Bugün Kurban Bayramını kutlamaya başlayacağız..
Bugün bir çok Türk insanının uğradığı kültürel erozyon nedeniyle 1400 yıllık bir ritüel olduğun olduğunu düşündükleri kurban, aslında "öntürkler"le tarih sahnesine çıktıoğımız andan beri uyguladığımız ritüeldir..
Kökleri sanılandan çık daha eskidir..
Nedenleri bugün anlatılanlardan çok farklıdır..
Türklerle birlikte başka halklarda da uygulanan çok önemli bir ritüeldir..
Kurban bütün zamanlarda Türklerin hayatında büyük bir yer tutmuş ve gerek Tanrıya gerekse çeşitli tabiat kuvvetlerine ve atalarına hem kansız hem de kanlı kurbanlar sunmuşlar ve buna büyük bir değer vererek çeşitli ritüeller oluşturmuşlardır.
Türklerde kurbansız ayin yapılmazdı..
Kurban, Türklerde kanlı ve kansız kurbanlar olarak ikiye ayrılıyordu..
Kanlı kurban uygulaması, bugün kutlayacağımız Kurban Bayramı gibi çeşitli hayvanların kanının akıtılması esasına dayanan ritüeldi..
En önemli kurban attır. Attan sonra koyun gelir. Gerek bugün Kök Tengri dinini devam ettiren Türklerde, gerekse müslüman olmuşlarda kurban için en makbul hayvan erkek olanlardır. Dede Korkut hikayelerinin kahramanları Oğuz Türkleri kurban olarak “attan aygır, deveden buğra, koyundan koç” kesmişlerdir. Kırgız ve Kazaklarda da aynı motiflere rastlanılır.
Kurban edilen hayvanların kemikleri kırılmaz. Köpeklere verilmez. Ateşe atılır veya yere gömülür. Bazı özel törenlerden soma kurban kemikleri toplanarak, bir kaba konulup, kayın ağacına asılır. At kurbanlarının kafatası ise bir sırık üzerine konulur.
Kanlı kurbanın olmazsa olmaz ateşti..
Şamanın yönettiği büyük kurban ayinlerinde kesilen kurbanların en iyi parçaları ateşte yakılırdı.
Kansız kurbanlar ise "saçı" denilen ve bugün hala Anadolu'da ve Türk dünyasının diğer coğrafyalarında uygulanmaktadır..
Yaptığınız yemekten konu komşuya verme, hayvanlar yesin diye bir yere bir kaç kaşık yemek bırakma, su bırakma, sadığı sütten bir kısmını hayvanlar içsin diye bir yerlere bırakma gibi yakından bildiğimiz, tanık olduğumuz pratikler ise kansız kurbanların günümüze uzantılarıdır..
Saçı denilen buğday, süt, kımız, yağ gibi armağanlar ile yalma denilen ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başı-boş salıverilen hayvanlardır. Bu tür kurbanlara eski Türkler “ıduk” demişlerdir. Bunun kelime karşılığı “salıverilmiş”, “gönderilmiş” demektir. Terim olarak “tanrıya gönderilmiş, tanrıya bağışlanmış hayvan” anlamını taşır. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz.
Kurban Dünyanın en eski mitlerinde, örneğin Sümerlerde, yaratılış eylemi Marduk'un Tiamat'ı kurban etmesi ile başlamıştır. Arkaik dönemlerde, varoluşun sürmesi ve yaratılışın devam etmesi için, Tanrıya bir “Can” bahşedilmesi yani “Kurban” verilmesi düşüncesi yaygındı. Bu yüzdendir ki; kurban ritüelleri, kutsallaştırılmış bir mekanda ve kutsal bir zamanda gerçekleştirilir. Bu aynı zamanda, kutsal olmayanın kurban aracılığıyla, kutsal olanla iletişim kurma yoludur. Ünlü Mitolog ve dinler tarihi profesör'ü Mircea Eliade'ya göre; Her dinsel bayram, her manevi tören zamanı,efsanevi bir geçmiş içinde “başlangıçta” meydana gelmiş olan kutsal bir olayın yeniden güncelleştirilmesinden ibarettir.
