Bugün bir Kurban Bayramını daha idrak ediyoruz..
Kurban, insanlık taraihi kadar eski bir ritüel, inanış, uygulamadır..
Bakmayın siz, bazılarının kurban kesilmesine karşı çıkmalarına..
İnsanlık yeryüzünde var olmaya başladığı günden bu yana var olan bir ritüeldir..
Dünyanın her tarafındaki insanların tamamının uyguladığı bir ritüel, bir inançtır..
Güney Amerika'da tarihte insan kurban edilmesi, Türklerde bugün de uyguladığımız şekliyle kurban kesimi, Araplardaki kurban ritüellerinin hepsi, bugün Kurban Bayramı olarak kutladığımız uygulamanın değişik versiyonlarıdır..
Kurban, kişinin Tanrı ile iletişim kurduğu, istek ve taleplerini ilettiği bir ritüeldir..
Her Kurban Bayramı'nda birileri çıkar hani, kurban bayramının insanlar arasında birlik, beraberlik, sevgi, hoşgörü gibi duyguları pekiştirdiği gün olduğunu söylerler ya..
İnanmayın, külliyen yalandır…
Kurbanın ilk insandan beri sadece bir tek amacı vardır:
Kişinin Tanrı ile iletişim kurması ve Tanrıya, isteklerini, beklediği ödüllerin verilmesi, beklediği cezaların affedilmesini sağlamak..
Dolayısıyla, kurbanın, insanlar arası ilişkilerle hiç bir ilgisi yok..
Bireyler ve toplumlar arasında birlik, beraberlik, sevgi ve hoşgörü geliştirme gibi bir hedefi asla olmamıştır..
Kişi, kurbanı, sadece Tanrı'nın hoşuna gitmesi; bu sayede, istek ve beklentilerin olması, cezalarının hatalarının affedilmesini sağlamayı amaçlar..
Aztek ve Mayaların insan kurban etmesi..
Eğer gerçekleşseydi İsmail ya da İshak'ın kurban edilmesi..
Orta Asya'da atların kesilmesi..
Günümüzde Türkiye'de koyun, keçi ve ineklerin kurban edilmesi..
Arabistan'da deve kesilmesi…
Hepsinin bir tek amacı var, o da; Tanrının beğenisini kazanmak, takdirlerini almaktır..
Hepsi aynı amaç için yapılan kurban ritüelleridir..
Kurban'ın "Allah için" kesilmesi de bu gerekçelerinin veciz bir şekilde dile getirilmesi olup, onun için "niyet" denilmiştir..
"Allah kabul etsin" denmesi de bundan dolayıdır..
Bütün insanlığın tek evrensel ibadet aracı olan Kurban'ın halkımıza kutlu olmasını diliyorum..
Tanrı kurbanınızı kabul etsin..
Her neyse niyetiniz, Tanrı katında kabul görmesini diliyorum..
Nice kurbanlara….
************
Bayram tatili varsa, savaş yok demektir
Dikkatinizi çekti mi bilmem…
Türkiye'de, Türk devletinin dağıttığı paralarla yaşamlarını sürdüren Suriyeli sığınmacılar, bundan önceki yollarda olduğu gibi, bu bayramda da, bayram yapmak için Suriye'ye gittiler…
Türk devletinin geçinmeleri için verdiği parayı cebine koyan sözde sığınmacılar, soluğu Suriye'de aldılar..
10 günlük tatili ülkelerinde geçirecekler..
Hani bunlar, savaştan kaçan sığınmacılardı..
Hani Suriye'de savaş vardı…
Savaş olan bir ülkeye insanlar bayram tatilini geçirmeye gider mi?…
Hayatta kalmak için kan gölüne döndüğü söylenen ülkeden kaçanlar, bayramda sığındığı ülkenin verdiği parayı cebine koyup kan gölüne dönmüş bir ülkeye bayram tatiline gider mi?…
Demek ki, Suriye cehenneme dönmüş bir savaş ülkesi değil..
Demek ki, Suriye'de savaş mavaş yok!..
Demek ki, bunlar savaşta kaçan sığınmacı değil..
Ekmek elden yaşamak için ülkelerini terketmiş insanlar topluluğudur..
O halde, bayram geçirlmek için ülkelerine giden Suriyeler, sığınma gerekçeleri ortadan kalktığına göre, Türkiye'ye yeniden girişlerine izin verilmemelidir…
*************************
Ebedi Başkomutan Atatürk'ten bir anı…
Atatürk, dinlenmek için gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu bir de merkep vardır. Şoförüne;
— Arabayı durdur, der.
Arabadan iner. Tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, yanına gelince,
— Kolay Gelsin Ağa, der.
— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil.
Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır. Bezgin bir ses tonuyla,
— Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon bey. Sen bunu bana mı söylüyon?
— Kime söylemeliyim Ağa?
— Sen bunu git vergi memuruna söyle.
— Vergi memuruna mı?
— He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini “Vergi borcunu karşılar” diyerek alıp götürdüler. Sattılar. Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu bey.
Atatürk, çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır. Onun bu halini gören köylü,
— Bana niye kaş çatıyon bey. Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim. Muhtara sor istersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey.
Köylü duraksamıştır. Bunu anlayan Atatürk, devam eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey.
Atatürk,
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar.
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya Köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya Köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri kararmış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez...
İŞTE GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BÖYLE BİRİYDİ.
******************
AK Parti'de genç başkanlar çoğalacak
AK Parti ilçe yönetimleri gençleşecek…
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın talimatı doğrultusunda, AK Parti teşkilatlarında artık daha fazla genç başkan ve yönetici göreceğiz…
Erdoğan'ın MKYK toplantsında verdiği "Partimiz yeniden yapılanırken, gençlere ve kadınlara öncelik vermeliyiz. Gençleri ve kadınları parti yönetiminde daha fazla görevlendirmek gerekir. İlçe başkanlarını belirlerken, gençlik kollarından isimleri başkan yapın. İl yönetimlerine de gençlik ve kadın kollarından yöneticiler getirin” mesajının kongrelerde yerine getirilecek..
Parti teşkilatlarının genç başkan, genç ve kadınlardan oluşan yönetimlerin amacının, giderek azalan genç nüfus desteğini yeniden sağlamak..