Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte ittifaklar sistemi de başladı..
Yüzde 50-1 için benzer benzemez tüm partiler ittifak yapmak zorunda kalıyorlar..
Sistem o hale geldi ki, MHP ile Hüda Par; CHP ile Deva, Gelecek, Saadet, İyi gibi sosyal demokrasinin ve demokratlığının uzaktan yakından yanından geçmeyen partiler ittifak yapmayı içlerine sindirebiliyorlar..
İttifaklar açısından, birbirine uyumlu partileri bir araya getiren Emek ve Demokrasi Bileşenleri ile Sosyalist Güç Birliği en anlaşılır ittifaklar olarak karşımıza çıkıyor..
Çünkü, o çatı altındaki partilerin sosyalizm, Kürt sorunu gibi ortak argümanları bulunuoyr..
Bir seçmen olarak düşünüyorum..
Türk milliyetçisi bir seçmen olarak, MHP ile Hüda Par’ın içinde olduğu ittifak hiç içime sinmezdi..
Örneğin, bulunduğum yerde MHP değil de Hüda Par aday çıkardığında, doğrusu o adaya oy vermezdim..
CHP’li ya da sosyal demokrat seçmen olsam, sol, soyal demokrat biri yerine buram buram siyasal islamcılık kokan Deva, Gelecek ya da Saadet Partili bir adaya oy kullanmazdım..
Neoliberalliğin ve ilkesizliğin bayraktarı olan İyi Partili bir aday oy vermek de içime sinmezdi..
İttifak sistemi ayrıca, siyasal partilerin kendi adaylarına kendi gücüne güvenememe sorunu da getirdi..
Haftalardır süren aday belirleme sürecine bir bakınız..
Cumhur İttifakı, kim yerlerde CHP’nin adaylarını açıklamasını; CHP kimi yerlerde Cumhur İttifakı’nın ve DEM Parti’nin adaylarının belli olmasını bekliyor..
Yahu, kardeşim, sizin başkanlarınız beş yıldır hizmet yapmadı mı?..
Onlardan memnun değil misiniz?..
Eğer öyleyse diğer aday adayları içerisinde aday olarak açıklayacağınız kimse yok mu?..
Tabi bir de bunlara, “tek adamlık” durumunun tüm siyasetçilere sirayet etmesi durumu var..
Rakiplerini tek adam diye eleştiren siyasetçilerin her biri aslında kendi başlarına birer tek adam..
Örneğin, CHP’de yaşananlar bu durumun apaçık kanıtları..
Bırakın Genel Başkan Özgür Özel ile “eşbaşkan” diye tanımlanan Ekrem İmamoğlu’nu, partinin genel merkez yöneticileri kendi çapında birer tek adamlar..
Seyhan ve Çukurova’da olduğu gibi, adayları belirlemenin CHP tabanının ya da örgütün değil, kendilerinin haklı oldduğunu düşünüyorlar..
O nedenle de Seyhan, Çukurova, Çankaya, Kadıköy, Bakırköy gibi aslında ilk açıklanacak yerlerde aday ilanı sürüncemede bırakıldıkça bırakılıyor..
Umarım, tek adamlar savaşı 20 Şubat’a kadar biter de adayları görebiliriz, aksi halde tek adamlara kalırsa adaylar 31 Mart’tan sonra açıklanacak!..
Gelelim, kendi kişisel tutumuma..
Yukarıda bahsettiğim noktadayım..
Kişisel olarak ittifaklara ve adaylarına mahkum ve mecbur değilim..
Türk Cumhuriyeti vatandaşı bir birey, bir Adanalı olarak, ideolojik olarak kendime yakın gördüğüm siyasal parti bir ittifak içinde ve ittifaktaki bir başka partinin adayını destekliyor diye o adaylara oy vermeyeceğim..
Yerel tek adamların, örgütleri ve halkı yok sayarak belirlediği adaylara da oy kullanmayacağım..
Diyeceksiniz ki, geriye kim kaldı..
Seçime girme hakkı olan otuz altı parti bulunuyor..
Nasıl olsa, içinden biri insanlara sempatik gelecek bir aday çıkaracaktır..
Büyükşehir’in “toplumsal cinsiyet” aşkı!
Adana Büyükşehir Belediyesi’nin servis ettiği haber bültenlerinde son zamanlarda bir şey dikkatimi çekti..
Büyükşehir Belediyesi sık sık toplumsal cinsiyet konulu toplantılar düzenliyor ve bunları da medyaya servis ediyor..
Örneğin, dün göbderilen bültene göre, Göçmen kadınlara “Toplumsal Cinsiyet, Kadın Sağlığı ve Üreme Sağlığı” anlatılmış..
Daha önce 5 Şubat’ta gönderilen bir başka bültene göre ise, “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Hakları Eğitimi” verilmiş..