Kurban uygulamasının nedenlerini 5 an madde halinde toplayabiliriz:
Hayranlık..
Şükran..
Gönül alma..
Pazarlık (Adak)..
Kefaret..
Türklerin en eski ve ata dini şüphesiz ki Gök-Tengri dinidir. Bozkır Türk topluluğunun asıl dini olan bu inanç sisteminde Tengri(Tanrı) en yüksek varlıktır ve inanç sisteminin temelini oluşturur. Yaratıcı çok defa semavi bir öz kazanıp, Gök-Tanrı diye anılmaktadır. Bu dinin izlerini Türklerin inandıkları diğer bütün dinlerde görmek mümkündür.
Geleneksel Türk dininde kurban adamak, tapınma, dua, şükür, ölüm gibi çeşitli durumlarda başvurulan bir ibadet şekli olmuştur. Zafer veya barış isteği, ittifaklar, kuraklık dönemleri, hastalık gibi birçok durumda kurbana başvurulur.
Kurban, Türklerde öncelikle Gök-Tengri’ya sunulmaktadır. Ancak bu inanç sisteminde önemli bir yer tutan “atalar kültü” vesilesiyle her yıl ecdat mağarasında ırmak kenarında ataların ruhuna ve Tanrıya kurbanlar sunulduğu bilinmektedir. Bu kurban ayinini icra eden kişi Kagan olmuştur.
Çin kaynaklarındaki bilgilere göre Hunlar, yılın beşinci ayında (bizim takvimimize göre haziran) Lung Çeng şehrinde toplanarak atalarına, Gök-Tengri’ya, Yer-Sub (yer,su ruhlarına)’a kurbanlar sunmaktadırlar. Gök-Türkler ve Uygurlar yine aynı ayda Tamir Irmağı kaynağında Tanrı’ya, atalara, tabiat kuvvetlerine kurbanlar sunarlardı.
Bir başka örnek olarak, Hun tanhusu Ho-han-yeh’in Çin imparatoru ile yaptığı bir anlaşma (M.Ö. 48)’da and içme münasebetiyle, “Yemininden dönen taraf Tanrı’nın cezasını çeksin ” denilmiş, sonra kurban kesilerek and içilmiştir.
Gök-Türkler, biri ilkbaharda ata mağarasında olmak üzere, Tanrı’ya, atalara üç kutsal törenle kurban sunarlardı. Tabgaçlarda da ilk ve son baharda atalara kurban sunulur, kesilen kurbandan sonra kayın ağaçları dikilir ve bunlardan kutlu ormanlar meydana gelirdi.
Türklerde yılda üç kez toplanan toylardan en önemlisi olan ve ilkbaharda yapılan toyda da atalara kurbanlar sunulmaktaydı.
Wang Yen-te’nin kayıtlarına göre Uygurlar, yaz ve kış dönenceleri için festivaller düzenlemekteydiler. Yaz dönencesinde 21 Haziran’da toprak için kurban sunmaktaydılar.
Şa-to Türkleri de gök,toprak,güneş ve aya kurbanlar verirlerdi.
Türklerin kurban ile ilgili kullandığı kelimeler:
- Atmış: Kurban,kurbanlık
- Yağış: Kurban
- Yağışlık-yağmak: Kurbanlık, kurban
- Yağışlık-orun: Kurban sunma yeri
- Lıv: Kurban yemeği
Türklerde kurban kanlı ve kansız kurban olmak üzere iki şekildeydi. Eski Türklerde kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başıboş salıverilen hayvanlardı. Bu türlü kurbanlara Türkler “İduk (İdik)” derlerdi. Bu kelime “salıverilmiş, gönderilmiş” manalarında kullanılırdı. Kaşgarlı Mahmud “iduk” kelimesini “kutlu olan nesne” olarak açıklamış ve kurban olarak bırakılan hayvana bu adın verildiğini söylemiştir. Ayrıca bu hayvana yük vurulmaz hayvanın sütü sağılmaz ve yünü kırpılmaz. Ayrıca kansız kurbanlarda “saçı” da önemli bir yer tutar. Türkler genellikle saçı olarak süt, yağ ve kımız kullanarak bu işlemi yapmışlardır. Gök Türkler döneminde turfanda ürünler saçı yapılırdı. Özellikle kımız yere, ata, ocağa ve dört ana yöne serpilmekteydi. Avarlar, Çuvaşlar, Kırgızlar ve Yakutlarda suya, ateşe, toprağa, yıldızlara ve ağaçlara saçı uygulandığı, özellikle evlenme törenlerinde ateşe üç parça kuyruk yağı atma uygulamasının sıklıkla yapıldığı düşünülmektedir.
