarla, birilerini sürekli mamalamış..
Mamalar çok hormonlu olduğu için, mamalananlar semirdikçe semirmiş..
Mama parasını veren adamın akıttığı para da, emanet paralarla alınıp dağıtılan mamalar da kesmez olmuş..
Verilen mamayı anında tüketip daha çok mama istemeler başlamış..
Yine misal, o mamalara ayrılan para kısıtlıymış..
Mamayı yedikçe obezite olma yolunda hızla ilerleyenleri doyuracak yeni mamalar almak mümkün olmamış..
Mama alışkanlığı obeziteye dönüşmüş bir kez..
Haliyle saldırganlık ve arayış başlatır..
Bir yandan, daha fazla mama veremeyen eski mamacısınına saldırır…
Diğer yandan, başka başka kapıları çalıp "allah rızası için bir mama" yeni yeni mamacılar aratır..
Dedim ya benimkisi bir örnekleme..
Elinde mamalarla dolaşanları görünce aklıma geldi, sizlerle paylaşayım dedim…
*****************
Akşener'in eski bir twiti
Meral Akşener, MHP'yi ele geçirme operasyonundan bu yana Türkiye'nin en çok konuştuğu politikacılardan birisi..
Zaman zaman ülkücü, kimi zaman demokrat, kimi zaman İslami hassasiyetleri olan bir profil çiziyor..
Sözcüğün tam anlamıyla politika yapıyor..
Bazen, daha önce attığı twitler, sosyal medyada yaptığı paylaşımlar gündeme gelince, çevresinden anında itiraz yükseliyor:
"Meral Hanımın değil o paylaşım.. Troller, fake hesapla atmışlar."
Elbette doğru da olabilir ama, bana daha çok, konjonktüre göre atılan paylaşımın, yine konjönktüre göre inkarı durumu söz konusu..
İşte size Meral Akşener geçmişte yaptığı paylaşımlardan birisi..
2014 yılında Berkin Elvan'ın ölümü üzerine attığı twit..
Bana göre, son derece doğal..
Bakalım, Meral Akşener cephesi nasıl karşılayacak..
Meral Akşener, son derece insani bir paylaşım deyip, 4 yıl önce attığı twitin arkasında durup sahip mı çıkacak?..
Yoksa, Akşenerciler, yine fake hesap, Meral Hanımla ilgisi yok mu diyecekler?…
Bekleyelim görelim!…
**************
Ankara'daki vefa Adana'ya gelir mi?
Dün e-postalarımı kontrol ederken, Ankara Ticaret Odası'ndan gelen bir e-posta dikkatimi çekti..
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, meclis üyeleriyle birlikte..1953'den beri kumaş ticareti yapan, 1964 yılında Ankara Ticaret Odası'na kaydolan ve o günden bu yana Ayhan Mağazası ile ticaret hayatının içinde olan Ayhan Sümer'i ziyaret edip "Vefa Plaketi" vermiş..
Ayhan Sümer'i Ankara ticaretinini çınarı, Ayhan mağazasını Başkent ekonomisinin köklerinden biri olarak nitelendirmiş..
Ankara Ticaret Odası'nın ve Başkanı Gürsel Baran'ın yaptığı iş hoş bir şey..
Haberi okuyunca, "acaba Ankara'daki vefa Adana'ya da gelir mi?" diye düşünmekten kendimi alamadım..
Adana'da 1964'den daha eski yıllarda kurulmuş ve halen faaliyette olan ticari kuruluşlarımız mevcut..
Bunları en iyi de üyesi oldukları Adana Ticaret Odası bilir..
Atilla Menevşe, reismi belgelere asılsız demekten fırsat bulup, bu tür firmaların listesini Adana Ticaret Odası'nın ilgili servisinden istese iyi olmaz mı?..
Tıpkı, Gürsel Baran gibi, onları işyerlerinde ziyaret edip, Adana Ticaret Odası'nın vefasını, kadirşinaslığını gösterebilse fena mı olur?..
Hem bakın, seçimlerde geldi kapıya dayandı!..
***************
Çanakkale'deki yemek listesi
Türk'ün büyük zaferlerinden biri olan Çanakkale Zaferinin 103'üncü yılını kıvançla kutladık..
Başta Ulu Önderimiz Mustafa Kamal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi minnetle anıyorum..
Çanakkale Zaferinin yıldönümünde, bir yemek listesi yine ortalıkta dolaşıyor..
Peki bu yemek listesi ne kadar doğru?..
Gerçekten cephedeki durumu mu yansıtıyor, yoksa mevcut kahramanlığı yeterli görmeyip yeni kahramanlıklar katmak isteyenlerin kafasındaki bir liste midir..
Elbette, o yıllar savaş yılları olduğu kadar kıtlık yıllarıydı..
Osmanlı'nın halkın parasını saraylarla iç ettiği, geri kalanını da Avrupa devletlerine bıraktığı bir dönemdi..
Cephede, öyle mükellef bir sofra kurulduğu söylenemez..
Ancak, iddia edildiği gibi o denli yoksul bir yemek dağıtımı da olmamıştır..
Erzak ve gıda maddeleri cephe gerisine kadar getirilerek, her gün düzenli olarak belirlenen miktarda malzeme dağıtımı gerçekleştirilmiştir.
Çanakkale'de bir askere ortalama şu miktarlarda erzak verilmiştir:
900 gram ekmek, 250 gram et, 150 gram bulgur, 20 gram zeytinyağı, 20 gram tuz, 9 gram sabun..
Koşullar elverdiğince askere günde en az iki öğün olarak iki üç çeşit yemek dağıtılıyor; çay, kahve ve sigara eksik edilmiyordu…
Kayıtlardan, kuru üzüm ve kuru fındık gibi çerezlerin dağıtıldığını da anlıyoruz..
