MHP'li belediye başkanlarına, başkanlık hayalleri kuranlara bir dost tavsiyesinde bulunmak istuyorum..
Sakın ola, ittifaka güvenmeyin..
İttifaklarda her zaman 2 kere 2 = 4 etmiyor..
Hesabını ona göre yapın..
Aslında bu gerçeği, MHP'li bazı belediye başkanları ve adaylık çalışması yapan siyasetçiler gittikleri yerlerde gözleriyle görüyor, kulakları ile duyuyorlar..
Kimisi, gittikleri yerde "ne verdin ki ne istiyorsun" diye tersleniyor…
Kimisi, ne hizmet yaptın ki şimdi gelip destek istiyorsun şeklinde tepkiye muhatap oluyor..
Kimisi de, 4 yıldan hatırlamadın, yolumuzu unuttun, seçim yaklaşınca mı aklına düştük" serzenişiyle karşılaşıyor..
Hepsinin ortak duydukları tümce ise, "Bizden size oy çıkmaz" oluyor..
Sahada bu tür tepki ile karşılaşan MHP'liler, vatandaşın kararını ittifak ile değiştirebileceklerini, oyları kendilerine kanalize edeceklerini hiç mi hiç düşünmesinler..
Bunun yerine, seçimleri kazanabilmek için yeni yöntemler bulmaya çalışsınlar..
Dediğim gibi, her ittifakta 2 kere 2 dört etmiyor..
Hele bu seçimlerde etmemesi için neden de çok..
İttiafak içerisinde oylarına çantada keklik gözüyle bakılan AKP seçmeninin MHP'li adaylara oy vereceğinin asla garantisi yok..
Yıllardır yerel seçimlere yatırım yapan AKP'li siyasetçilerin, emeklerinin boşa gittiğini düşünerek ittifakın adayına oy vermeyeceklerini şimdiden söyeleyim..
AKP tabanının da yerelde ittifakı içerisine sindiremediği biliniyor..
O taban da, seçimlerde başka arayışlara girecek..
Saadet Partisi, BBP gibi seçenekleri değerlendirecektir..
Türk milliyetçisi, Ülkücü seçmende de mevcut başkanlarının bazılarına olan tepki gözönüne alındığında, aynı durumun o cenahta da olacağını söylemek kehanet olmayacak..
MHP'li adayların kesinlikle hanelerine yazdıkları Türk milliyetçileri ve Ülkücülerin bir bölümü İP, BBP, DP hatta seçime girme şansı bulabilirlerse HEPAR, Büyük Turan Hareketi, Ötüken Birliği gibi Türkçü Turancı partilerle Turancılığa sosyalist bakış açısıyla yaklaşan ama yine de özünde Turancı bir parti sayabileceğimiz HKP gibi partilere yönelecek, bir kısmı ise sandığa gitmeyecektir..
Olacakları şimdiden yazıp dostluğun gereğini yerine getireyim..
Önlem almak, çözüm bulmak, ittifakı ve seçimi çantada keklik gören MHP'li başkanlara, hatta bir ayağı MHP'de, diğer ayağı başka bir partide, elleri bir başka partide olan siyaset bezirganlarına kalıyor…
*************************
Dostluklar iftar sofrasında kalmış!
Kısa bir süre önce bazı gazetelerde bir haber ve o habere ait fotoğraflar gördüm..
Aralarında halef seleflik ilişkisi de bulunan iki siyasetçinin birbirlerine karşı sözleri kavgada bile söylenmeyecek türden..
İkisi de birbirini saygısız insan olmaksa suçluyor..
Fotoğraflarda da birbirlerine düşmanca bakıyorlar..
O fotoğrafları çeken arkadaş ya da arkadaşlar doğrusu iyi yakalamış..
Halbuki, bu iki siyasetçinin geçmişte yediği içtiği ayrı gitmiyordu..
Reşatbey'de bir ofisde yedikleri iftar yemeğinde birlikte siyasal ikbal hesapları yapıyorlardı..
Bir ay sonra kimin nereye geleceğini konuşuyor, planlıyorlardı..
Anlaşılan aradan çok sular, pardon darbeler akmış..
Dostluk ve siyasal ikbal birlikteliği o iftar sofrasında kalmış!…
*******************
Yenilgileri milad yapanlar
Dünya uygarlık ve uluslar tarihi gerçekten çok ilginç..
Bugün tarih sahnesinden silinmiş halklar yok olma pahasına günümüzün moda deyimiyle dik duruş sergilemişler..
Yenilginin utancıyla yaşamaktansa tarih sahnesinden çekilmeyi yeğlemişler..
Dünya uygarlık tarihininin çok büyük bölümünde imzası bulunan Türkler, bırakın yenilgileri, bir çok zaferi övünç kaynağı kabul etmekten utanmışlar..
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa'nın Başbuğ Attila'nın önünde diz çöküp af dilemesini bile sıradan bir zafer olarak kabul etmişler..
Bugün kutladığımız Nevruz gibi ulusal günlerin temelinde de ya büyük zaferler, ya uygarlığa yapılan büyük bir katkı bulunmaktadır..
Yani, kutlamalarını, doğasal dönüşüm günlerini zaferlerle, uygarlık tarihine yazılan başarılarla adlandırmışlardır..
Örneğin Nevruz, demirin işlenmeye başlanmasının yıldönümü aslında..
Demir dağların eritildiğini anlatan Ergenekon'u günümüze taşıyan gündür..
Bugün Nevruz dediğimiz bayramın Türkçedeki asıl adı da "Ergenekon" ve "Yeniden Doğuş" bayramıdır..