Türklerde kansız kurban geleneği yer tutmuşsa da Türklerin en eski ve en önemli kurban geleneği şüphesiz ki kanlı kurbanlardır. Türklerde hayvan kurbanının en eski örneklerine İskitlerde rastlamak mümkündür. İskitler her çeşit hayvanı adak olarak kullanmakta ve kurban etmekteydiler. Sığır ve özellikle bütün Türklerin hayatında çok önemli bir yer kaplayan at Türklerin her döneminde olduğu gibi bu dönemde de en önemli kurban hayvanıydı. Herodot verdiği bilgilerde İskitlerin asla kurban etmediği hayvanın domuz olduğunu söylemektedir ki bu ileriki dönemlerde de bu şekilde devam etmiştir ve Türkler domuzu hiçbir zaman kurban hayvanı olarak kullanmamışlardır.
Türkler kurganlarda kurban kesmeye büyük bir önem vermiş ve kurbanların at olmasına dikkat edilmiştir ve kesilen kurbanın cinsi genellikle erkek olmuştur. Altaylardaki kurganlarda birçok at iskeleti bulunmuştur. Türklerde kanlı kurban konusunda attan sonra koyun gelmektedir. Türk boylarının kuzeye doğru yayılım göstermesiyle birlikte atın yerini ren geyiği almaya başlamıştır.
Tabgaçlarda, kötü ruhlardan arındırılmak istenen yerlere kurban kesildiği, kesilen hayvanın gömüldüğü, üzerinin çiçekli sazlar ve söğütlerle örtüldüğü, üzerine kımız döküldüğü bilinmektedir.
Altay boylarında kurban olacak atın yelesine kırmızı şerit bağlanmakta bundan bir müddet sonrada hayvan kurban edilmektedir.
Kurban etme tarzı konusunda çeşitlilik olsa dahi kurban edilen hayvanın kanının toprağa akıtılmamasına dikkat edildiği anlaşılmaktadır. Kurban edilen hayvanın kemikleri kırılmaz, köpeklere verilmez ve ateşte yakılmaz. At kurbanlarının kafatası bir sırık üzerine konulmaktadır. Altaylılar ve Yakutlar, kurban ettikleri atın derisini bir sırığa geçirip, tıpkı at şeklinde asmaktaydılar.
Kurban edilen atın öteki dünyada Alp'i taşıyacağına inanılır. Bu anlayış İslamiyetten sonra da devam etmiştir. Anadoludaki inanışa göre kurban edilen hayvan, öteki dünyada sırat köprüsünü geçirecektir. Bu şekilde kan dökmeden hayvan öldürme hemen hemen İskitlerden bu yana, bütün Türk halklarında yaygın bir gelenektir. Fakat yer ve yerle ilgili diğer kutsal varlıklar için yapılan kurban ayinlerinde kan, özellikle toprağa akıtılmaktadır. Yer Tanrıçası olarak kabul edilen, hayvan ve bitkilerin koruyucusu, yeryüzü ana içinde kurban ritüelleri yapılır. Kurban ritüelinden önce sekiz köşeli, sarı göbekli, Ana Hatundan izin alınır.
