Pazartesi günü bu köşede çıkan "YÖK yönetimi görevden alınmalı" başlıklı yazı ile ilgili olarak, YÖK Basın ve Halkla ilişkilerden dün bir telefon aldım..
Basın müşavirliğinden Ali Bulut, YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç'ın bu konudaki hassasiyetini dile getirdi.. YÖK Başkanı Saraç'a ve Basın Müşaviri Ali Bulut'a hassasiyetleri, ilgileri ve verdikleri bilgiler için teşekkür ediyorum..
Ali Bulut, ÖSYM'nin 3 Mart 2011 tarihli 27 863 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17.2.2011 tarihli 6114 sayılı yasa ile özerk yapıya kavuştuğunu belirttti.. Ali Bulut'un açıklaması atladığım bir detayı hatırlattı..
Evet, 1974'de kurulan ÖSYM, 1981'den 3 Mart 2011 tarihine kadar YÖK'e bağlı bir kurumdu.. Bu tarihten sonra 6114 sayılı kanunla kamu tüzel kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip bir, özel bütçeli bir kurum oldu... Görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getiren bir kuruluş..
Bu bakımdan YÖK'e istemeden haksızlık yapmışım.. Yıllarca tartışılan ve son yıllarda halkın "şaibe" iddilarının ne kadar haklı olduğu ortaya çıkan 2010 KPSS'sini YÖK'e bağlıyken gerçekleştiren ÖSYM, son yerleştirme olayı da dahil ondan sonraki tüm uygulamalarını özerk bir kuruluş olarak gerçekleştirmiş bulunuyor…
Yani 1500'ye yakın gencimizin hayalleriyle oynayan rezaletin sorumlusu YÖK yönetimi değil tek başına ÖSYM yönetimidir.. 6114 sayılı yasanın "Kuruluş, görev ve yetkiler" başlıklı 3. maddesinin 3'üncü fıkrasındaki, "Başkanlık, bu Kanunla ve diğer mevzuatla verilen görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır. Başkanlığın yürüttüğü iş ve işlemlerin yerine getirilmesinde, Başkanlık çalışanları ve görevlendirilen diğer uygulayıcı birimlere sınav sorularının oluşturulması, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme yöntem ve süreçlerinin seçimi ve uygulanmasında hiçbir organ, makam, merci veya kişi tarafından talimat verilemez." hükmü ile bağımsızlığı yasal teminat altına alınmış…
Peki, bu durumda, ÖSYM'nin yaptığı vahim hata cezasız mı kalacak.. ÖSYM yönetimin "Pardon" demesiyle olay kapanacak mı?..
Yasa ile özerkliğini teminat altına alan ÖSYM, rezaletlerde nasıl bir uygulama yapılması gerektiği konusunu es geçmiş.. Bir anlamda, calışanlarını koruma altına almış.. Bu durumun en belirgin kanıtı ise bizzat 6114 sayılı yasanın kendisi oluyor..
Yasanın "Ceza hükümleri" başlıklı 10. maddesinin "Sınav sonuçlarını adayın lehine veya aleyhine olacak şekilde değiştiren kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmünü getiren 4'üncü fıkrası yerleştirme rezaletinin sorumlularına uygulanabilir mi kafa yormak lazım..
Ancak, bu maddenin uygulanmasında bile ÖSYM engel çıkarıyor kanımca... ÖSYM, her türlü rezalete karışacak görevlilerini daha işin başında sıkı bir konuma kalkanı altına alıyor..
ÖSYM, yerleştirme rezaleti gibi rezatletlere imza atan görevlilerine "soruşturma izni" vermeyi bile kendi uhdesine alıyor.. 10. maddenin 8'inci fıkrasına konulan, "Bu Kanun hükümlerine göre kamu görevlisi sayılan kişiler hakkında, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı, 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre, soruşturma izni kararı vermeye ÖSYM Yönetim Kurulu; Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında ise Yükseköğretim Genel Kurulu yetkilidir." hükmü, ÖSYM'nin bu tür rezaletleri ört bas etmesinde yasal dayanak oluşturuyor.. 2010 rezaletinde olduğu gibi, bu yılki yerleştirme rezaletini de ÖSYM yönetimi görmezden gelecek, böyle bir rezalet yaşanmamış gibi işine devam edecek, sorumluların yargı önünde hesap vermesini de yukarıdaki yasa hükmüne dayanarak önleyecek..
İşte itirazım buna… 1500 gencimizin hayalleriyle oynayan, yerleştirme işlemini yapmak için haftalarca uğraşan sonunda eline yüzüne bulaştıran ÖSYM olaydan tereyağdan kıl çeker gibi yasal dayanakları kullanarak kurtulacak.. Rezaletin sorumluları hesap vermeyecek..
Yok böyle bir şey.. ÖSYM yönetimi derhal istifa etmeli, istifa etmeden önce de sorumlular hakkında soruşturma izni vermeli ve dosyayı olduğu gibi, hiç bir tane evrak saklamadan Cumhuriyet Başsavcılığına göndermelidir.. Siyasi iktidar ise, ÖSYM'nin bir kez daha pişkince davranma olasılığını şimdiden gözünde tutmalı ve sorumluların ortaya çıkarılması ve hesap sorulması için B planı hazırlamalı..
Meclis ise, acilen toplanarak, 6114 yasada, bu tür olaylarda sorumluların doğrudan yargıya hesap vermelerinin yolunu açacak düzenlemeler yapmalıdır..
***
Tüm akademisyenler bu eğitimi almalı
Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü, muhteşem bir etkinliğe imza atmış.. Akademisyenlerin proje yazmayı öğrenmeleri için eğitim düzenlemiş..
Rektörlük Proje Geliştirme ve Koordinasyon Birimi, "Ufuk 2020 İşbirliği Programları Proje Yazma Eğitim" adı altında proje yazma eğitimi açmış.. 24 akademisyen bu eğitime katılarak, iki uzmandan proje yazmayı öğrenmişler.. Üniversitelerde, bilimsel gelişi hızlandıracak bir çok olanaklar bulunuyor..
Tabi, bu olanakları fırsata çevirmenin yolu da proje yazmaktan geçiyor..
Proje yazmayı öğrenen, çok farklı programlar için proje yazma fırsatı yakalamış demektir.. Bazı üniversitelerde, proje yazma bir kaç akademisyenin tekelinde.. Çukurova Üniversitesi'nin proje yazma eğitimiyle, proje yazabilecek akademik personel sayısını arttırması övgüye değer, takdire şayan bir uygulama..
Bence, Rektör Prof. Dr. Mustafa Kibar, 24 akademisyenin katıldığı bu tür kursları çoğaltmalı.. Mümkünse, tüm akademisyenlerin proje yazma yetisi kazanmalarını sağlamalı..
Prdoj yazan akademisyen sayısı arttıkça, Çukurova Üniversitesi'nin bilimsel projeleri kullanma ve akademik gelişmeyi oranı da ona paralel olarak artacaktır...