CHP’nin yeni A Takımı açıklandı..
Tamı tamına 24 kişilik bir kadro.. Beşi idari görevli, ondokuzu gölge kabine olmak üzere yirmiiki genel başkan yardımcısı.
En önemli iki görev Özgür Özel’in Kurultay’dan zaferle çıkmaasını sağlayan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yakın kişiler..
Bu kişiler Genel Saymanlık görevini üstlenen Özgür Karabat ile Yerel Yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Gökan Zeybek..
İmamoğlu’nun, Türkiye genelinde tüm belediye başkan adaylarının kendisi belirlemek istiyor.. Bu durum da gizli saklı değil, bütün Türkiye biliyor..
İmamoğlu ekibinden Gökan Zeybek’in “Yerel Yönetimler ve Dirençli Kentlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” olması, İmamoğlu’nun aday belirlemede inisiyatifi ele alacağınını habercisi..
İmamoğlu, Özgür Karabat ve Gökay Zeybek ile Özgür Özel’i kontrol altına tutarak, dört beş aylık süreçte “Gölde Genel Başkan” olacak..
Bunun izlenimini de Özgür Özel ile birlikte çıktığı Hatay ve Osmaniye gezilerinde verdi..
İmamoğlu, amacında ne kadar başarılı olur, orasını aday belirleme süreci başladığında göreceğiz..
Tabii, 31 Mart gecesi sandıktan çıkacak sonuçlar, İmamoğlu’na genel başkanlık ve cumhurbaşkanlığı yolunu da açabilir, siyaseti yaşamını da bitirebilir..
Yani, Ekrem İmamoğlu için tam bir sırat köprüsü olacak 31 Mart 2024..
GAZ ALMA MAKAMLARI
CHP’de Özgür Özel’in 19 tane genel başkan yardımcısı belirlemesi ilk bakışta, CHP içerisindeki tüm grupları memnun etme ereği taşıyor..
“Gölge Kabine” adı altında dağıtılan genel başkan yardımcılıkları Özel’in yerel seçimler öncesinde gaz alma operasyonu aynı zamanda..
Genel Merkez yöntemide yaptırım gücü olmayan genel başkan yardımcılıkları (gölge kabine) dağıtılan adlara bakınca bu durum anlaşılıyor..
Anahtar listede olmayan, yani Özel’den yana tavır almayan dört kişi gölge bakan olarak genel başkan yardımcısı ilan edildiler..
Ama, iş genel saymanlık ve yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılıkları gibi koltuklara gelince ekrem İmamoğlu ekibinde olduğu bilinen kişilere dağıtılıyor..
Bir yanda Filistin sevdası, diğer yanda yahudilerle ortaklık!
Sorsan İsrail’e düşmanlar, Filistin’e sevdalılar ama, uygulamada tam tersi..
7 Ekim’in ilk anlarından itibaren meydanlarda kermesler düzenleyerek Hamas adlı terörr örgütünün saldırısıyla başlayan olayları ranta çevirenler, meydanlarda, sokaklarda protesto eylemleri düzenleyenler, anlaşılan “çok hassa oldukları” Filistin konusunda da takiyye yapıyorlar..
Örneğin, parasal hedeflerinde menzile eren, başlarındaki hazretlerinin milyarlarca dolar serveti olduğu ortaya çıkan cemaat..
Eski dua zincirlerini geçersiz ilan eden ve müritlerinden bedeli mukabili yeniden dua yaptırmalarını isteyen cemaat, uluslararası arenada da menziline erişmiş..
İddilara göre, 1 milyar 300 milyon (1.300.000.000) ABD Doları bastıran cemaat ABD’deki bir petrol rafinersine yahudilerle yüzde 50 ortak olarak menzile ermiş..
Ne diyelim, onlara yahudilerle aşklarının daha da derinleştirmelerini, Türkiye’de bunlara inananlara da uyumaya devam etmelerini dilemekten başka…
Cumhuriyet, insan değer katar
Atatür’ün be onun yolundan gidenleriin, bir ulusun çocuklarını naslı aydınlattıkları, birer bilim insanı, sanatçı yaptıklarının onlarca örneği vardır..
Cumhuriyet’in aydınlanmasından uzaklaştıkça, bir ulus cemaatleşir, insanları köleleşir..
Cumhuriyet bilim dünyasına adının yazılmasını, dünyanın dinlediği, izlediği sanatçı; cemaatleşme kerameti kendinden menkul hocaefendilerin eteklerini öptürmeyi sağlar..
Cumhuriyet’in insane değer kattığına bir örnek:
Yıl 1936…
Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nde görevli bir grup öğretmen havanın güzelliğinden faydalanıp pikniğe gittiler…
Şahane doğanın kucağında eğlenirlerken keçilerini otlatan küçük bir çobanla karşılaştılar; yanlarına davet edip çay ikram ettiler, ismini sordular.
Küçük çoban ürkek bir sesle yanıt verdi:
–Hüseyin…
Öğretmenlerden biri yanındaki gazeteyi uzatıp “Okuma yazma biliyor musun, bunu okuyabilir misin?” diye sordu.
O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdı ki, okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanmaktaydı!..
Küçük Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi almayı kabul etmeyince öğretmen bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sordu..
Yanıt hazindi:
–Yaşım 12…
3 yaşında annemi, geçen yıl da babamı kaybettim!..
Talihsiz çocuğun aslında çok zeki olduğunu fark eden öğretmenler mutlaka okumasını tembihlediler…
Hüseyin, öğretmenlerin verdiği desteğin yarattığı heyecanla Denizli’de parasız yatılı okuluna kaydoldu..