Göçmen kadınlarına toplumsal cinsiyetin anlatıldığı toplantıda Büyükşehir Belediyesi’nin partneri Uluslararası Göç Örgütü adlı bir örgüt..
Karaisalılı kadınlara toplumsal cinsiyetin anlatıldığı toplantının partneri Adana Barosu..
Toplumsal Cinsiyet ile küresel ısınma ve iklim değişikliği, ABD ve AB Emperyalizminin, emperyalizmin organize örgütü haline dönüşmüş Birleşmiş Milletler’in dünya halklarına dayattıkları iki konudur..
Her iki konuda emperyalizmin belirlediği uygulamaların halklara ve devletlere dayatılmasından başka bir şey değil..
Tabii, bütün bunları da cafcaflı protokollara imza attırarak, kendi uygulamalarını ülke yasalarının önüne çıkarıyorlar, dolayısıyla onların istediği gibi davranmak zorunda kalıyorsunuz…
İtiraz eden kişi, şirket, sivil toplum kuruluşu ve devletler medya bombardımanı ile itibar kaybına uğratılıp, kendi istediklerini zorla uygulatmaya çalığıyorlar..
Tıpkı, sahte pandemide Dünyas Sağlık Örgütü eliyle yaptıkları gibi..
Büyükşehir Belediyesi’nin göçmen kadınlara toplumsal cinsiyetin anlatıldığı toplantıdak, partneri bu açıdan çok önem kazanıyor..
Çünkü, Uluslararası Göç Örgütü ya da kıs adıyla IOM, emperyalizmin organize örgütü Birleşmiş Milletler’in kurduğu ve dünyada baskı uyguladığı alt kuruluşlarından birisidir..
İnsanlar kimyasallara mahkum ettiren, evlere kapattıran, dünyanın gıda kıtlığına sürüklenmesine, kanser, kalp hastalıklarını yaygınlaştıran Dünya Sağlık Örgütü gibi..
Uluslararası Göç Örgütü, sözde acil durumlarda yardım, mültecilerin yeni bir ülkeye yerleştirilmesi, gönüllü geri dönüşlere yardım, göçmen sağlığı, para gönderme ve yasal göç seçeneklerinin desteklenmesi gibi alanlarda faaliyet gösteren uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştu.
Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrinde bulunan ve hükûmetler arası bir kuruluş olan IOM, toplam yüz yetmişüç üye sekiz gözlemci devletten oluşmakta.
Bunun yanında, seksenden fazla küresel ve bölgesel sivil toplum kuruluşunda da gözlemci olarak bulunmakta.. Yani, yüzseksenbir ülkede faaliyet göstermek açık ve gizli amaçları gerçekleştirmeye yetmemiş olacak ki, seksenden fazla sivil toplum kuruluşununa egemenliği altına almışlar..
1991'de sona eren 1. Körfez Savaşı sırasında ilk defa Türkiye'de faaliyetlerine başlamış olan uluslararası Göç Örgütü, ana ofisi Ankara olmak üzere, Istanbul, Gaziantep, İzmir gibi diğer ofisleri ve binin (1000) üzerindeki çalışanıyla göçmenlerin üçüncü ülkelere yerleştirilmesi, sınır-ötesi insani yardım ve mülteci koruma programı gibi çalışma alanlarıyla çok sayıda göçmene ve faydalanıcıya ücretsiz olarak hizmet verdiğini iddiaya ediyor..
Doğrusu milyonlarca göçmeni para vererek Türkiye’de tutan ve AB ülkelerine gitmelerini engelleyen Uluslararası Göç Örgütü, bugüne kadar Türkiye’den kaç göçmenin üçüncü ülkelere yerleştirilmelerini sağlamış, gönüllü geri dönüşe öncülük etmiş acaba?..
Yanıtın kocaman bir sıfır olduğuna emin olabilirsiniz..
Peki, amacı, göçmenlere yardım olan Uluslararası Göç Örgütü, neden asli görevini yapmak yerine emperyalizmin insanlara dayattığı toplumsal cinsiyet konusunda çok sayıda toplantı yapılmasına para akıtmakta?..
Büyükşehir Belediyesi, Uluslararası Göç Örgütü ile göçmenlerin gönüllü geri dönüşleri ve üçüncü ülkelere gönderilmeleri konusunda işbirliği yapmak yerine, sadece emperyalizmin diğer dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye’ye dayattığı toplumsal cinsiyet konusuna ağırlık vermektedir..
Büyükşehir Belediyesi, son beş yıldır Uluslararası Göç Örgütü ve üst kuruluşu olan Birleşmiş Milletler’den toplumsal cinsiyet konulu toplantıları organize etmek için hiç para almış mıdır?..
Alındıysa bu miktar ne kadardır?..