Türk kozmolojisine göre; Sekiz köşe sekiz yöndür ve toprak unsuru sarı renk ile sembolize edilir. Dualar eşliğinde sekiz yön ve bu yönleri temsil eden ruhlar kutsanır. Yer için Boğa kurban edilir. Kurban ritüeli ile ilgili olarak, yer için seçilen hayvanların boynuzlu olması büyük bir olasılıkla Ana tanrıça kültü ile alakalıdır. Çünki tüm arkaik toplumlarda Ana Tanrıça heykelcikleri boynuzlu olarak tasvir edilir ve bu simge bolluk bereket ve yeniden doğuş ile ilgilidir. Muhtemelen geyik kurbanı da Ana Tanrıça ile alakalıdır. Erlik, yani yer altı tanrısı için kara bir boğa ya da inek kurban edilir. Çünki, Erliğin yer altındaki bineği bir boğadır. Türklerde kurban ritüeli için beyaz atların seçilmesi, çok açık olmasada muhtemelen, gökyüzü simgeciliği ile ilişkilidir. Atlar öteki dünya hayvanıdır. Şamanların ve Alplerin en önemli bineğidir. Ruhları Tanrının kapısına taşır. Kaşgarlı Mahmut'a göre At “Ay” hayvanıdır. Beyaz atlar özellikle alnında beyaz leke bulunan atlar kutsaldır ve “Ay” ile bağlantılıdır. Kazak-Kırgız folklorunda “Töbel Baytal”, alnında beyaz leke bulunan bir kısraktır ve Tanrı için kurbanlık olarak seçilen kutsal bir hayvandır. Türklerde Şamanlığa geçiş aşamalarından bir tansi kurban ritüelidir. Kurbandan sonra, şaman bir kayın ağacına tırmanır ve tepesine 9 çentik atar. Bu tören sembolik göğe yükselme ritüelidir. Kurban edilen hayvanın kanı aday şamanın yüzüne, gözüne ve kulaklarına sürülür. Bu günümüzdeki kurban ritüellerinden sonra, hayvanın kanının alına sürülmesi ile de alakalıdır. Türkler kurban edilen hayvanın sırtında cennete ya da Tanrı katına ulaşacaklarını düşünürlerdi.Bu düşünce İslamiyette öncede vardı ve Alpler atları ile birlikte gömülürdü. islamiyettede bu gelenek devam etmiştir.
KURBAN TÖRENLERİ VE KENDİSİNE KURBAN SUNULAN VARLIKLAR
Göktengri inancındaki Türklerde en az kurban merasimleri kadar önemli olan bir diğer konuda kurban merasimlerinin yapıldığı kutsal mekânlar konusudur. Bu konuyla ilgili ilk olarak zikredilmeye değer olan “dağ” faktörüdür. Dağlar, göğe yakın ve heybetli oldukları için kutsalın tezahür ettiği mekânlar içerisine girmiştir Yalnızca dağlar değil su kaynakları da ıduk yerleri içerisine girmekte . Eberhard‟ın belirttiğine göre; kutsal dağların çevresinde volkanik göllerde ıduk kabul edilmektedir. Bunun yanında Türkler‟in kutsal saydıkları mağaralara (ata mağarası) adı verilerek, orada ata ruhlarına kurbanlar sunulurdu. Ayrıca; Yeraltı tanrısı Yerlik (Erlik)'e kesilecek olan beş yaşındaki siyah öküz, sogra (orman türü bir yer)‟ya götürülür ve orada boğulmak suretiyle öldürülürdü. Şamanist halklarda mevcut olan kurban merasimleri belli bir düzene göre icra edilmektedir. Örneğin; her bir insan evlendiğinde, Ülgen için açık tondaki atı kesmek zorundadır. Kurban kesmesinin zamanı genelde ilkbahardır. Bu törene sadece erkek kişiler katılır. Kurbanı, şaman keser. Ülgen‟e kurbanlık atı, şaman gönderir. Ataları anma mevzu bahis olduğunda yeniay ve dolunay'ın ilk günleri tercih edilmektedir. Koruyucu ruh kapsamına giren Umay tanrıçaya ise yeni ayın dokuzuncu günü âyin yapılır. Büyük tanrılara kurban sunma törenleri belli bir zamanda