Atalarımız, demir dağları eritip dünyaya yayılmaya bşladıkları günü yeniden doğuş olarak kabul etmişler ve o adla her yıl o günü binlerce yıldır kutlaya gelmişler..
Tabii, bütün toplumlar Türkler gibi çok büyük zaferlere, uygarlık yapıtlarına imza atmış uluslar değiller..
Haliyle o zaman, doğasal döngüyü işaretlemek için yenilgileri, hezimetleri, yerlerini yurtlarını bırakıp kaçışlarını baz alıyorlar; tabanları yağlayıp kaçtıkları günü bayram ya da yeni yılın başlangıcı, yeniden doğuş olarak ilan ediyorlar..
Türkler dünyaya yayıldıkları günü yeniden doğuş olarak kutlarken, bazı toplumlar da düşmanının önünden kaçtıkları günü yeniden doğuş ilan etmeleri halklar arasındaki bakış açısını, kültüren farkları göstermesi bakımından çok çarpıcı bir örnek…
Bir Etnolog/Sosyal Antropolog olarak dünya halklarının kültürel geçmişlerini incelerken, bu tür tabanları yağlayıp kaçmanın yıldönümünü kutlayan halkları gördükçe, Göktengri'ye bana Türk olarak doğma şansı verdiği için sık sık Alaş diyorum..
Göktengri, kimseyi yenilgilerini, yurtlarından kaçışlarının yıldönümlerini kutlayan toplumlardan eylemesin!..
Alaş.. Alaş.. Alaş…
********************
Karma eğitime karşı çıkanlar
Yıllardır birileri karma eğitime karşı çıkıyorlar..
Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli sözcük oyunlarıyla karma eğitimi kaldırmaya çalışıyor..
Karma eğitime karşı çıkanların ve kardırmaya çalışanlarının tümünün ortak referans noktası din..
Onlara göre, islam harem selamlık eğitimini öngürüyor..
Kendi kaflaarındaki bu dinsel anlayışı laik türk toplumuna zorla empoze etmeye çalışıyorlar..
Ama, dini referanslarla karmea eğitime karşı çıkıp harem selamlık eğitimini yerleştirmeye çalışanlar İslam'da harem selamlık uygulaması olmadığını bilmiyorlar..
Harem selamlık anlayışı İslam'a aykırıdır..
Hz. Muhammed'in mescidinde kadın erkek birlikte ibadet ederdi..
Günümüzün harem selamlık eğitim meraklıları, İslam tarihini biraz inceleseler, Hz. Muhammed'in mescidinde, onun huzurunda müslümanlar kadın erkek birlikte ibadet ettikleri, ibadet dışında da birlikte sohbet ettikleri, Hz. Muhammed'in erkek ve kadın müminlere birlikteislam'ı anlattığı, bilgi aktardığını görürlerdi..
Günümüzün harem selamlık sevdalılarının İslami uygulama olduğunu sandığı harem selamlık anlayışı "Cahiliye" dönemindeki Bedevi Arap geleneğidir..
Bizimkiler, bilerek ya bilmeyerek cahiliye döneminden kalma bir adeati İslam adına dayatıyorlar..
Karma eğitimin kaldırılmasının karşı cinslerin yetişme çağında tanımalarını engellediği için büyük sorunlara yol açar..
Zaman zaman toplumda infiala neden olan tarikatlarda, cemaatlerde yaşanan tecavüz olaylarının nedenlerinden birisi de, katı harem selamlık anlayışıdır..
Son söz, kendi ahlakına güvenemeyenler karma eğitim yerine harem selamlığı savunurlar!…
*******************
Hakkınızı helal ediyor musunuz?..
12 Eylül günü, o meşum günle ilgili yazı yazmak içimden gelmedi..
ihtilale Ankara Üniversitesi DTCF öğrencisi ve gazeteci olarak yakalanan biri olarak, bekleyeyim, 12 Eylül mağdurlarının sözcüsü olduğunu iddia edenler nelr yapacak göreyim istedim..
Sıradan bir iki mesajla geçiştirdiler..
Bazıları da, yakınlarda Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmasından söz ederek 12 Eylül'ün hesabının sorulduğundan falan dem vurdular..
Gerçekten 12 Eylül'ün sorumlularından hesap soruldu mu sizce..
Kesinlikle sorulmadı..
12 Eylül ihtilalcilerinden hiçbiri, işkencecilerin hiçbiri yargılanmadı, yaptıkların hesabını vermediler..
İşkenceciler; yaptıkları işkencelerin, katlettikleri insanların hesabını vermeden yaşamaya devam ettiler..
Belki bilmediğimiz yerlerde demokrasi adına ahkam kestiler..
Kimi taşmedresi olup ülkücülere, kimi devrimci olup sosyalist gençlere uydurma anılarını bile anlattılar..
38 yıldır 12 Eylül'ün mağdurları, mağdurluklarıyla kaldılar..
12 Eylül sonrasında, özellikle ANAP döneminde milletvekili, bürokrat olan 12 Eylül öncesinin ülkücüleri, devrimcileri sorumlulardan hesap sormak için adım bile atmadılar..
Edebiyatla, laf ebeliğiyle 12 Eylül işkencecilerini lanetlediler sözde!..
38 yıl sonra, 12 Eylül zindanlarında işkenceye uğrayan, sakat kalan, işkence masasında kalan, dar ağacında can veren, kan veren Ülkücü -Devrimci tüm insanlara soruyorum:
Günümüzde 12 Eylül edebiyatı yapan, sizlerin sözcüsü olduğunu iddia edenlere hakkınızı helal ediyor musunuz?..