Askerler günlüklerinde kendilerine iyi bakıldığını belirtirken menüleri de yazıyorlardı..
Çanakkale Cephesinde teğmen rütbesiyle savaşan ve şehit olan ibrahim Naci'nin günlüğünde askere verilen yemeklerin gayet zengin ve doyurucu olduğu görülüyor.. Onun günlüğünden şu satırları birlikte okuyalım:
"1 Haziran 1915: İaşe pek mükemmeldi. Bazen asker günde üç defa yemek yiyordu.
14 Haziran 1915: Akşam 6.35'te askere fasuyle yemeği dağıttırdım. bu yemek pek leziz olmuştu.
16 Haziran 1915: Öğle yemeğini fasulye, papara hoşaf olarak yedim… akşam yemeğini fasulye, pilav ve hoşaf olarak yedim.
19 Haziran 1915: Öğle yemeği semizotu, ciğer yahnisinden ibaretti."
Komutanlardan Selahaddin Adil Bey eşi Siret Hanım’a gönderdiği 15 Temmuz 1915 tarihli mektupta canının kuruyemiş, yemiş ve reçel çektiğini yazıyor; eşinden bu gıdalardan kuru, sulu ne olursa göndermesini rica ediyordu: “Çok şükür, yediklerimiz şikâyet edilecek gibi değil, aşçımızdan böreğinden tatlısına kadar yiyoruz”.
Validesine yazdığı duygu yüklü mektubu ile meşhur ihtiyat zabit namzetlerinden şehit İbrahim Edhem Efendi’nin çayına katılan taze süt, bulunduğu bölgedeki çobandan alınmıştı. Nitekim yöre halkı çoğu zaman ücret almaksızın taze süt, sebze, meyve gibi ellerinde ne varsa askerle paylaşıyordu.
Zabit vekili olarak muharebelere katılan Mehmed Fasih Efendi, Kanlısırt Günlüğü isimli eserinde askerlere verilen yemekten, çay, kahve ve nargile keyfinden de bahseder:
“26 Ağustos 1915: Yemek yedik, güzel bir imambayıldı, bir nargile, bir kahve ile güzel bir keyif yaptım.
1 Eylül 1915: Bir kahve ve bir nargile aşk ettim. Yemek geldi, yedim. Biraz gazete okudum. (…) Ateş yaktırdım, biraz sucuk kızartıp yedim.
26 Eylül 1915: Oturup yemek yediysem de canım istemiyor. Sucuk ve bulgur pilavından birkaç kaşık aldım, karnım doydu, kahve ile nargileyi çektim.
3 Ekim 1915: Yemek hazır fakat canım istemiyor, zorla mantı ile lapayı yedim, kahve ile nargileyi çektim.
16 Ekim 1915: Yemek geldi. Izgara köftesi ve çorba oturup yedim.”
Günlüğü diğerleri içinde en zengin muhtevaya sahip ihtiyat zabit namzetlerinden İsmail Hakkı Efendi Gelibolu’dan Kafkaslara isimli eserinde “Erzak olarak verilen şey, 500 gram yağla, 2,5 kilo pirinç, bir miktar tuz ile bir kalıp sabundan ibaret. Hani bunun eti, sebzesi?” demekten kendini alamamıştır. Dikkat edilirse burada bile temel gıda maddelerinin eksik olmadığı görülür.
Temmuz, Ağustos aylarında Güney Grubu’nda erzak sıkıntısı ortaya çıktığında Grup Kumandanı Vehib Paşa müdahale ederek özellikle askere dağıtılan kurumuş ekmekten ve kurtlanmış bakladan şikâyetçi olmuş, 25 gramlık sığır etinin yeterli olmadığını ifade etmiş, genel karargâh ve ordu merkeziyle görüşerek gerekli tedbirlerin alınması sağlanmıştı.
Osmanlı Genelkurmayı da Çanakkale Cephesi’nde iaşe durumunun gayet iyi olduğunu, hatta birinci siperde muharebe eden nefere kahve ikramı bile yapıldığını resmî tebliğle bildirmiştir.
Cepheye erzak yardımı, ikdam Gazetesinin 16 Temmuz 1915 tarihli sayısında şu satırlarla aktarılıyor:
“Bugün İstanbul’dan hareket eden bir zat, mevki-i harbin (savaş alanının) hangisine gidecek olursa olsun, güzergâhında müteaddid (çok sayıda) erzak ambarları ve bu ambarların dâhilinde, sundurmalarında, civarında yığılmış erzak çuvallarının, yağ tenekeleri ile fıçılarının âdeta birer tepe teşkil ettiğini görür. Seyahatine devam ettikçe gece gündüz yollarda kıtalara çay, ayran, ekmek veren askerî çayhanelere, erzak kafilelerine rast gelir. Arabalarla, develerle taşınan, hiçbir zaman arkası kesilmeyen erzak kafileleri kâmilen (tamamen) orduya gider. Bu âli (yüksek) himmetler sayesinde ordumuz muharebede iaşe hususunda zerre kadar sıkıntı çekmemektedir.”
Tarihi belgeler, ortalıkta dolaşan, sabah üzüm hoşafı öğle ve akşam yemeği yok, ya da, sabah yarım ekmek, öğle yemek yok akşam şekersiz üzüm hoşafı gibi listelerin tamamıyle hayal ürünü, gerçekle ilgisi olmayan listeler olduğunu ortaya koyuyor..
Çanakkale gibi bir büyük zaferin böyle sahte listelere ihtiyacı yoktur!…
Bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz tüm kahramanlarımızı...