ilkbahar veya yazın, kayın ormanında, havuzun yanında, çarşamba ve cuma günleri hariç diğer günleri olmaktadır. Bugünler Teleütler için yaslı gün sayılır, Çarşamba ve Cuma günleri ölü gömme ve anma törenleri düzenlenmektedir. Toplumsal yapılan kurbanlık belirli bir zamanda yapılır. Fakat burada özellikle altını çizmek istediğim bir nokta, eğer şahsen bir kimse kendisi için kurban kesmek isterse uygun bir zaman belirlerdi. Kurban sunumlarında münferit ibadetler de Türklerde mevcuttu. Fakat bu ferdi eylemler ancak kansız kurbanla sınırlı tutulmaktaydı. Kadınlar tarafından gerçekleştirilebilen kurban eylemi; ocağa (ateşe) yağ atmak, saçı, dua vb. olarak sınırlandırılmıştır. Yalnız; kanlı kurban sunusu kolektif bir biçimde yapılırdı. Toplumdaki her üye katılımla yükümlüydü ve bunun dışında kalmak veya bırakılmak kişinin artık grubun bir parçası olmadığını gösterirdi). Verbitski, Altay‟da Ülgen‟e yapılan kurban törenleri hakkında; yeri, Kayın ormanıdır. Bu törene sırf erkekler katılabilir. Fakat önemli bir kural bu âyini yöneten şamanın da erkek olması gerekmektedir. Put‟a kurban edilen hayvanın etini kadınlar da yiyip içebilseler de buradaki en önemli konu kızların, kurban kesilen yerde bulunabilmelerine rağmen kadınların, 50 adım uzaklıkta olmaları gerekmekte demektedir. Büyük tanrılara kurban kesme törenleri birkaç senede bir olur. Bu törenlere ulusun (kabilenin) bütün halkı toplanır. Hatta bazen başka köylerden de diğer bir değişle başka kabilelerden de insanlar gelir. Iduk için hayvan bağışlamaya kadınlar katılmaz, kadınlar bağışlanan hayvana ne binebilir ne de dokunabilirdi. Şamanizm‟de kendisine kurban sunulan diğer bir deyişle kurban alma hakkına sahip olan varlıklara yapılacak (sunumlarda) hiyerarşiye mutlaka uyulur. Buna göre; kurban merasimleri ilk olarak Gök Tanrı için düzenlenir. Sonra ata ruhlarına sırasıyla yer-su vb. ruhlara kurban sunulurdu. Bu anlatılan merasimlerin en önemlisi hiç şüphesiz Gök Tanrı için düzenlenen kurban merasimleridir. At ve koyun, renkleri beyaz olmak şartıyla bu merasimlerin temel kurbanlarıydı. Yine, Ülgen‟in oğulları da Ülgen‟in, kendisi gibi iyi tanrılar sınıfına girerler. Her bir soya onun oğullardan biri hâkim olur. Altaylılar için Ülgen‟in kendisi gibi oğulları da tös olur (Aru tös-temiz tös). Onlara da tıpkı Ülgen‟e gönderdikleri gibi aynı tür kurbanları aynı durumda aynı duaları okuyarak göndermektedirler. Yerlik‟e ise azgın köpek gibi her bir saldırısında kurban sunulur. Ona her türlü hayvan olur, hiçbir şey yokluğunda braga (içki türü) sunarlar. Âyin yeri çadır, avlu veya mezarlık, kısacası belânın geldiği her yer olabilir. Yerlik‟e, başka töslere (ruhlara) yapıldığı gibi hayvanın derisi sırıkta bırakılmaz. Şamanların bakışlarında Yerlik‟in oğulları, insanlar için kara töstür. Teleüt halkında Katsyuba‟nın belirttiğine göre; su Tanrısı-Su Enesi‟ne âyin yapıldığı zaman kurbanlığa siyahtan başka renkte olan öküz getirilirdi. Öküzün üzerinde siyah yerinin olmamasına büyük önem verilirdi. Kurbanlık hayvanın yaşı da bellidir. Tek sayıdaki yaşta olmalı, yani, 3,5,7,9 ve 11. Genelde kurban olarak 3 ve 5 yaşındaki öküzü getirirlerdi. Bunlardan