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap armağan edildi.
O gece kitabı okuyup bitirdi ve ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine giderek şöyle dedi:
–Bu kitapta eksiklik var!..
Öğretmen çok şaşırdı.
Çünkü Hüseyin’in “eksiklik var” dediği kitap Görecelik Teorisini anlatıyordu!..
Hüseyin bu teorinin önemli bir parçasının kitapta bulunmadığını fark etmişti!..
Fen öğretmeni konuyu İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki hocası fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektupla bildirdi ve şu yanıtı aldı:
–Hüseyin liseyi bitirince yanıma gelsin!..
Albert Einstein’e uzanan yol!..
Hüseyin aynen öyle yaptı…
İTÜ Elektrik Mühendisliği’nde okumaya başladı…
Ancak yaptığı çalışmaları, ürettiği projeleri hocaları dahi anlayamıyordu.
O hocalardan biri “Bu çalışmaları ancak Amerika Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir” deyip, mektupla ona gönderdi.
Gelen yanıt müthişti:
–Hüseyin’in bu yaptığını 5 yıl önce bir grup akademisyen buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey...
Biz masraflarını karşılayacağız. Amerika’ya gelsin!..”
Hüseyin 1952 yılında yüksek elektrik mühendisi diplomasıyla İTÜ’den mezun oldu.
Bir gazetenin yaptığı kampanya ile toplanan parayla ABD’ye giden bir gemiye bindirildi.
Uzun bir yolculuktan sonra MIT’de Prof. Morse’un karşısına geçti.
Morse, Hüseyin’in tez hocası olacaktı ancak genç adamın İngilizcesi yetersizdi, profesörün söylediklerini tam olarak anlayamıyordu.
Onun da yolunu buldu, hocasına dönüp şöyle dedi:
–Write on the blackboard/ Tahtaya yazın!.
Hocasının tahtaya yazdığı tez konusunu defterine geçirdi ve üniversiteden ayrıldı.
MIT’de tez konuları genellikle 5 ile 9 yıl gibi bir sürede bitirilebiliyordu, ancak Hüseyin 3 ay sonra Morse’un karşısındaydı!..
Profesör, büyük bir şaşkınlıkla incelediği tezin mükemmel olduğuna karar verdi ancak MIT’de hemen diploma verilemiyordu.
Hüseyin başka dersler aldı ve 2 yıl sonra doktorasını alarak bu kez Princeton Üniversitesi’ne başvurdu ve orada dahi fizikçi Albert Einstein’ın öğrencisi oldu!..
Birkaç yıl sonra Boston’a dönüp, icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başladı.
İlk büyük buluşunu 1960’ların başında yaptı.
–Sesle kumanda edilen bilgisayar!..
Cumhuriyetin erdemi!
Daha inanılmazı da var:
–Hüseyin, 1958 yılında çalışmalarını yakından izlediği Einstein’ın kendisi kadar ünlü “Fonksiyon Teorisi”nde eksiklikler tespit etti ve bunu bir mektupla kendisine de bildirdi, iyi mi!..
Ancak mektup ulaşmadan Einstein öldü!..
Hüseyin bu eksikliği ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca adeta kıyamet koptu.
Bilim dünyası ikiye bölündü!.
Ve Einstein’in kuramına karşı Hüseyin’in “Kütle Çekim Kuramı” da literatüre girdi!..
Bugün dünyada çok yaygın olarak kullanılan “Siri”, “Google”, “Now”, “Cortana” gibi sesli komut sisteminin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, 27 ocak 2013’te yaşamını yitirdi…
Şimdi… Gelelim kıssadan hisseye; kendimi de katarak soruyorum:
–Bu müthiş, bu dünya bilim tarihine kazınmış ismi içimizden kaç kişi biliyor acaba?!.
Daha acıklı bir soru sorayım.
Şayet Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmasaydı, Mardin’de yoksulluk içinde başlayan yaşamını, dünyanın en önemli bilim insanlarından biri olarak sürdüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı kaç kişi bilecek, tanıyacak, gurur duyacaktı?!.
Dünyaca ünlü, adı tıp literatürüne geçmiş Beyin Cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil’i kaç kişi tanıyor, biliyor acaba?!.
Çok sesli müzik alanında harikalar yaratan müzisyenlerimizi;
Fazıl Say’ı, İdil Biret’i, Gülsin Onay’ı, Güner, Süher Pekinel kardeşleri, Suna Kan’ı, Gürer Aykal’ı bırakın dinlemeyi, izlemeyi, kaç kişi adlarını biliyor acaba?!.
Futbol dışında dünyada büyük başarılar elde eden sporcularımızı kaç yurttaşımız tanır çok merak ediyorum!..
Örnek çok, yüzlerce…
Hüseyin Yılmaz’ı Boğaziçi Aydınlar Topluluğu Grubu’nda yayımlanan bir mesaj ile tanıma fırsatı buldum.
Bu büyük bilim adamı önünde, tıpkı diğer kahramanlarımızın olduğu gibi saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Bir önemli uyarı da bize,
Türk milletine:
–Kahramanlarını, yüz ağartan önderlerini, bilim, kültür, sanat insanlarını baş tacı etmeyen, unutan, adını bile bilmeyen toplumların gideceği yer çıkmaz sokaktır; olup olacakları da cemaat ya da köleliktir!..
Geçmişten ders alınması gereken, Cumhuriyetin erdemini gayet net anlatan bir öykü…