Adana, Kentsel dönüşümü yanlış anladı.. Eski tek, iki, üç ya da 4 katlı binaların yıkılıp yerine kuleler dikilmesi olarak anladı bizim müteahhitler..
Şimdi, Adana'nın dört bir yanından beton bloklar yükseliyor, kentsel dönüşüm adına.. Ancak, bu betonlaşma furyası, halkı mağdur etme aşamasına geldi..
Devletin işte bu duruma çok dikkat etmesi gerekiyor.. 4-5 yıllık sürecin sonunda canı yananlar ortaya, haklarını almak için seslerini duyurmaya çalışmaya başladılar.. Bazı müteahhitler, kentsel dönüşüm sözleşmesiyle aldıkları arsada bazen yıkımı geciktiriyorlar..
Bazen, inşaata başlamıyorlar.. Bunlar olurken, yine kentsel dönüşümün en önemli maddelerinden hak sahiplerinin ev kiralarını ödemekten kaçınıyorlar..
Hatta, kira parasını istedi diye müteahhitlerin fiziksel şiddet uyguladığı bile görülüyor.. Evlerini arsalarını kentsel dönüşüm adı altında müteahhitlere kaptıranlar mağdur oluyorlar.. Evleri arsaları ellerinden gidiyor.. Kira paraları ödenmiyor..
Ortada ne ev arsa, ne kentsel dönüşüm eseri bina var..
Diymata pirince giderken evdeki bulgurdan olma gibi bir durumlar yaşanıyor.. Kentsel dönüşümün, kentsel zorbalığa dönüşme tehlikesi yaşanıyor..
Devletin, kentsel dönüşüm projelerini sıkı takibe alması gerekiyor..
Devlet, makul bir sürede binaların yapılması, bina tamamlanana kadar da kira paralarının günü gününe yatırılması sağlamalı..
Binaların makul sürelerde bitirilmesini ve hak sahiplerinin mağduriyetini önlemeli.. Binayı bitirmeyen ya da yıkımı tamamlamayan müteahhitlerin yıktıkları evi yeniden yaparak arsayı sahibine iadesi etmesi sözleşmelerin ana maddeleri arasına alınmalı..
***
Yalan siyasetin hep yegane melzemesi olmuş
Yalanla siyaset birbirinden ayrılmayacak kadar birbirine girmiş.. Bir nevi, yalan siyasetin yegane malzemesi olmuş.. Bu durum da, halkımızın siyaset ve politika sözcüklerine olumsuz anlam yükmlemesine neden olmuştur… Size, tam 67 yıl önce yapılmış siyasetten bir örnek aktaracağım…
Göreceksiniz ki, siyaset 67 yıl önce de tıpkı bugün olduğu gibi yapılıyormuş..
Yıl 1950.. Seçim kampanyası sırasında Kocaeli'nde Demokrat Parti adayı meydanda konuşma yapıyor. Muhalefetteki CHP’yi karalamak isteyince gaza gelerek ömrünün büyük bir kısmını cephelerde geçirmiş hatta Genelkurmay Başkanlığı bile yapmış olan İsmet Paşa için "Biliyor musunuz İsmet İnönü bir asker kaçağıdır" diyor.
İnanılır gibi değil ama alandaki halk; yalan söyleyen ve bilinçli olarak iftira atan bu siyasetçiyi büyük bir coşku ile alkışlayıp İsmet Paşa için hep bir ağızdan şöyle bağırıyorlar:
''asker kaçağı, asker kaçağı, asker kaçağı…” Bu siyasetçi o meydanda tek ayaküstünde o kadar çok yalan söyler ki artık doğru ile yalan arasındaki çizgi ortadan kalkmıştır. Halk hipnotize olmuş gibidir.
Söylenenlerin yalan veya gerçek olup olmamasının artık hiçbir önemi yoktur.
Tıpkı bugün olduğu gibi… O sırada konuşmayı dinleyen Turan Güneş bu kişiye dönerek; "Yahu İsmet Paşa bu, adı üzerinde bir askerdir yani paşadır. Sen nasıl olur da asker kaçağı dersin?" diye çıkışır. Bu çıkışına aldığı cevap ise ibretliktir: “ İsmet İnönü bir general, ben de biliyorum.
Ayrıca o istiklal Savaşı'nda Kocaeli'ni kurtaranlardan biridir. Ama siyasetini sevmiyorum.
Meydanlarda hep “asker kaçağı diyorum, HALK ta inanıyor, beni alkışlıyor ve asker kaçağı diye slogan atıyor.
Böylece istediğim hâsıl oluyor, bundan sonrasında gerçeğin ne olduğunun ne önemi var?”
Üzülerek söylemeliyim ki; halkımız geçmişte de yalan söyleyeni, çıkarı için iftira atanı çok sevmiş ve destek olmuştur.
Tıpkı bugün olduğu gibi… Tarih; gelecek adına ders çıkartmak içindir.
Doğal olarak, tarihini bilmeyen, doğruyu yalanı ayırt edemeyen bir halk, geleceğini doğru olarak belirleyemez… Tıpkı bugün olduğu gibi…