başka olarak özellikle ölmüş atalar için de kurban sunumu yapılırdı. Atalar her bir Türk ailesi için unutulmaması gereken varlıklardır. Çünkü onların ruhu yardımcı ve koruyucu sıfatına bürünmüştür. Bu sebeple eski Türkler, ataları temsil eden tözlere; yemeğe oturdukları zaman ilk lokmalarını ayrıca; hayvan sürülerinin ve kısrakların ilk sütünü koyarlardı . Bugün bile geçerliliğini koruyan atalar kültü ile ilgili olarak V. Timoşinov; Kazaklar, zor zamanlarında atalarının isimlerini zikreder. Her şanslı olayda ruhun yardımının olduğuna inanıp, kurban sunar ve dilekte bulunurlardı. Örneğin: Çocuğu olmayanlar çocuk isterler, iki düşman tarafın birleşmesi ve barış içinde yaşamasını isteyenler gibi vs. Ruhlara sunulan kurbanlar içinde beyaz at çok önemliydi. Mezar başlarında ant verirlerdi. Ayrıca, yolculuk yapan kimse geceyi geçirmek amacıyla mezarlıkta kalırsa o, kimsenin bütün kötülüklerden uzak olacağı düşünülür. Mezarlığa saygı duyulur. Örneğin: Mezarlığa yaklaşıldığında atından inip mezarlığın önünden yaya geçerlerdi. İnsanlar isteklerini ruha söylerlerdi. Ruhun gazabından korkulurdu. En kötü bedduaların biri de (ruh atsın) yani atalarımızın ruhu sana kötülük göndersin demekti. Atalara olan saygı daha çok cenaze törenlerinde kendisini gösterir. Çünkü saygıya ihtiyacı olanlar sadece yaşayanlar değil, bu dünyadan göçenlerinde saygıya ihtiyaçlarının olduğu düşüncesidir. Cenaze törenlerinde vefat eden kimsenin yakın ve uzak akrabaları bir araya gelir. Ayrıca, bir kimsenin ölüm haberi alınınca o köyün yaşlı kimseleri toplanıp vefat eden kimsenin evine gider ve cenaze işlemleri için hazırlıklara yardım ederler, ölenin yakınlarıyla ilgilenirlerdi. Cenaze töreni hemen o gün yapılırdı. Kurban merasimleri için seçilen yerler özellikle dağ, su kenarı, mağaralar, büyük taşlar, ağaç altları yer-su kültünün içerisine dâhildir. Mekân olarak Gök Tanrı kurbanının yegâne alanı dağlar bu niteliklerden başka kendileri de kurban alırdı. Dağın doğu yamacı kurban yeri olarak seçilirdi. Onlara kazandırılan tanrı, ulu vb. sıfatlar bu kutsallıktan kaynaklanmıştır. Su kaynakları; ırmak kenarları da bu mekân kutsiyetinden dolayı diğer bir deyişle dağlardan geldikleri için kurban alıcıydılar. Mağaralar, taşlar hatta kayalar içinde kurbanlık ruhundan bir parça ayrılırdı. Türkler bir taş dibinde kurban sunduktan sonra bölgeye çiçekli sazlar, ağaçlar dikerler ve kutsal orman meydana getirirlerdi Kurban etinin ve kemiklerinin yakıldığı ateş (ot) kendi başına kült oluşturmaktadır. Ateş; kurbanı, göğe veya adandığı ruha ulaştırmasının yanında temizleyici, hastalıklardan arındırıcı bir ruh olarak da kabul edilir Ateş kültü özellikle; evlenme,doğum, ölüm gibi geçiş olaylarında kendini net olarak göstermektedir. Kırgız-Kazaklarda ve Başkurtlarda yeni evlenen gelin ateşe yağ atarak secde eder. Yakutlarda da doğumda ateşe yağ atılırdı Altaylılarda ise ocağın kadın şeklinde canlandırılması devam etmiştir. Bu (ot-ene veya ot-ana) olarak bilinmektedir. Ot-ene'ye dualarla, kurbanlarla başvurulur. Ateş- soy hamisi olarak sayılır ve onu başka bir soy temsilcilerine vermek yasaktır. Aynı zamanda ateş, çadırın da kutsalı diğer bir deyişle âile kutsalıdır. Altaylılarda ve onlara yakın akraba olan Teleütlerde çok ilginç bir dişi kült vardır. Bu kült emegender yani neneler denilen bezden yapılan oyuncak bebeklerden oluşmaktadır. Bunlar aile hamisi sayılarak anneden kızına miras kalmaktadır. Kız evlendiği zaman bile kendisiyle beraber eşinin evine annesinden miras kalan emegenderini götürür. Yılda iki defa ilkbahar ve sonbaharda emegendere yemek verme törenleri yapılmaktadır . Sibirya halklarında da ev ocağının ruhuna isteklerle müracaat edilirdi. Bu ailedeki kim olursa olsun (erkek kadın demeden) ve ne zaman, kaç yaşında olursa olsun tabi ki ilk sırada bayanlar olur. Çünkü bayanlar her zaman yemek yaparak ocağın başındadırlar ve ateşin sönmemesini sağlayanlar da kadınlardır. Bundan dolayı ruhlara müracaat etme, kültler için yapılan âyinlere ve kurban törenlerine katılma hakkı olmayan kadınlar, sadece atalarına dua eder ve ateşe müracaat edebilirdi. Onlar, ateşle konuşurlar, hayırlı işler isteyebilirler, akıl alabilirler ve fal baktırabilirlerdi. Bununla birlikte Altay- Sayan halklarında tüm bunlar kesin kurallara bağlanmıştı. Örneğin, ateş başka çadıra dâhi verilmezdi. Güneş battıktan sonra ocaktan yakılan sigarayla dışarı çıkmak yasaktı. Sadece, evden (çadır) ayrılıp kendine yeni çadır kuran evlat, baba ocağından ateş alabilirdi. Bu konularda yerli halkın titiz davranma sebebi; aile mutluluğunu muhafaza etme düşüncesiyle açıklanabilmektedir.
ANADOLU HALKLARINDA KURBAN RİTÜELİ
Sümerler
MÖ. 4000 – MÖ. 2000 yılları arasında bugünkü Güney Irak’ta, bilinen ilk sistemli yönetimi kuran ve kendinden sonraki birçok medeniyete etki eden Sümerlerde kurban ritüelleri, Ziggurat adı verilen tapınaklarda gerçekleşirdi. Kişisel kurban ritüellerinde genellikle, ekmek, şarap, tereyağı, bal, tuz gibi yiyecekler kutsal mekandaki Tanrı heykelinin önüne konuluyor, sağ ayağı ve böbrekleri kızartılarak Tanrıya ikram edilecek olan bir sığır öldürülüyor, törene katılanlar arasında paylaşılıyordu. Toplu törenlerde ise, hayvanların insanlar için yaratıldığı vurgulanırken, bu durum şu sözlerle orada bulunanlara özenle anlatılıyordu;
‘’Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için bir koyun vermelidir, insan başı yerine bir koyun başı vermelidir’’
Hititler
Bayramlar önemli bir yer tutmaktaydı ve kurban sunumları için katı kuralları bulunmaktaydı. Ülkenin ilk meyveleri, bir yaşındaki hayvanları, yiyecek ve içeceğin ilkinin sunulması gerekiyordu. Pis olarak kabul ettikleri domuz ve köpeği kurban olarak pek tercih etmiyorlardı. Kurban için tercih edilen hayvanlar genellikle öküz, koyun ve keçiydi. Tanrılar için seçilen hayvanların kusursuz ve iyi durumda olmaları gerekirdi. Hititlerde kan akıtmak önemliydi, bazı kültürlerde görülen yakarak kurban etme yerine, hayvanlar boğazları kesilerek öldürülürdü.
Hurri ve Urartular
Hurri ve onunla ilişkili gibi görünen Urartu toplumunda da, baş tanrı Haldi’ye günde 17 sığır ve 34 koyun, İştar’a karşılık düşen gök tanrısı Teşeba’ya ve Güneş tanrısı Şivini’niye günde 6 sığır ve 12 koyun kurban ediliyordu.
Binlerce yıllık kadim Kurban Bayramı bütün Türk dünyasına kutlu olsun!